"Büyük mahkemeler de yanılırlar"
Türkiye’nin Avrupa Ekonomik Topluluğu ile 12 Eylül 1063 tarihinde imzaladığı ve bu sene ellinci yıldönümünü yaşadığımız Ankara Anlaşması, Türk vatandaşları için önemli haklar doğuruyor. Fakat bu haklar günümüzde hala tam olarak uygulamaya koyulmuş değil.
Ankara Anlaşması’nın 9. maddesi Türk vatandaşlarına uyrukları temelinde herhangi bir ayrımcılık yapılmaması hususunu düzenliyor. Anlaşma her türlü ayrımın yasak olduğunu kabul ediyor. Dolayısıyla, AB’de Türk vatandaşlarının herhangi bir üçüncü ülke vatandaşı olarak değerlendirilmemesi gerekiyor.
Türk vatandaşlarının Ortaklık hukukundan kaynaklanan hakları açısından Avrupa Adalet Divanı (ATAD)’ın aldığı kararlar önemli bir kaynak oluşturuyor. Adalet Divanı’nın bugüne kadar Türk vatandaşlarını ilgilendiren, sosyal güvenlik, yerleşme, çalışma ve serbest dolaşım alanında çeşitli kararları bulunuyor.
ATAD, 2009 yılında, Türk vatandaşlarının AB için vizeye ihtiyacı olmadığına hükmederek, Türk vatandaşlarının serbest dolaşım hakları açısından önemli bir adım attı. Ancak yine ATAD, 24 Eylül tarihinde açıklanan Demirkan davasında, hizmet almak üzere bir AB ülkesine giden Türk vatandaşlarının vize alması gerektiği sonucuna vardı ve böylece geçmiş kararlarından bir sapma göstermiş oldu.
Vizesiz Avrupa yolunda en önemli davaydı
Alman Avukat Rolf Gutmann'ın açtığı bu dava vizesiz Avrupa yolundaki en önemli dava idi. Gutmann davada, Katma Protokol'ün 41. Maddesinin 1. Paragrafının, AB ülkesine hizmet almaya gidecek turisti de kapsadığını savunmuştu. Mahkeme ise bu görüşe katılmadı ve "Katma Protokol, AB üyesi bir ülkenin, hizmet alımına dönük vize mecburiyeti getirmesine engel değil" kararına vardı.
ATAD kararının son derece olumsuz bir karar olduğunu söyleyen İKV Başkanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, Soysal davasında Türk kamyon şoförlerinin hizmet sunmak üzere Almanya'ya vizesiz giriş haklarını tespit eden Divan'ın, Demirkan davasında, siyasi etki altında kalarak, ilk yorumundan saptığını belirtiyor.
İKV tarafından düzenlenen seminere katılmak için Türkiye'ye gelen Alman Avukat Rolf Gutmann da, ATAD'ın kararını sert bir şekilde eleştiriyor ve Divan'ın bu kararında pasif hizmet alımı ilkesini yanlış yorumladığını söylüyor. Gutmann, "Mahkemeler de yanılabilir, büyük mahkemeler de büyük yanılgılar içinde olabilir" diyor.
Yasal dünyaların çarpışması
Edinburgh Üniversitesi Beşeri ve Sosyal Bilimler Koleji Araştırma Dekanı Prof. Dr. Jo Shaw oldu, AB hukukunun duayenlerinden biri olarak kabul ediliyor.
Prof. Shaw, AB hukukunun uygulanma sürecinde, ulusal göç hukuku ile AB hukuku arasında çatışma olabildiğine dikkat çekiyor. Shaw, "Yasal dünyaların çarpışması" olarak nitelendirdiği bu gibi durumlarda, her üye devletin kendi içindeki yasal kültürün uygulamada önemli bir faktör teşkil ettiğini ve AB hukukunun üye devletlerde uygulanmasında sorunlara yol açabildiğini belirtiyor.
Prof. Shaw'un yorumları şöyle: "İnsanların serbest dolaşım yasaları Roma Anlaşması'nda bu kadar açıkken, neden hala bu konuda uygulama zorlukları yaşanıyor? Ulusal otoriteler, AB yasalarını kolaylıkla uygulamalı; fakat ulusal mahkemeler farklı yorumlar yapabiliyorlar. Örneğin İngiltere, AB'nin serbest dolaşım yasalarına karşı savunmacı bir yaklaşım sergiliyor. İngiltere'de birçok insan yeni üyelerden gelen göçmenleri kabul etmek istemiyor. Krizin bile sorumlusu görebiliyor."
Kafasını kuma gömen devekuşu
Türkiye ve AB arasındaki vize konusunun hem siyasi hem de karmaşık bir konu olduğunu söyleyen Glasgow Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ve Hukuki Politika Analisti Nina Westoby ise yasal kültürlerdeki farklılıkların, AB hukukunu yorumlayan devlet ve hükümet görevlileri ile davacıların avukatları arasında görüş ve yorum farklarına yol açtığını dile getiriyor. Westoby, ATAD’ın Soysal davası kararının birçok üye devlet tarafından uygulamaya yansıtılmamasını da, devekuşunun kafasını kuma gömmesine benzetiyor.
Nina Westoby şu yorumları yapıyor: "Türkiye ve AB arasında imzalanan Ortaklık Anlaşması bugün 50 yaşında, fakat serbest dolaşım konusunda gelişme yok. Türk davaları söz konusu olduğunda, hakimlerde işin daha en başından, 'Türkiye'ye hayır' deme dürtüsünün hakim olduğu izleniyor. Bu zihniyetin temeli, göç hukuku davalarına dayanıyor."
Vizesiz AB, taviz değil
Montreal Üniversitesi Jean Monnet Kürsüsü'nden Prof. Dr. Nanette Neuwahl'ın yorumu da oldukça dikkat çekici.
ATAD'ın anlaşılması zor bir karar verdiğini ve bu kararın şeffaflık ilkesine uymadığını söyleyen Neuwahl, Türk vatandaşları için AB'de vizesiz seyahatin bir taviz olmadığını ifade ediyor. Neuwahl, AB'nin vize uygulamasını sürdürmesinin ekonomik zarara yol açtığını da vurguluyor.