"Ben yapmadım, o yaptı", yaklaşımı inandırıcı değil!

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ [email protected]

 

Bilmem hatırlayacak mısınız? Televizyon reklamında, fırında geceyarısı pişirdiği börekleri yiyen Şevket Bey, karısı tarafından yakalanınca, sorumluluktan kaçmak için fırını işaret ederek mırıldanır: "Ben yapmadım, o yaptı!" Hükümetimizin yargının şaşırtıcı kararları karşısındaki tavrına baktığım zaman, aklıma bu reklam geliyor.  Yargı da bazen isabeti tartışmalı kararlar vermesi tabiidir. Bunu özerkliğinin bir cilvesi olarak kabul edebilirsiniz. Ancak sık sık tartışmalı usullerin izlenmesi, tartışmalı kararların üretilmesi, siyasetin düzeltmesi gereken bir sorunun varlığını gösterir. Maalesef, hükümetimiz yargının gidişatı karşısında, "Yapılanlardan şikayetçiyiz ama birşey yapamayız," diyerek, kusurları onaylamamış gibi gözükürken, birşey yapamayacağımı söyleyerek olanlardan rahatsızlık duymadığını adeta itiraf etmektedir.

Türk yargısının geçmişte vatandaşla devlet arasında eşit mesafede durmadığına daha önceleri de değinmiştik. Sorun, bazı kurumlarla birlikte, yargının devleti-devrimleri koruma görevini üstlenmesinden kaynaklanıyordu.  Bu tutum, Sayın Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı seçilmesinin Anayasa Mahkemesi yoluyla engellenme girişimiyle meşruluğunu yitirdi.  Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun seçim usullerinin değişmesi ile yargıda zihniyet değişiminin yolu açılmış oldu.

Ne beklersiniz? Devlete ve toplum eşit mesafede duran, kanunları toplumun genel gelişme çizgisi ve doğal hukukun genel prensipleri doğrultusunda yorumlayan yeni bir yargının oluşması. Üzülerek ifade edelim ki yeni yargımız eskiyi mumla aratacak bir yönde gelişme gösteriyor. Devletin toplum katındaki gücünü denetlemek ve sınırlamak, neticede özgürlükleri genişletecek yorumlarla ilerlemesi beklenebilecekken; özgürlükleri daraltan, Türk demokrasisinin demokrasi olma niteliğini zayıflatan bir yolda ilerliyor. Bunun son örneği Fazıl Say davasında tezahür etti. Say'ın düzeyi tartışmalı bir genellemeyle, mealen bütün dalavereci ve sahtekarların dini ve dindarlığı öne çıkaran zevattan oluştuğunu iddia etmesi yanlıştır. Ancak, bunun nefret söylemi olarak cezalandırılması daha da büyük bir yanlıştır. Say ayıplanırken, şimdi çok kimsenin sahip çıktığı bir konuma gelmiştir. Yargının ifade özgürlüğünü daraltan kararı gereksizdi, konu kamu vicdanında "karara bağlanmıştı."

Yargı, eskinin etkilerinden kurtulup, daha profesyonelce bir tutuma yönelmek yerine, eskinin aynısı bir tutum sergilemektedir. Tek fark, yargının kolladığı kadroların ve yaklaşımların değişmiş olmasıdır. Bu bizi çok özlediğimiz hukuk devletine götürmüyor. Halbuki yerleşik bir hukuk devletine olan ihtiyacımız muhtelif sebeplerle her geçen gün artmaktadır. Sadece iki tanesine işaret edeyim. İlkin, iktisadi hayat yargının hukukun temel ilkelerine ve yürürlükteki yasalara uygun kararlar vermesinin sağladığı istikrara ihtiyaç duyar.  Yoksa hem ülke içinden hem de ülke dışından gelecek yatırımlar, kendilerini güvende hissetmeyecekleri için olumsuz etkilenirler. İkinci olarak, demokrasimizin istikrarı ve güvenilirliği, yargının demokrasiyi koruyan, genişleten kararlar vermesine bağlıdır.

Karşımızda bir yargı sorunu var.  Hükümetimizden beklenen yargıyı seyretmek değil, onu demokrasi ve piyasa ekonomisiyle uyumlu hale getirmektedir. "Ben yapmadım o yaptı," yaklaşımı samimiyetten, dolayısıyla inandırıcılıktan uzak düşüyor.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G7 nereye gidiyor? 04 Eylül 2019