"Bush, ABD'nin başına gelen bir kaza, Obama güveni yeniden inş
Bill Clinton döneminin Dışişleri eski Bakanı Madeleine Albright geçtiğimiz sene yayımlanan "The Mighty and The Almighty" isimli kitabında dinin uluslararası ilişkilerdeki rolünü ve gerçek Amerikan değerlerini sorgulamıştı.
ABD dış politikasına bakıldığında özellikle 11 Eylül saldırılarının ardından, dinin belirleyici bir rol oynamaya başladığı izleniyor. Albright ise "Bizim dönemimizin entelektüelleri zaten yeterince karışık olan uluslararası sorunlara, bir de dini dahil etmezlerdi" derken, İrlanda, Balkanlar ve Ortadoğu'daki çatışmaların ardından din faktörünün ne derece önemli olduğunun anlaşıldığını söylüyor.
ABD önseçimleri sırasında Hillary Clinton'un arkasında olan Albright, bugün Obama'yı destekliyor ve onun ABD'ye yeniden güven duyulmasını sağlayacak tek kişi olduğuna inanıyor.
Kitabının "Tanrı, Amerika ve Dünya" (Dieu, L'Amérique et Le Monde) ismi ile Fransızca'ya çevrilmesinin ardından Fransız L'Express dergisinin sorularını yanıtlayan Albrigth, ABD Başkanı George W. Bush'a karşı çok sert eleştirilerde bulunuyor. "Bush'u çok uzun bir süre boyunca bir anormallik, ABD tarihinin bir kazası olarak değerlendirdim. O, 'Tanrı benim başkan olmamı istedi' diyebilen bir adam" diyor Albright ve Bush hükümetinin sadece tek yanlı değil, aynı zamanda tek boyutlu bir vizyonu olduğunu da ekliyor. Bunu söylemesinin nedeni, Bush hükümetinin sadece Ortadoğu ile ilgilenmiş olması. Oysa Albright'a göre ABD, Güney Osetya ve Abhazya'ya gözlemciler yerleştirerek Rusya'ya daha net mesajlar gönderebilir ve Gürcistan çatışmasını engelleyebilirdi.
ABD'nin özel bir role sahip olduğunu, vazgeçilmez bir ülke olduğunu ve tüm dünyanın ABD'den çok şey beklediğini söyleyen Albright, Bush'un tüm bu özelliklere zarar verdiğini, 11 Eylül sonrası uygulanan politikaların yanlış olduğunu dile getiriyor.
ABD'nin kendine duyulan güveni yeniden kazanmak için, yeni bir imaj çalışmasına ihtiyacı olduğu kesin. "Pragmatik bir idealist" olarak tanımlanan eski dışişleri bakanının bu yönde net önerileri var.
ABD'nin imajını düzeltmek
Albright'a göre ABD dış politikasının felakete sürüklenmiş olmasının nedeni Irak savaşı. Yeni başkanın, ABD'nin liderliğini yeniden inşa edebilmesi için, aşırılık yanlılarının duygularını şiddetlendirmeden terörizmle mücadele etmesi gerekecek. Yeni başkanın öncelik vermesi gereken ikinci konu demokratik sisteme saygı göstermesi ve fakir ile zengin arasındaki uçurumu kapatması. Diğer konular ise küreselleşmenin olumsuz yanlarını dikkate alması, çevreye yönelik tehlikelere duyarlı olması ve ciddi bir enerji politikası belirmesi. Ve tabii ki tüm bunları yaparken, uluslararası kurumlar ile işbirliği içinde hareket etmesi.
Obama kazanırsa…
Yeni başkanın görevlerini böyle sıralıyor Albright. Obama kazanırsa, ABD'nin tek yanlı aşırılıklardan uzaklaşacağını söylüyor. Obama'nın sadece ABD'nin büyük askeri gücüne güvenmeyeceğini ve uluslararası işbirliklerine öncelik vereceğine inanıyor.
Peki ya McCain kazanırsa? Albright'a göre McCain tek yanlı politikalara Bush kadar yakın değil, fakat yine de askeri güç kullanmaya oldukça eğilimli.
Kısacası Albright ABD'nin çok güçlü bir ülke olduğuna inanıyor, fakat tek başına, sadece kendi kararları doğrultusunda hareket edemeyeceğini de kabul ediyor. ABD'nin AB ile ortak hareket etmesi ve dünyanın diğer ülkeleri ile sağlam bir diyalog içinde olması gerektiğini savunuyor. Ve şu çarpıcı kelimeleri kullanıyor:
"ABD dünyanın en güçlü demokrasisi ve bu sıfatla, özgür kurumlara sahip olmak isteyen herkese yardım etmesi gerekli. Fakat demokrasiyi yaymak bir misyon değil, bir politikadır. ABD, yasalar üstü değildir. Demokrasiyi yaymak için Tanrı tarafından çağrılmadık. Hıristiyan dinini yaymak gibi bir misyonumuz da yok."
Gıda fiyatlarındaki artışa karşı Brezilya'da toprak satın almak
Brezilya toprakları bir süredir yabancı sermayenin göz bebeği olmuş durumda. Gıda fiyatlarında yaşanan artış bu eğilimi daha da hızlandırdı. Japonya gibi yeterince toprağa sahip olmayan veya Çin gibi gıda tüketimi hızla artan ülkeler, Brezilya'da toprak kiralayarak ya da satın alarak gıda ihtiyaçlarını güvence altına almaya çalışıyorlar. Dünya Bankası'nın bir kolu olan IFC, Brezilya'dan 10 bin hektar büyüklüğünde toprak satın aldı. Koreli şirket Celltrion yılda 1,3 milyar litre etanol üretmek için 27 bin hektar toprak satın aldı. ABD'li bir yatırım fonu şeker pancarı üretebileceği topraklara sahip olmak için, Brezilya'nın en büyük etanol üreticisi Cosan ile birleşti.
Yabancılar özellikle tahıl üretimi ve talebin yüksek olduğu soya ve şeker pancarı ile ilgileniyorlar. Bunun yanı sıra, kahve ve pamuğa da yatırım yapıyorlar.
Ülkenin toprak envanterini çıkaran resmi kurumu Incra'nın 2007 Aralık ayı istatistiklerine göre bugün Brezilya'da yabancıların elinde bulunan topraklar 5.5 milyon hektara ulaşıyor. Fakat uzmanlara göre bu rakam daha fazla. Çünkü Brezilyalı şirketlerin çoğunda kontrol yabancı sermayeye ait. Kasım 2007 ile Mayıs 2008 arasında yabancı sermayenin satın aldığı toprakların 2.2 milyon hektara ulaştığı ifade ediliyor. Brezilya'da 2001 yılından bu yana toprak fiyatlarında da iki kat artış yaşanmış durumda.
Şu sıralarda Brezilya'da en fazla gündeme gelen sorulardan birisi yabancıların toprak satın almasının sınırlanıp sınırlanmaması yönünde. 1971 yasasına göre, yabancıların 50 bin hektarın üzerinde toprak satın alması yasak. Yasa aynı zamanda, belediyelere ait kırsal alanların dörtte birinden fazlasının de bir yabancıya satılmasına izin vermiyor. Fakat, yabancı sermayeli Brezilyalı şirketler söz konusu olduğundan, bu yasalar pek uygulanamıyor.
Uzmanlara göre toprak yasalarının güçlendirilmesi şart. Aksi halde, Brezilyalılar kendi topraklarında yabancı konumuna düşecekler.
Konunun uzmanı avukatlar ise yabancılara yönelik her türlü sınırlamanın, eşitlik ilkesini ihlal edeceği için, anayasaya karşı gelmek olacağını ileri sürüyorlar. Bir diğer argümanları ise bu tutumun küresel ekonominin önemli bir oyuncusu olmaya başlayan Brezilya'nın uluslararası imajına zarar verecek olması. Brezilya bugün kahve, şeker, tütün, dana eti, portakal suyu gibi birçok üründe dünyanın en büyük ihracatçısı konumunda. Verimli toprakları ve zengin su kaynaklarının yanı sıra, Brezilya'nın sunduğu bir diğer avantaj da, ucuz işgücü ve gelişmiş teknolojisi.
Dünyada her sene 135 milyon bebeğin doğduğu dikkate alınırsa, hem Brezilya'nın, hem de Brezilya topraklarının önümüzdeki günlerde çok daha fazla değer kazanacağını söylemek yanlış olmaz.