"Hata kültürü" ve savunmacı tavrın zenginlik

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Yeni bir dünya kuruluyor: 3

Ülkemizde "yönetişim kalitesini artırmanın" arka planı üzerinde tartışırken, eziklik duygusunun yarattığı savunmacı anlayışın zihinleri kelepçelemesi, genç nüfusumuzla korku odağı olmanın etkileri ve kendini yeniden üreten entelektüel ve sistem kapasitesi yaratmanın gerekleri üzerinde durabiliriz.

Denemenin bu bölümünün merkez düşüncesini, "eziklik duygusu ve savunmacı anlayışın yarattığı aşırı ve noksan değerlendirmeler, kaynaklarımızdan maddi ve kültürel zenginlik üretmenin verimini düşürüyor" varsayımı oluşturuyor. Varsayımımızı daha net açıklayabilmemiz için "kültürel bellek" kavramı çerçevesinde irdelenen "hatırlama kültürü" analizini (1) anımsayalım: Tarihteki anma uğrakları, bilincin üç temel bileşeninden biri olan "kendini bilmenin" araçlarından biridir. Geçmişte yaşananlara dönüşler yapmamız, onlardan ders çıkarmamıza geleceği daha sağlıklı temeller üzerinde kurmamıza yardımcı olan "tarih bilincini" geliştirir. Gönderme yaptığımız analizde anma eylemlerinin, "muzafferane, pişmanlık yüklü ya da farklı bir biçimde gerçekleşebileceği" belirtiliyor. Geçmişte yaşananları anarken, olup bitenleri sadece geride bırakmayıp, onlarla yeniden fakat bu kez farklı bir bağ kurduğumuzun da altı çiziliyor. Geçmişte yaşananları anmak, insanlığın ortaklaşa bir eylemidir; ayrıca hatırlanan geçmiş sürekli hareket halindedir. Anma edimine dahil olan koşullar ve yüzleşmeler de sürekli değişir. Gurur ya da acı üzerine inşa edilen algıların öz eleştirisini yapacak özgüvene eriştiğimizde, yeni bir hatırlatma kültürünün inşası da başlar.

Anma kültürünü üretken ve geleceği güven altına alan bir yapıda inşa edilirken, toplumsal bellek akşamdan sabaha değişmiyor; değişik etkenlerin birikmesi, kritik yoğunluğa erişmesi gerekiyor. Toplumsal belleği tazeleyecek ve yenileyecek etkenlerden biri, siyasi önderlerin dili ve anlatımlarıdır. Siyasi önderler, toplumun doğuştan kazanılan ırk ve inanç değerlerine abanabilir ya da yeni bir dünyanın kuruluşunu etkileyen eğilimlerin olası fırsat ve tehditlerine odaklanabilir. Eğilimler üzerine kurulan düşünce ve söylem retoriği, toplumu uluslararası rekabete zihnen de hazırlayabilir; uygulamada da doğru karar ve davranışlara yönelmenin kanallarını açabilir.

Entelektüel inisiyatif

Yeni bir dünya kuruluşuna katkı yapan bir başka etken "entelektüel kapasite ve entelektüel inisiyatifin" gelişmesidir. Günümüzde kısa mesaja dayalı iletişim, entelektüel etkiyi önemli ölçüde geriletmiştir.

Akılcılık, eğilimlerin yarattığı fırsat ve tehlikelerle, olanak ve kısıtlarımızı dengeleyebilmedir. Entelektüeller, tabulara, yerleşik doğrulara, kalıp düşüncelere, önyargılara, abartılı sezgisel yaklaşımlara karşı savaşım verir. Entelektüel inisiyatiflerin zayıflaması, şark kurnazları, tarihi sorgulama yerine, yapılan yanlışların ve kaybedilen değerlerin ezikliğini aşırı değerlendirilmiş, genellemelere dayalı algı yaratmalarını kolaylaştırır.

Kendini tekrarlama doğada da gözlenen bir olgudur. Bu açıdan, toplumun geçmişi hatırlamadaki araçlarından biri de "tören ve ritüellerdir." Tören ve ritüeller, geçmişe aşırı değer yüklemeye, "eziklik duygusuyla yüzleşme yerine, üzerine kutsal şallar örtmeye" dönüştürülürse, hatırlama kültürünün maddi ve kültürel zenginlik üretimine olumlu katkıları azalabilir, hatta tümden yok olur ve olumsuz etkiye dönüşebilir. 

Hata kültürünün inşasında medyanın etkisi ise diğer etkenlerden daha yaygın, yoğun ve derindir. Haberler, yorumlar, filmlerdeki anlatımlar, video sunumları ve benzeri medya aracığıyla kitlelere ulaşan tarihsel olgularla ilgili kavram ve düşünceler tarihsel olguların yeniden kök salmasını sağlar, onları genç kuşaklara ulaştırarak güncel bir anlatımın oluşmasına aracılık eder.

İş dünyasında da hatırlatma önemlidir. (2) Karar alırken, yaratmak istediğimiz sonuçları yani gerçekleştirmek istediğimiz hedefleri işyerinin insanlarına hatırlatmalar yapmak, motivasyonu canlı ve diri tutar. Özellikle bilişsel çabalarla alınan sistemli kararlar üretmede hatırlatma kültürü ile kararların hayatın gerçeğine yakınlığı arasında yakın bir ilişki vardır.

Yeni Türkiye söylemlerinin yaratıcı ve üretken sonuçlar elde etmesi, hata kültürümüzü yeniden inşa etmemize, geçmişi sorgulamamıza, aşırı değerlendirilmiş ve abartılı geçmiş olgusunu daha gerçekçi bir algıya dönüştürmemize bağlıdır.

Değerleri dönüştürme

Türkiye'de etkin yönetişim yaptıkları iddiası olanların, hata ve hatırlatma kültürlerini sorgulamaları; gerçekten toplumu geriye çeken, gelişmesine engel olan hususları gündeme taşıyarak, "değer dönüştürmede" gerekli özeni göstermelidir. Tarihte olup bitenlerin canlılığını unutarak, aşırı değer yüklenmiş, yüzleşmelerden uzak durulursa, tarih bilinci geleceği inşaya gerekli katkıyı yapmaz. Aşırı vurguların yarattığı zihin kelepçelenmesi tersi etki yaparak, toplumun gelişmesini engeller.

Yeni Türkiye'yi inşa etmenin gerek şartlarından biri de yakın coğrafyamızdaki zengin ülkelerde "nüfustaki azalış eğilimi karşısında artan genç ve dinamik nüfusumuzun yarattığı korkuyu" dikkate alan "Strateji, taktik ve operasyon" planlama yeteneklerini geliştirmektir.

Güç değil, korkular dejenere eder. Bizim sahip olduğumuz bir güçten başkaları korkuyorsa, o korkuyu yenmek, onların sorumluluğu ise bizim de görevimizdir. Bu gücü, niteliksiz işgücü olarak sunmanın yarattığı "ulus imajını aşındırma" olgusunu Almanya'ya iş gücü gönderme sürecinde sayısız örneğinde tanıklık ettik.

Almanya'ya gönderilen iş gücünde yapılan yanlışları ciddi biçimde analiz edersek; birçok AB ülkesinde "korku odağı" haline gelen ve "hazmetme güçlüğü" olarak da anlatılan gelişmeleri hatırlatma kültürü kapsamında çözebiliriz.

Gelecek, veriye erişme, veriyi uygun yöntemle malumata dönüştürme, malumatı bilgi haline getirme, bilgiye sezgileri katarak anlama derinliğine ulaşma gerektiren bir eksende inşa edilebilir. Bu açıdan "genç nüfusa sahibiz" sözünün "anlam kazanması" insan potansiyelini değerlendirme stratejimize bağlıdır.

Yeni dünyanın dili

Batı ülkelerinin korku odağı haline gelen genç nüfusumuza iş ve aş yaratmada, öncelikle ülkemizin ihtiyaçları göz önüne alınmalıdır. Bir basamak yukarıya tırmanarak eğitilmiş, dil bilen, endüstri 4.0 aşamasının ihtiyaçlarına yanıt veren, insan kaynağı 2.0 ilkelerine göre eğitilen, analitik 3.0 ihtiyaçlarına göre donanmış insan yaratarak, sadece kendi olanaklarımızı değil, başkalarının olanaklarını da değerlendiren bir yol ve yöntem izlemeliyiz.( 3) Bütün bunlar kurulmakta olan yeni dünyanın dilini oluşturuyor. Biz dil bilmiyorsak, o dünyayı okumamız, anlamamız ve alternatif tepkilerimizi geliştirmemiz mümkün olmaz.

Yeni Türkiye'yi inşa etme iddiasında olanların;

• İki kültür arasında sınır bekçisi olmanın yarattı iki taraflı kısıtlar,

• İdeolojik bilinç döneminde kanat ülkesi olmanın tartışma kültürüne etkileri ve tek tip düşünce yaratmasının bugünün çok ölçülü düşünce ihtiyacına yanıt vermeyen kısıtları,

• Yapay sınırlar nedeniyle "köprü ülke konumunun" zenginlik yaratmayan yapılanması, "merkez ülke" olma stratejisine olan ihtiyaçların netleştirilmesi,

• Bir imparatorluğun mirasçısı olmamız, o imparatorluktan ayrılan çok sayıda ulus devletin "nefret mirasçısı" olmamızın yarattığı güçlükleri,

• Yakın çevre ülkelerinde "azalan nüfus" karşısında "artan nü--fusumuzun korku odağı" haline gelmesini,

• Bir imparatorluğu yitirmiş olmanın yarattığı "eziklik duygusu ve aşırı değerlendirilmiş savunmacı anlayışın" gelecek inşa etmesinin önüne koyduğu engelleri bir bütün olarak değerlendirmek gerekir.

"Anma, insanın ardındaki tarihi yalnızca geride bırakmayıp, onunla yeniden ama bu kez farklı bir bağ kurmaksa" , "geçmişin daima hareket halindeyse" kendimizi yeniden üreterek uzun dönemli geleceğimizi güven altına almak için sürekli sorgulayan, yüzleşen bir anlayışa ulaşmamız gerekir.

Denememizin daha sonraki bölümlerinde bugünün reel yaşamında karşılaştığımız sorunlara yaklaşımın sağlam zemine oturabilmesi, kendimizi sorgulamadaki gücümüze bağlıdır.
Bir toplumun gelişmesinin içerik zenginliği, gücü ve direnci, kendini sorgulama özgüveninin türevidir.

Özetle değinilen tarihi birikimlerimizi sorgulamadan "değerleri dönüştürme" imkanımız sınırlıdır. Kendini yeniden üretme de her şeyden önce değerlerin dönüştürülmesiyle gerçekleşebilir.

Denememizin bu ilk bölümüne ara vereceğiz. Bir sonraki yazımızda Tokat'ta yaptığımız gözlemlerimizi paylaşacağız.

1- Aleida Assmann, "Hatırlama Kültürü", DE Magazine Deutschland, T 1/2015

2- John Beshears ve Francesca Gine, "Karar Mimarı Liderler" HBR/ Türkiye, Mayıs 2015

3- Endüstri 4.0, analitik 3.0, İnsan kaynağı 2.0, akıllı,bağlantılı ürünler, her şeyin interneti gibi kavramların ayrıntısı için bu satırların yazarının DÜNYA gazetesinde yayınlanmış, internet aracılığı ile ulaşılabilen ayrıntılı açıklamalarına başvurulabilir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar