"Ekonomi, Siyaset ve Medya (1831-2015); Başkalaşımın Öyküsü"

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Giriş, "Bu kitap, Ekonomi Muhabirleri Derneği'ne (EMD) varlıklarıyla hayat veren üyelerinin meslek emek ve birikimlerinden süzülen yaklaşık 30 yıllık (1987-2015) hafızanın ürünüdür. Aslında, bu dönemin öncesi de vardır ki, başlangıcı EMD'nin resmi kuruluş tarihi olan 1987 yılından da önce, Türkiye'nin ekonomisi, siyaseti ve toplumuyla derin bir krize yuvarlandığı ve başkalaşım sürecine girilen 1970'li yılların sonlarıdır" diye başlıyor.

Sözünü ettiğimiz kitap, Ekonomi Muhabirleri Derneği'nin tarihini anlatmak üzere yola çıkılan, ama Osmanlı'nın son yüzyılından başlanılarak günümüze gelinen mini bir ansiklopedi gibi.

Girişte, "Kitabın hazırlık aşaması, 2014 yılı başlarında EMD'nin yayın organı Ekonom'un yazı kurulu toplantısında ortaya atılan 'EMD tarihini yazabilir miyiz' sorusuyla başladı. Tartışma, 'Dernek tarihinin tek başına ne bizler, ne de okur için anlam ifade edeceği' değerlendirmesinin kabul görmesiyle farklı bir zemine taşındı" deniliyor.

İşte sonuçta "Ekonomi, Siyaset ve Medya (1831-2015); Başkalaşımın Öyküsü" adlı bu kitap çıkıyor ortaya. Elbette bu kitap için öncelikle teşekkür edilmesi gereken isimler, kitabı kaleme alan meslektaşlarımız Taylan Erten, Vecdi Seviğ ve İsmet Hazardağlı'dır. Ayrıca, Dernek Başkanımız Turgay Türker'i de unutmamamız gerekir.

Kitapta yok yok

İki yüzyıla yaklaşan bir dönemi irdeleyen kitap hangi başlıklardan mı oluşuyor:  

Bölüm 1: Osmanlı'da ekonomi matbuatı. 

Bölüm 2: Genç Cumhuriyet ve ekonomi haberleri. 

Bölüm 3: Savaş yılları, ekonomi manşetlerde. 

Bölüm 4: DP dönemi başlıyor. 

Bölüm 5: İlk askeri müdahale, 27 Mayıs. 

Bölüm 6: Üçüncü darbenin postal sesleri. 

Bölüm 7: Basından medyaya dönüşüm ve EMD. 

Bölüm 8: Kriz yılları. 

Bölüm 9: EMD'de atılım. 

Bölüm 10: Deprem; her yerde. 

Bölüm 11: Yeniden tek parti iktidarı.

Dönüşümde 24 Ocak ağırlığı

Her ne kadar çok önceleri de ekonomi haberciliği yapılıyorduysa da, kabul etmek gerekir ki ekonominin, ekonomi haberlerinin önemini 24 Ocak'tan sonra daha iyi kavrar olduk. 24 Ocak kararları hayatımıza hiç tahmin edemeyeceğimiz kadar dokunmaya başladı çünkü. Bir sabah baktık ki dolar neredeyse yüzde 50 artmış ya da tersinden söylersek Türk Lirası dolara karşı üçte bir değer yitirmiş. Zamlar peş peşe gelmeye başlamış, bulunamıyor olsa da fiyatının sabit olmasına alıştığımız mal ve hizmetlerin fiyatları tırmanışa geçmiş. 

İşte bu süreç ekonomi basınının kurumsallaşmasını hızlandıran bir sürece dönüşüyor. Başkalaşımın Öyküsü'nde bakın bu dönem nasıl anlatılıyor:

"Ekonomi basınının kurumsallaşma sürecinin ilk işaretleri tiraj gazetelerinde ekonomi sayfalarının artmasıyla görüldü.(...) Ekonomi basınında kurumsal gelişmenin önemli bir örneği de Dünya gazetesindeki kimlik değişmesiydi. Dünya, 1981 yılında Hürriyet Genel Müdürü Nezih Demirkent tarafından ekonomi gazetesine dönüştürüldü." 

Dünya gazetesinin Ankara Bürosu Taylan Erten ve Vecdi Seviğ tarafından oluşturuldu. Bu büro, EMD'nin kuruluş hazırlıklarına da ev sahipliği edecekti. 

Özal ve Çiller'den EMD'ye ilgi

EMD, kurulduktan kısa bir süre sonra kurumsal kimliği ve üyelerinin niteliğiyle meslek kuruluşları arasında saygın bir yer edinmişti bile. Bu saygınlık, EMD üyelerine devletin en üst kademelerinde bile kapıları açıyordu. Bunda, o makamda bulunanların basına karşı yaklaşımı ve ekonomi kökenli olmaları da etkendi belki de... Tarih 20 Ekim 1992, Çankaya Köşkü'ndeyiz:

"Taylan Erten başkanlığındaki yönetim kurulunu Çankaya Köşkü'nde kabul eden Cumhurbaşkanı Turgut Özal, görüşmenin başında heyette bulunanlara ne zaman mesleğe girdiklerini tek tek soracaktı. Büyük çoğunluğun 1980 sonra ekonomi muhabirliğine başladıklarını öğrenen Özal, bundan sonuç çıkaracak ve duyduğu memnuniyeti Semra Özal'la paylaşacaktı. O sırada Köşk dışında bulunan eşine ulaşan Özal, 'Semra Hanım, yanımda ekonomi muhabirleri var. Bak çoğu gazeteciliğe bizim dönemde başlamış' diyecekti. Bu görüşmede yeni bir parti kurarak politikaya dönme sinyalleri de veren Özal'ın değerlendirmeleri ertesi gün çoğu gazetenin manşetinde yer alacaktı."

EMD Yönetim Kurulu Devlet Bakanı Tansu Çiller'i de ziyaret etmişti. Çiller ziyaret sırasında "Bugüne kadar EMD ile yakın diyalog kuramadığım için üzgünüm. Ekonomiden sorumlu bir devlet bakanının ekonomi muhabirlerini çatısı altında toplayan EMD ile her zaman yakın ilişki içinde olması gerekir. Bundan sonra EMD faaliyetlerine daha fazla katılmak istiyorum" diyecekti.

Zamlar, devalüasyonlar ve "saygı sözcükleri"

"Başkalaşımın Öyküsü" dışına çıkıp tüm ekonomi muhabirleri olarak çok sık yaşadığımız bir durumu paylaşmak istiyorum. 1990'lı yıllar... Ne akaryakıt fiyatları serbestçe belirleniyor, yani öyle günden güne değişen fiyat iniş çıkışları görüyoruz; ne TL'nin değeri an be an değişiyor. Hükümet bir karar alıyor ve bir de bakıyorsunuz gece yarısı yapılan açıklamayla bu karar duyuruluyor. O dönemde internet yok, evden haber yapmak merkeze ulaştırmak mümkün değil. 

O yıllar Ankara Haber Ajansı'nda çalışıyorum. Ajansa gidip detaylı haber yapmak, gece vakti ulaşılabildiğim ölçüde birilerine ulaşmak durumundayım. Ajansa giderken akaryakıt fiyatı ya da kur artışı konusunda ilk bilgi verilen de haliyle taksi şoförleri oluyor. 

Tüm meslektaşlarım, o dönem hükümet yetkililerinin yaptıkları bu zamlardan dolayı nasıl "saygı ile anıldığı"na tanıklık etmişlerdir. Neyse ki bizlerin alınmasını gerektiren bir durum yoktu. 

Bu durum, kızgın tavaya atılan kurbağa benzetmesini akla getiriyor. Oysa şimdiki ekonomi politikasında soğuk tavada yavaş yavaş ısıtılma yöntemi geçerli olduğu için, yanmakta olduğumuzu hiçbirimiz fark edemiyoruz.  

"Şövalyenin ardından"

EMD'nin yayın organı Ekonom'un 2001 yılının mart ayında yayımlanan 17'nci sayısı... EMD'ye çok emek vermiş olan gazeteci ağabeyimiz Taylan Erten, "Son şövalye"yi, yani Nezih Demirkent'i anlatıyor:

"Nezih Demirkent 1981 yılında yeni bir 'Dünya' kurmak için yola çıktığında biz; yani Vecdi Seviğ ile ben Ankara'da kendi işimizi var etmeye çalışıyorduk. 

İşimiz ne miydi?

Onurlu iki gazetecinin 'kendi işleri' ne olabilirse, o... Yaşama haberle, yazıyla tutunmak... Ekmeğimizi haberden, yazıdan çıkarmak.

Keyfimiz fena sayılmazdı. Ve, her ne kadar hafta yedi gün iken, biz sekiz gün çalışıyor olsak da...

Ve, her ne kadar o zamanın parasıyla 'kuruşlarımızı' paylaşıyor olsak da...

O büronun bir süre sonra Dünya'nın Ankara bürosuna dönüşeceğini bilemezdik. Ta ki, ortak dostumuz Cahit Düzel'den bir telefon alıncaya kadar. Cahit, bizi Nezih Demirkent ile 'buluşturan' arkadaşımızdı. 

Nezih Demirkent ile yolculuğumuz böyle başladı.

Sonra...

Bugün, çoğu ekonomi gazeteciliğinin kilometrelerini başka basın kuruluşlarında kat etmekte olan onlarca arkadaşımızın da katkılarıyla yolculuk devam etti ve benim için 20. yılını devirdi.

Nezih Demirkent aramızdan ayrıldığında mesleğinin 51. yılındaydı. Bunun son 20 yılını 'ekonomi gazetecisi' olarak yaşadı. Bu yaşadı kelimesini lafın gelişi olarak kullanmadım; gerçekten yaşadı.

Meslek tutkusunu, birikimini 51 yılın bütününe olduğu gibi; gazeteciliğin daha fazla sorumluluk, daha fazla bilgi, daha fazla yetkinlik gerektiren bu alanına da büyük bir ustalıkla yansıttı. Çalışma arkadaşlarına, meslektaşlarına örnek oldu. Çalışma arkadaşlarını da bu doğrultuda teşvik etti. 

Ekonomi gazeteciliğini çok sevdi Nezih Demirkent. Aslında o gerçek ve duru gazeteciliği seviyordu. Bilgiyi toplayan, işleyen, dağıtan; okurlarını kucaklayan; onlarla nefes alıp veren; üretken çalışkan gazeteciliği...

Bu sevgisinin tadını 'patronluğunu' değil 'liderliğini' üstlendiği gazetesinde büyük bir keyifle çıkardığını zannediyorum.

Ekonomi gazetecilerinin Ekonomi Muhabirleri Derneği'nin çatısı altında bir araya gelmelerine çok önem ve değer verdi. EMD'nin kurumlaşması, konu açıldığında her zaman dile getirdiği bir tavsiye oldu. Her zaman her türlü desteği vermeye hazırdı. 

Mesleğin onurunu, ilkelerini, itibarını her şartta her şeyden üstün tutan adamdı Nezih Demirkent. Gazetecide aradığı ilk ve tek özellik de meslek onurunu, ilkelerini, itibarını her şeyden üstün tutan adam niteliğiydi. Bunlar varsa, başka eksikleri gidermek mesele değildi.

'Gazetecilik, gazetelere yakışır bir iş halinde kaldığı sürece saygı duyulan bir işkolu olacaktır, aksi halde gazeteciliğin yozlaşmasının, mesleğin ömrünü kısaltmaktan başka hiçbir fonksiyonu olmayacaktır. Bilerek yapılan işlerde inanç ön planda yer alır. Bizim görevimiz de farklı inançlarda olanları bile belli düşünceler etrafında buluşturmak olmalıdır, yeter ki bu ortak düşünce sadece para olmasın. Bizim görevimiz iletişimdir, hepsi bu kadar.'

Bunları yazdı...

Gazetecilik, gazetelere yakışır bir işkolu olmaktan uzaklaştığı ölçüde mutsuz oldu. Gazetecilikte, gazetelere yakışır işler yapıldığına tanık olduğunda en büyük mutluluğu devşirenlerin başında yer aldı.

Hakkında çok şeyler yazabilirim. Ama, ardından yazılanlar, söylenenler Nezih Demirkent'in birey ve meslek ustası olarak üstün kimliğini yeterince vurguluyor.

Benim bunlara ekleyeceğim üç cümle daha olabilir.

Soylu bir adam... Bir meslek soylusu... Bir şövalye...

Hatta... Son şövalye!

Birlikte çalışmaktan onur ve gurur duyduğum son şövalye!

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar