"Hızlı gitme, yolların kralı olmaz..."
Trafik terörüne her yıl binlerce kurban veriyoruz. Nice ocaklar sönüyor, nice nice yuvalar yıkılıyor. Bununla da kalmıyor, maddi hasarlar ülke ekonomisine ağır darbeler indiriyor. Trafik anarşisinin hemen her gün ülke insanına yaşattığı bu acıyı, yüreğinde duymayan bilmem var mı?
Başınızı çevirip, oturduğunuz kentte bir bakın etrafa... Araçların kaldırımlara park ettiğini, yayaların ise araçlara açık olması gereken alanlarda yürüdüklerini göreceksiniz, başına buyruk. Oysa kaldırımlar yayalar için, caddeler ise araçlar için vardır orada. Örneğin Kayseri'de, caddenin bir kenarından diğerine umursamaz bir tavırla geçmek yayalar için vazgeçilmez bir tutku, bir zevk! Keza, kırmızı ışık ve şerit ihlalleri, yaya geçidi ve kaldırım işgalleri de, kural tanımaz sürücüler için öyle...
Kural çiğnemek, örneğin kırmızı ışıkta durmamak, dönüş yapmadan önce uyarı sinyalini yakmamak, var hızıyla bir sağa bir sola kayıp akrobatik gösteri yaparcasına trafik akışını tehlikeye sokmak, sanki kural tanımazlara verilmiş bir hak, bir imtiyaz... Diyelim; yayalar başına buyruk; direksiyon başındaki kanun kural dinlemez: Ya kural koyucuya ne demeli? Onun hiç mi payı yok bu vebalde?..
Trafik terörü bugün eğer acımasız bir canavara dönüşerek benliğimizi kemiriyor, bünyemizde onulmaz yaralar açıyorsa, bunun nedenlerini sürücüsü ile yayası ile, kural koyucusu ve de trafiğin denetiminden sorumlu polisiyle, bu toplumun birer ferdi olarak önce kendimizde aramamız gerekmez mi?
Sevgi Esen avukat, eski milletvekili ve de TUVTÜRK'ün Kayseri'deki araç muayene istasyonlarından sorumlu, başarılı bir iş kadını. Esen, "İncesu ve Güneşli istasyonlarımıza, 'fenni muayene' için her gün 300-350 araç gelir. Ne var ki; denetime yasa gereği noksansız gelmesi gereken bu araçların dörtte birini, trafiğe çıkmaları yol güvenliği bakımından sakıncası olan araçlar oluşturur" diyor ve ekliyor:
"Geçenlerde yolum İspanya'ya düştü. Dikkatimi iki şey çekti orada. Biri, ekonomik kriz çok etkilemiş insanları. Herkes durgun ve asık suratlı, herkes düşünceliydi. Diğeri ise kusursuz trafik düzeni... Saat gibi tıkır tıkır işliyor trafik orada. Gittiğim kent ve kasabaların hiçbirinde kural ihlali yapan tek araca rastlamadım. Doğrusu; gıpta ettim. Ve tabii çok üzüldüm ülkem adına..."
Kaos, bize göre sürücü kursları ile başladı. Sonra 'ceza puanı' uygulaması bürokrasi engeline takıldı. Güya, sürücü belgeleri bilgisayara geçirilecek, yasaya göre uygulama bu işlemden sonra başlatılacaktı. Bilgisayar takipli uygulama bir kenara itildi. Ve tabii, sonuç kocaman bir hayal kırıklığı olarak çıkıverdi ortaya.
Elbet, sürücüsü ile yayası ile önemli görevler düşüyor herkese. Elbet ışık düzeni iyi işlemeli, yol işaretleri noksansız olmalı. Dahası, trafik polisi görevinin gereğini aksatmadan yerine getirmeli. Ancak yine de, bu beladan arınmanın önce eğitim, sonra köklü ve de etkin bir yönetim düzeninin, sorumluluk üstlenmesiyle mümkün olabileceği unutulmamalı..
Evet... Kırmızı ışıkta durduğu için, arabasından inip öndeki otomobilin sürücüsüne saldıran magandaların, ya da emniyet kemeri takmayana değil de, takana 'avanak' gözüyle bakan densizler takımının kol gezdiği bir garip ortam...
"Hızlı gitme, zira yolların 'kralı' olmaz. Yolların 'kuralı' olur."
Bu deyiş, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'a ait... Bir de biz tekrarlayalım istedik. Bakarsın umursayan birileri çıkar.