"Güney Kore sektör koruması yaparken biz adam koruması yapmasaydık…
Geçen hafta, bu sütunlarda
kurucumuz Nezih Demirkent'i
andık...
Bu hafta Sanayi ve Ticaret Bakanı
Sayın Nihat Ergün ile sohbetimizi
size aktarmaya devam ediyorum.
Söz verdiğim gibi…
Yeni sanayi stratejisi ile
başlayalım...
Tam adıyla, Türkiye Sanayi
Stratejisi Belgesi...
Eleştirirsiniz, desteklersiniz...
Ama her durumda önemli bir
adım...
Bir kere, ne zamandır yeni
stratejilerin eksikliği hissediliyordu...
Makro nitelikli son programı Kemal
Derviş devreye sokmuştu…
2001 baharında, kriz koşullarında…
Güçlü Ekonomiye Geçiş
Programı…
Sonrasında kapsamlı bir strateji
oluşturulmadı.
İlan edildiği tarihten bu yana diye
bakarsanız...
Neredeyse 10 yıl oluyor...
Dünyanın alt-üst olduğu
2008/2009 krizini kapsayan bir
10 yıl...
O programla dengeler yerine
oturdu. Ekonomi ayağa kalktı...
Bugün ise, artık koşmaya hazır... Bu
çerçevede yeni koşulları göz önüne
alan, yeni bir programın ortaya
konulması başlı başına önemli...
İkincisi, yeni strateji, ağırlıklı olarak,
iç dinamiklere dayanıyor...
Dışarıdan dayatılmış, Türkiye'nin
gerçeklerini es geçen bir program
değil...
Bu da önemli...
Üçüncüsü, sanayiye yatırım
kolaylaştırılıyor...
Yerli-yabancı bütün iş dünyasının
şikayeti olan...
Bizim de pek çok kez manşetimize
taşıdığımız...
"Yatırımın önündeki engeller"
önemli ölçüde kaldırılıyor...
Kapsamlı önlemler getiriliyor...
Yeni stratejideki gerçekçilik de
dördüncü önemli etken olarak
hesaba katılmalı…
Örneğin, stratejinin ucuz iş gücüne
dayandırılmaması...
Türkiye'nin değişen gerçeklerinin
göz önüne alındığını gösteriyor.
Öte yandan stratejide açıklık
getirilmesi gereken noktalar var...
Örneğin, Ar-Ge harcamaları…
Milli gelire oranı yüzde 2'ye
yükseltilecek...
Böyle bakınca, net bir hedef...
Doğru bir iddia...
Ama bu noktaya nasıl ulaşılacak?
Orası o kadar net değil...
Bir yürüyüş planına gereksinim
var...
Adım adım, aşama aşama,
stratejinin netleşmesi gerekiyor.
Ya da yatırım destek ve proje
ofisleri...
Henüz devreye girmedi...
Stratejinin başarıya ulaşması için
birinci şart uygulanması...
Bu çerçevede, destek birimlerine
işlerlik kazandırılması önemli...
Yoksa kümelenme çalışmalarında
olduğu gibi gecikmeler
yaşanabilir...
Bu da stratejinin yarattığı heyecanı
törpüler.
Asıl önemlisi belirlenen sektörler...
Stratejiye "yeni" diyoruz...
Gelin görün ki, içinde yeni yatırım
alanı pek yok...
Belirlenen sektörler belli...
Tekstil, otomotiv, makine, elektrikelektronik,
beyaz eşya, gıda, demirçelik…
Bunlar zaten ülkenin lokomotif
sektörleri...
Üretimi de ihracatları da belli
düzeye ulaşmış sektörler...
Türkiye, yeni alanlara yatırım
yapmayacak mı?
Özellikle de ileri teknoloji
alanlarına...
Yarışın asıl şekillendiği alanlara...
Örnek mi?
Yarı iletkenler...
Milyarlarca dolarlık ticareti
yapılıyor…
Ne üretiminde, ne de ihracatında
yokuz…
Aslına bakarsanız bir bütün olarak
bilişim ihracatında yokuz…
Oysa gelecek orada şekilleniyor...
Dünyada cihazlaşma müthiş
noktalara geliyor…
Bu cihazlarla insanların birbirine
bağlanma hızı da öyle…
Dünyada kişi başına düşen yarı
iletken miktarı 1 milyar…
Evet, yanlış okumadınız 1 milyar...
Devam edelim:
Dünya üzerinde mevcut 5 milyar
mobil telefon abonesi var…
Bu yıl, 2 milyar kişi internete
bağlanmış olacak…
Çok yakında dünya üzerinde
birbiriyle bağlantılı cihazların sayısı
1 trilyonu bulacak…
Bu arada biz ne yapacağız?
Değer zincirindeki daha az önemli
parçaya razı olarak...
Elektronik sanayiinde olduğumuzu
düşünmeye devam mı edeceğiz?
Nasıl değerlendirdiğini sordum
Sayın Bakan'a;
"Bütün bunların farkındayız" dedi...
"Onun için stratejiyi dinamik bir
yapıda kurguladık...
Yeni alanlar, yatırım için uygun
projeler peyderpey devreye
girecek...
Biz sürekli gözetim ve denetim
mekanizmalarını işletiyor olacağız"
"Peki" dedim, "Yeni yatırım alanları
için yönlendirici olacak mısınız?"
İlan ettiğiniz stratejide devletin rolü
destek ve teşvik vermekle sınırlı...
Madem ki, bu bir strateji, devlete
yönlendirici bir rol de vermek
gerekmez mi?
Örneğin Güney Kore'de olduğu
gibi..."
"Güney Kore şartları geçti" diye
yanıtladı Bakan Ergün sorumu...
Sohbetimizde Osman Arolat ve
Rüştü Bozkurt da vardı...
Onlar da destek verdiler bakanın
bu görüşüne...
Hep birlikte anlatmaya başladılar...
Tam ikna olmadım...
"Gücü, kaynakları birçok sektöre
parçalamak yerine Türkiye'nin öne
çıkması istenilen alanlara
odaklanmak daha doğru değil mi"
diye sordum...
"Özellikle de ileri teknolojiye..."
"Teknoloji geliştirme bölgelerinin
hem sayısını hem de niteliğini
artıyoruz" dedi, Bakan Ergün...
"Bakın sadece 2 yıl önce 8-9
teknopark vardı, bugün sayıları
39'a çıktı…
TÜBİTAK'ın uyguladığı
programlardan da iyi sonuçlar
alıyoruz...
Devam etti:
Bu alanda yapılanları
küçümsemeyin...
Ar-Ge elemanları ciddi şekilde
artıyor Türkiye'de...
50'den fazla Ar-Ge elemanı
çalıştıran kurumlara çok özel
teşvikler veriyoruz.
Ve bu Ar-Ge merkezlerinin sayısı
85'e ulaştı...
12 bin eleman çalışıyor...
Hep mühendisler... Bu çok
önemli... 26 Şubat'ta törenle
belgelerini vereceğiz...
Gelişmeler sevindirici…
Yine de bana göre sorun şurada:
Sanayi stratejisi, "Orta ve yüksek
teknolojili ürünlerde Avrasya'nın
üretim üssü olmak" diye bir hedef
koyuyor.
Ama sıralanan sektörler ağırlıkla
orta teknolojiye dahil...
Türkiye ileri teknoloji yarışında
olacak mı, olmayacak mı?
Aksa örneğini verdim…
Geleceğin materyali olarak
adlandırılan karbon elyafa
yaptıkları yatırımı hatırlattım...
"Bu tür yatırımlar, yepyeni
sanayilere zemin de oluşturabilir…
Ama Türkiye'nin geleceğini
şekillendirecek bu tür alanlara
yatırım yapmak her babayiğidin
harcı değil… Bütün dünya temel
sektörlerini destekliyor. Devletin
desteği asıl bu tür yeni alanlara
girebilmek için lazım değil mi?
Otomobilde marka yaratmak
ufkunuzda var… İleri teknoloji için
yatırıma yönlendirmek yok mu?"
diye sordum…
"Aksa'nın yaptıklarını biliyorum ve
önemsiyorum" dedi, Bakan Ergün...
"Biz bu tür yatırımları destekliyoruz
zaten...
Ama kimseye Güney Kore'de bir
dönem yapıldığı gibi, ‘Sen şu
sektöre gir. Siz de sakın girmeyin'
diyemeyiz.
Dünyada pek çok fırsat var...
Bilişimde de öyle...
Girişimcilerimiz o alanlarda da
adım atabilirler, destekleriz..."
Sonra bir an durdu ve şöyle
sürdürdü sözlerini:
"Ama bir konuda haklısınız...
Güney Kore ile biz sanayileşme
yarışına aynı zamanlarda başladık...
Hatta biz onlardan ilerideydik, 60'lı-
70'li yıllarda...
Hyundai ve Konya'daki Tümosan
hemen hemen aynı zamanda
kuruldu..
Şimdi bakın, Hyundai nerede,
Tümosan nerede?
Ya da Temsan'a bakın...
Samsung'la arasında büyük bir
fark yok kurulduğu zaman….
Benzer dönemlerde kuruldular…
Biri Kore'de, biri Türkiye'de...
Ama biz o tarihlerde "adam"
koruması yaptık…
Onlar "sektör" koruması yaptı.
Güney Kore sektör koruması
yaparken, biz adam koruması
yapmasaydık bugün
Tümosan'ımız, Hyundai gibi bir
dünya devi olabilirdi...
Ama o, o günün koşullarıydı...
Bugün aynı metodlarla aynı
sonuçları almak mümkün değil..."
Sayın Ergün ile sohbetimize çok
önemsediği makine sanayii ile
devam ettik...
Makine sanayi strateji belgesine
ilişkin tarih de verdi...
O bilgileri de sizlerle paylaşmaya
devam edeceğim...
Ya AB üyeliği ile ilgili fıkrası?
Türkiye'nin durumuna "cuk oturan"
o fıkra...
O da haftaya...