"Enerji'de kredi verene bağlı model yanlıştır"

Osman AROLAT
Osman AROLAT AROLAT'tan [email protected]

 

Yüzde 100 bizim olan ve bizim olmaya devam edecek yenilebilir iki enerji kaynağımız güneş ve rüzgardan yeterince yararlanmak yerine, dış kaynaklı doğalgaz ve ithal kömüre dayalı yapıya birde nükleerin ekleniyor olması uzmanların tepkisini çekiyor. Enerjide kredi verene bağlı modelin yanlış olduğunu, yenilebilir ağırlıklı yeni bir modele geçilmesini öneriyorlar. 
Ankara büromuzun bugün gazetemizde yer alan iki haberinden birinde 22 milyar dolarlık nükleer yatırımının 8 milyar dolarlık kısmını Türk şirketlerinin yapabileceği bilgisi yer alıyor. Diğerinde ise kömür çıkarma yatırımlarının teşvik kapsamına alındığı belirtiliyor.
Bu iki haberi okurken hafta başında Profesör Dr. Tanay Sıtkı Uyar ile Karaman ve Konya'da katıldığım toplantılarda onun yenilebilir enerji ağırlıklı değerlendirmeleri sırasında söylediklerinden önemsediğim bazı cümleleri aklıma geldi:
0-Türkiye'nin uzun erimli bir enerji politikası olmadığı ve yeterince yerli kaynak yenilenebilir enerji alanına yatırım yapacak kaynağa sahip olmadığı için yabancı kredi bulduğu alanları önemsiyor. Bu bir yandan bizi doğalgaza bağımlı kıldı. Bir yandan hidroelektrik santral yapımına yöneltti. Şimdi de kömür ve nükleere yöneltiyor. Bunların önemli bölümü yabancıların terk ettikleri alanlara krediyle bizi yönlendirmeleri sonucunu getiriyor. Enerji de kredi verene bağlı model yanlıştır.
0-Dünyanın güneş ve rüzgarda imkanlı ülkesi olmamıza karşın rüzgarda 48 bin megavat imkana karşın 78 bin megavatlık başvuru aldık sadece 2.3 megavat kurulmasına imkan yarattık. Şimdi 15 Haziranda 600 megavat güneş için teklifleri toplayacağız. Bunun çok üstünde başvuru olacak. Değerlendirmeye alınarak uzun yıllar yine güneşte de izinler askıda kalacak. Güneş her gün bize bu imkanı sunuyor. Kullanmadığımız enerji gün sonunda son buluyor. Ertesi gün yine sunuyor. Biz onun yerine ithal kaynaklara yöneliyoruz.
Elektrik üreticileri Derneğinin verilerine baktığımda 228 milyar kilovat saat tüketimimizin üretiminin içinde en büyük payın yüzde 44.4 ile doğalgaz, yüzde 23.3 ile hidro, yüzde 17.7 ile linyit, yüzde 9.8 ile ithal kömür, yüzde 2.08 ile rüzgar, yüzde 1.5 ile fuel oil ve yüzde 0.3 ile diğer kaynaklardan oluştuğunu görüyoruz. Bu tablo üretimin çok önemli şekilde dışa bağımlı olduğunu gösteriyor.
Yeni dönem yatırım alanlarına baktığımızda iki nükleer santral,  26 adet ithal kömüre dayalı santral gibi sonuçlarla karşılaşıyoruz. Yine dışa bağımlılık söz konusu.
2030 yılında ülkemizde yenilenebilir enerji payının yüzde 30 hedeflendiği belirtiliyor. Bizde dünyadakilerin aksine hidro elektrik santrallerinin payı da yenilenebilir enerjilerin hesabında yer alıyor. Ve şu anda ülkemizde yenilenebilir enerjinin hidro enerji dahil yüzde 26 olduğu biliniyor. O durumda 2030 yılına kadar güneş ve rüzgarın toplam içersindeki payının ancak yüzde 4 artırılmasının hedeflendiği görülüyor. Bu da hem 78 megavat başvurulu rüzgarda, hem de 15 Haziranda 600 megavat için yapılacak güneş enerjisi başvurusunda yatırımcılara çok fazla imkan tanınmayacağını gösteriyor.
Bu tablo bana mısır ekiminin dış destekli kredilerle artırılıp pamuk alanlarını mısır ekiminin kaplamasının ortaya çıkardığı yapıyı hatırlatıyor. 2006 yılında 950 bin ton olan pamuk üretimimiz mısıra dış kaynaklı kredi desteğiyle pamuk tarlalardan kovulunca 350 bin tona kadar geriledi. Yıllık 1 milyon ton pamuk ithal zorunda kalarak yılda ithalata 2 milyar dolar ödemek zorunda olduğumuz yıllar oldu.
Uzmanların  "enerjide kredi verene bağımlılık yanlıştır" değerlendirmesi, buna benzer bir tabloyu ortaya koymuş ve bizi doğalgaz ve ithal kömüre bağımlı hale getirmiş durumda, şimdi de buna nükleer ekleniyor gözüküyor. Bizim olan ve hiç eksilmeden doğanın bize sunduğu ve sunmaya devam edeceği yenilenebilir güneş ve rüzgar enerjisinin payını artırmak için mutlaka bir şeyler yapmak zorunda olduğumuzu unutmamalıyız. Bunun yanı sıra enerji tasarrufunu esas alan yeni model ev aletleri ve ışık sistemlerine bir an evvel geçmemizin de çok önemli olduğunu unutmamalıyız.
2050 yılının dünya enerji senaryosunda yüzde 45 tasarruf amaçlanırken, kalan yüzde 55 içersinde nükleer, gaz ve petrolden üretimler oran olarak azaltılırken güneş, rüzgar ve bioenerjinin katkı oranının artacağı hedefleniyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar