"Ekonomi nasıl gidiyor?"

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Hani insanlar bir doktorla tanışınca genellikle ağrıyan yerlerini hatırlar ve hemen akıl danışırlar ya, ekonomi alanında köşe yazanlarla karşılaşınca da hemen "E söyleyin bakalım, siz işin içindesiniz, ekonomi nasıl gidiyor" sorusunu yöneltiyorlar. Ben bu sorulara, karşı bir soruyla yaklaşıyorum: "Benim gibi daha çok rakamlardan yola çıkanların görüşlerini boş verin, ekonomik gidişatı siz nasıl görüyorsunuz, asıl siz anlatın."

Yaz günlerinde biraz seyahat etme olanağı buldum ve bu diyalog hemen her yeni tanışmada tekrarlandı. Bu diyalogların ortaya koyduğu sonuç ne mi? Vatandaş açısından birinci sıradaki sorun işsizlik, bu tartışılmaz bir şekilde kendini gösteriyor.

Kimi üniversiteyi bitiren çocuğunun uzun süredir iş bulamamasından rahatsız, kimi bir yakınını örnek gösteriyor; kimi sokaklardaki, kahvelerdeki genç nüfusun fazlalığına dikkat çekiyor. Öyle anlaşılıyor ki, işsizlikte en yakıcı olan, üniversite mezunlarının işsiz gezmesi. Onlarca sınava girip, hazırlık kurslarına gidip, ardından üniversiteyi kazanıp mutlu olan, ancak okulun bitimine doğru iş kaygısına düşen ve bu kaygılarında haklı çıkan yüz binlerce gencin durumu gerçekten dramatik bir tablo oluşturuyor.

İşsizliğin ardından dile getirilen en önemli sorun; sabit gelirliler için biraz da klasik bir yakınmaya dönüşmüş olan "ay sonunun getirilememesi". Esnaf kesimi ise sorununu işlerin kesat olması biçiminde özetliyor. İki kesim için de sorunun özeti gelir azlığı.

Vatandaş için bu iki konu ön plana çıkıyor; işsizlik ve geçim sıkıntısı…

Yeniden işsizliğe dönelim… İşsizlikten yakınanlara son rakamları örnek göstererek, "Bakın işsizlik oranı hızla geriliyor, hatta nisan ayına ait son rakama göre yüzde 12'ye düştü, bu gerilemeyi hissetmiyor musunuz yani" diye soruyorum. Rakamlarla biraz içli dışlı olanlar, bu düşüşün nedenini açıklama konusunda hiç tereddüt yaşamıyor, yaz aylarına doğru işsizliğin düşüş göstermesinin normal olduğunu dile getiriyorlar. Rakamlarla pek işi olmayanlar ise, açıklanan oranlara burun kıvırarak, "Hani, etrafta işe giren mi var sanki" diye soruyorlar.

Vatandaş işsizliğin azaldığını hissetmediğini dile getirirken ne kadar haklı peki? Son bir yıldaki istihdam artışının detayına bakalım:

Geçen yılın nisanından bu yılın nisanına kadar olan bir yılda istihdam 1.8 milyon kişi arttı. En fazla artış tarım sektöründe. Tarımdaki istihdam artışı tam 664 bin kişi. Hizmetlerde 476 bin, sanayide 451 bin, inşaatta ise 213 bin kişilik istihdam artışı var.

"Ekonomi nasıl gidiyor" diye soran vatandaşın tarım istihdamıyla pek ilgisi yok. Biliniyor ki tarım istihdamında gözlenen artış büyük ölçüde, bu kesimde çalışanların diğer alanlarda iş bulamıyor olmalarından kaynaklanan zorunlu bir durum. Vatandaş, ağırlıklı olarak sanayi ve hizmetler istihdamıyla ilgili. Hizmetlerde de bir ölçüde de olsa mevsimsellik söz konusu. Dolayısıyla kalıyor geriye istihdamın ağır topu konumundaki sanayi. Hem zaten ekonominin iyiye gitmesinin göstergesi de sanayi üretimi ve bağlı olarak sanayi istihdamının dengeli seyrediyor olması değil mi?

Üniversite mezunlarına iş bulma konusunda ise siyasi arenada "siyaseti bırakırım"a kadar uzanan bir polemiktir sürüp gidiyor. 

Mağaza vitrinlerinin eleman aranıyor ilanlarıyla dolu olduğu, ancak üniversite mezunlarının iş beğenmeyip kahvelerde vakit öldürdüğü ileri sürülüyor. Yani şu durumda üniversiteleri, mağazalara tezgahtar yetiştirsinler diye mi açmış oluyoruz? Ya da "ne iş olsa yaparım abi" diyen bir nesil yetiştirmek için her ilde üniversite açmaya gerek var mı?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar