"Daldan Dala"
"Daldan Dala" deyince tabii ki bugünlerde ilk akla gelen olimpiyatlar oluyor. Açıkçası, bazı yorumcuların al(ama)dığımız madalya sayısını milli gelirimize oranlayarak ne kadar başarısız olduğumuzu vurgulamasını garipsedim doğrusu. Hele, bir de Türkiye'yi (sporcularını hangi şartlarda yetiştirdiklerini bildiğimiz) Kuzey Kore gibi ülkelerle kıyaslamak büyük haksızlık. Öte yandan, Financial Times da bir performans/beklenti kriteri oluşturarak ülkelerin sıralamasını yapmış. Buna göre de Türkiye son 5 arasında. (Ülkelerin beklenti katsayısı önceki performanslarına, nüfus büyüklüklerine, kişi başına milli gelirlerine ve ev sahibi ülke olma avantajına göre belirlenmiş.)
Şahsen sonuçta tek bir madalya ile kalsak bile, Londra Olimpiyatları'nın Türkiye'nin şimdiye kadar en başarılı olduğu olimpiyatlar olduğunu düşünüyorum. Sonuçta günümüzde "spor" ne için var? Sağlıklı bir bedene sahip olabilmek ve genç insanlara belirli bir disiplin bilinci sağlamak için. Ayrıca unutmamak lazım, olimpiyatlara gidebilmek için çoğu dalda ya baraj puanlarını geçmek, ya da bölgesel düzeyde belirli bir derece almak gerekiyor. Çok sporcuyla temsil ediliyorsak, bu sporcularımızın "genel olarak" daha başarılı oldukları anlamına gelir. Pekin olimpiyatlarında Türkiye 20'si kadın, 68 sporcuyla temsil edilmişti. Bu olimpiyatlarda ise 66'sı kadın 118 sporcuyla temsil ediliyoruz. Bu da, şu ya da bu şekilde, genç insanlarımızın spora daha çok ilgi gösterdiğini ve gelecek nesillere de pozitif rol modelleri olmaya başladıklarını gösteriyor. (Toplam olimpiyat istatistiklerini bulamadım ama kadın sporcu oranımızın katılan ülkeler içindeki en yüksek oranlardan biri olması da, bence başarı hanemize yazılması gereken bir durum.)
Gündemi epeydir meşgul eden bir başka mevzuu da, şu İran'a altın ihracatı meselesi. Gün geçmiyor ki, bir uzman çıkıp "altın ihracatı şu nedenden veya bu nedenden arttı" demesin. Hepimiz biliyoruz ki, altın ihracatının arkasındaki asıl sebep ABD baskısıyla İran'a getirilen ticari kısıtlamalar ve uluslararası ödeme sistemi SWIFT'in çalıştırılamaması nedeniyle, para transferlerinin bankacılık sistemi üzerinden gerçekleşememesi neticesinde alternatif bir ödeme kanalı olması. Öte yandan, külçe altın ödemelerinin ihracat olarak sınıflandırılması genel ihracat rakamlarımızda bir distorsiyon yaratmakta. Her ne kadar, benzer bir distorsiyon altın ithalat ettiğimiz dönemlerde ithalat leyhine oluşuyorsa da, bu durum aylık reel dış ticaret gelişmelerini takip ederken bazı zorluklara neden olmakta. Şahsen, bir tasarruf ve ödeme aracı olan "külçe altın"ın Ödemeler Dengesi'nin cari işlemler tarafında değil de, finans hesapları tarafında takip edilmesinin daha doğru olacağını düşünüyorum.
Altının ithalat ve ihracat rakamlarına tesir etmesinin, milli gelir hesaplamalarında da bazı bozulmalara sebebiyet verdiği iddia edilmekte. Ancak, bilindiği gibi, milli gelir katma değer üzerinden hesaplanıyor. "Harcamalar yöntemine" göre hesaplanan milli gelir içerisinde dış ticaret rakamları yer almasına karşın, "üretim" yöntemine göre yapılan hesaplamalarda bu söz konusu değil. Tanım itibarıyle 2 farklı şekilde hesaplanan milli gelirin artış oranın aynı olması lazım (ki öyle). Bu durumda, "harcamalar yöntemi" içerisinde yer alan "stok değişmeleri" hesabı iki veri arasında bir düzenleyici görevi görüyor. TUİK'in milli geliri hesaplarken böyle bir düzeltmeyi yapmış olması lazım (diye umuyorum!) Ayrıca, 2. çeyreğin tamamında ihraç etmek üzere daha fazla miktarda altın ithal ettiğimiz görülüyor. Düzeltme yapılmasa bile 2. çeyrek büyüme rakamlarındaki distorsiyon daha az olacak.
Son olarak da ılımlı büyüyormuyuz, yoksa ekonomi daralıyor mu, konusu var. Çarşamba günü açıklanan Haziran ayı üretim endeksine göre bu ayda sanayi üretim artışı %2.7 olmuş. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış endeks ise önceki aya göre %2 azalma göstermiş. Açıkçası, bunlar beklenmedik sonuçlar değil. Üretim endeksi artış oranı ile 12 aylık kapasite kullanımı oranı değişimi arasında (doğal olarak) çok yakın bir ilişki söz konusu (R2=0.85). Haziran ayı KKO'su geçen seneye göre %2.7 oranında gerilemişti. (Temmuz ayında da daha az da olsa (%0.7) gene bir gerileme var. Külçe altın ticaretini kapsamayan TİM verilerine göre ise ihracatımız Temmuz'da geçen senenin aynı ayına göre %5.5 azalarak $ 10.8 milyar oldu.) İki dönem arasında, euro'nun parite değerinde önemli bir gerileme olduğunu dikkate alsak bile (%14 kadar bir gerileme söz konusu), ihracat performansımızın çok iyi olduğu söylenemez.
Güven endeksleri de genel olarak zayıf seyrini sürdürmekte. Haziran ayında Tüketici Güven Endeksi bir önceki aya göre %0.4 oranında azalmıştı. Temmuz ayında ise reel kesim güven endeksindeki azalma 0.8 puan oldu. Reel kesim güven endeksi son 3 aydır gerileme gösteriyor. Kısacası, son veriler ekonominin daralmasa bile ılımlıdan daha soğukça bir büyüme içerisinde olduğunu ortaya koymakta.