"Dış görünüşe tutsak edilmiş sağduyu"

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

İnsanların önemli bir bölümünün, özellikle de seçkinlerin iyi bildiklerine inandığım ama bir türlü gerekli yaygınlıkta, yoğunlukta ve derinlikle tartışılmayan sorunlarımızın hiç de az olmadığını düşünürüm. Geleceğimizi daha derinden etkileyeceğini varsaydığım sorunlara ilgisizliğin kültürel arka planında hangi yanlış birikimlerin olduğunu da sorgularım.

Uluslararası eleklerin üstünde kalmış, içtenliği ve dürüstlüğünden en azından benim kuşku duymadığım seçkin insanlarımızdan biri Kemal Derviş. Ülkemizde ve uluslararası kuruluşlarda birikimi olan Derviş, epey zamandır tasarruf yetersizliği yüzünden, gerekli yatırımları yapamadığımızı, yatırımların hızlandığı dönemlerde de dış sermayeye aşırı bağımlı bir yapının ortaya çıktığını belirtiyor. Derviş, iç kaynağa dayalı yatırım yapılabilmesi için yurtiçi tasarrufu artıracak politikaların belirlenmesini, stratejilerin formüle edilmesini, hedeflerin netleştirilmesini ve uygulama kararlılığı gösterilmesini öneriyor. Kriz sonrasında ekonomide "ince ayar yapılması" gereğini sık sık gündeme taşıyor. Bu tez, konuyu yakından bilen iş insanlarının da desteğini alıyor. Örneğin, Bülent Eczacıbaşı sağlıklı bir büyümenin yaratılması ve sürdürülmesinin iç kaynaklara dayalı yatırımların hızlandırılmasına ve yeterli ölçeğe çıkarılmasına bağlı olduğunu kamuoyu ile paylaşan iş insanımız.

Zenginlik üreterek insan yaşamını kolaylaştırma temel değerimiz ise sürdürülebilir büyüme yaratarak insanlarımızın refahını artırma konusunda ortak irademiz varsa, neden ülkenin ihtiyacı olan "tasarrufun" oluşturulmasının bütün bağlamlarını gerektiği kadar tartışmıyoruz? Benzer soruların yanıtını düşünürken, işin sırrının Coelho'nun sizlerle paylaşacağım değerlendirmesinde saklı olduğunu düşündüm.

Kolektif çılgınlık

Paulo Coelho'nun yeni romanı "Kazananlar Yalnızdır" üzerine Haber Türk Gazetesi'nde 2 Ekim 2009 günü çıkan söyleşisindeki bir saptama şöyle:

"Bu yeni merak 2007'de yetenek ve cesaretin çok defa cazibe, lüks ve moda arayışı için harcandığını gördüğüm Cannes Film Festivali'ne gittiğimde ortaya çıktı. O âlemi mükemmel bir biçimde tahlil edebilen çok sağduyulu insanlarla tartıştım, ancak bu sağduyu hiçbir çıkışa, hiçbir alternatife götürmüyordu. Dış görünüşlere tutsak edilmiş o sağduyudan, benim için ruhun ölümünün başladığı yer olan kinizmin doğduğunu gördüm. Bu kolektif çılgınlığın kalbine nüfuz etmeyi denemekten nasıl kaçınabilirdim? Bir yazar olarak ortaya çıkarılabilecek koca bir dünya olduğunu biliyordum. Bu yüzden kitaplarımı birleştiren bağdan kendimi uzaklaştırdığımı düşünmüyorum. Düşler için verilen savaşla her zaman ilgilenmişimdir ve 'Kazanan Yalnızdır'da bize ait olmayan bir düş için verilen mücadeleyi keşfedebilirdim. Bu anlamak zorunda olduğumu hissettiğim bir şeydi: Nasıl oluyordu belli düşler tamamen anonim olarak muazzam bir skalaya uzanabiliyor ve bu kadar çok insanı peşinden sürükleyebiliyor?"

İnce ayar yapma

Düşündüm ki, her gün gazetelerin haberlerine taşınan, köşe yazılarında değerlendirilen, görsel medya programlarında yerlerini alan tartışma konuları, gerçek gündemin uzağındaki konuları, sorunları ve çözümleri neden önemsiyor? Bizler de "…dış görünüşe tutsak edilmiş bir sağduyunun" sürüklediği "…bir grup elit tarafından ustaca idare edilen bir mekanizmanın önemsiz dişlileri" haline mi geliyoruz?

Sizler de Paulo Coelho'nun aşağıda ödünç alınan saptamalarına katılır misiniz?

"…Yaptığım araştırma bu mekanizmaları anlamak için bir girişimdi ve bu yüzden ana karakterlerim olarak düşleri olan ve düşleri gerçeğe dönüştürmek için ellerinden geleni yapan ancak bunu tamamen yanlış şekilde ele alan insanları seçtim. Hedefleri her ne kadar materyalist gözükebilirse de, maddi dünyanın ötesine geçen bir şey tarafından harekete geçiriliyorlar. Okuyucuların bilmesini istediğim şey, muhteşem ve büyük yıldızlar olduklarını sandıkları bütün o insanlar aslında, bir grup elit tarafından ustaca idare edilen bir makineni önemsiz birer dişlisi."

Her gün aynı ezberi tekrarlıyoruz. Bize aktarılan rakamların baz yılarını, serilerinin oluşum şeklini, hesaplama metotlarını, nasıl formüle edildiklerini bilmeden, o rakamlarla süslenmiş anlatımlarla gündemde kalmaya çabalıyoruz. Yaptığımız işin ne yarar ürettiğini pek fazla sorgulamıyoruz.

Sanal olanla, eksik bilgiyle ve kör alışkanlıkları kolay sanma yanılsaması ile temel sorumluluğumuz olan "anlamayı kolaylaştırma" işlevinden uzaklaşıyoruz. O nedenle, öngörme ve önlem almada performansımız düşük kalıyor; uygarlığın ayrıntıda saklı olduğunu,ince ayarın yaşam kalitesinde çok önemli bir araç olduğunu kendimize sık sık anımsatmamız gerekiyor...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar