"Başarının sırrı serbest piyasalar değil, güçlü devletler"
İklim stratejileri uzmanı Jorgen Randers: "Başarının sırrı serbest piyasalar değil, güçlü devletler"
Sürdürülebilirlik, iklim stratejileri ve küresel öngörü uzmanı Jorgen Randers, “2052: Gelecek 40 Yıl İçin Küresel Öngörü" isimli kitabın yazarı. Randers, ilk kez 1970’li yıllarda “Büyümenin Sınırları” adlı çalışması ile 21. Yüzyılda yaşanacak küresel krizleri öngörmüştü. Şimdi de, 2052 yılı için insanlık ve dünyaya yönelik bir tablo koyuyor ortaya. Randers'in görüşleri oldukça farklı olsa da, o da herkes gibi şunu söylüyor: "Bugünkü egemen ekonomik-siyasi sistemin devam ettiği takdirde, küresel ısınmanın 2052’den sonra yıkıcı ve güçlü sonuçları olacak."
Randers, Boğaziçi Üniversitesi'nin 150. Yıl etkinlikleri kapsamında konferans vermek için İstanbul'daydı. Konferans öncesinde kendisiyle sohbet etme fırsatımız oldu.
Randers, BM'nin nüfus öngörülerine katılmıyor. "2050 yılına kadar 2 milyar fazladan nüfus olacak" diyen BM'nin tersine, dünya nüfusunun azalmaya başlayacağını; ekonomik büyümenin beklentilerden çok daha yavaş olacağını söylüyor. Serbest piyasa ekonomilerinin ve demokrasilerin küresel ısınma ile mücadelede başarılı olamayacağına inanıyor ve somut sonuçlara ulaşmak için güçlü, hatta gerektiğinde otoriter hükümetlere ihtiyaç olduğunu söylüyor. Tabii ki doğru kararları alan ve bugünün çıkarları için, geleceği feda etmeyen otoriter hükümetlerden bahsediyor.
Jorgen Randers, 2052 yılında, Brezilya, Rusya, Hindistan, Güney Afrika ve diğer büyük on yükselen ekonomiyi kapsayan ve BRISE adını verdiği ülkelerin nüfusunun 2.5 milyar olacağını söylüyor. Randers'a göre bu ülkelerin GSYH oranları, bir önceki 40 senede olduğu gibi, önümüzdeki 40 sene içinde de üç kat büyüme gösterecek. Çin ise 2052 yılında dünyanın lideri olacak.
Randers'ın toplumsal, ekonomik ve çevresel açıdan gelecek tahminlerine kulak verelim:
* Dünya nüfusu 2050'de 8 milyar olacak
"Dünya nüfusu BM'nin tahmin ettiği gibi 2050 yılında 10 milyara ulaşmayacak. Dünya nüfusu 2050'de 8 milyar olacak. Bu 8 milyarın 6 milyarını orta sınıf, 2 milyarını ise fakir toplumlar oluşturacak. BM'nin beklentilerinin tersine, gıda sorunu da yaşanmayacak. Bugün yaşanan gıda sorunu ise, gıda üretimindeki yetesizlikten değil; insanların gıda alacak parasının olmamasından kaynaklanıyor. Gelişen ekonomilerde kadınlar iş hayatındaki varlıklarını artırıyorlar. Eskiye oranla çok daha eğitimliler. Çocuk doğurma oranları düşüyor. Dünya genelinde nüfusun azalmasının önemli faydaları var. Daha az nüfus, kişi başına düzen gelirin artması anlamına geliyor. Oysa, serbest piyasa ekonomileri, yaşlanan nüfusa bakmak için çalışan sayısının artmasını hedefliyor."
Başarının sırrı güçlü merkezi yönetim
"Önümüzdeki 40 sene boyunca OECD ülkelerinde beklenen büyüme olmayacak. Olgunlaşmış ekonomilerde, insanlar köylerden şehirlere geldiler. Üretim artmıyor, ama hizmet sektörü gelişiyor. Yaşlı bakımı, çocuk bakımı gibi konularda gelişmeler yaşanıyor. Çin, Güney Kore gibi ülkeler de gelişmiş ülkeler seviyesine ulaşacak ve bu seviyede kalacaklar. Bugün Çin ve Güney Kore'nin diğer ülkelerden daha başarılı olmasının nedeni, bu ülkelerin demokratik olmaması. Bu ülkeler güçlü merkezi yönetimler sayesinde bu kadar hızlı bir büyüme gerçekleştirdiler. Kalkınmanın tek yolu serbest piyasa ekonomisi ve demokrasi değil. Finansal piyasalar ve demokratik parlamentolardaki kısa vadeli bakış açısı, gerekli çözümlerin gündeme gelmesini engelliyor. Bugün, çocuklarımıza ve torunlarımıza, yani gelecek nesillere yarar sağlayacak politikalara odaklanmamız gerekiyor. Daha orta vadeli bakmamızı sağlayacak güçlü hükümetlere ihtiyacımız var."
3 çocuk politikası korkunç
"Türk hükümetinin üç çocuk politikasını son derece yanlış, korkunç buluyorum. Dünya genelinde benzer politikaları destekleyen çok sayıda hükümet var. Bunun nedeni, hükümetlerin kendi hakimiyetleri altındaki insan sayısını artırmayı hedeflemeleri; çünkü üretimi ve ekonomik kalkınmayı insanlar sağlıyor. Tarihten örnek vermek gerekirse, toprağın değeri, insan sayısı ile ilgiliydi. Kralın gücünün artması için, kendi insanlarının sayısının artması gerekiyordu. Ama insanların sayısının artışı, toplum için değil, kral için iyiydi. Dolayısıyla çok çocuk politikası bir grubun çıkarlarını korurken, diğer insanlara zarar verecek bir politika. Gelecek kuşakların kaynaklarını tüketmek anlamına geliyor."
Japonya için "10 kayıp yıl", Japonlar için değil
"Japonya ekonomisinin büyümediği yıllar için ekonomistler '10 kayıp yıl' derler. Bu süreçte üretim sabit kalmış; nüfusta ise azalma izlenmiştir. Sokaktaki Japon vatandaşına sorduğunuzda, bu on sene boyunca mutlu olduğunu; gelir düzeyinin ABD vatandaşlarına yaklaştığını söyleyecektir. Dolayısıyla bu dönem sadece kapitalist bakış açısından kayıp dönemdir. Kişisel bakış açısı ile serbest piyasa bakış açısı birbirinden farklı."
Gelecek nesiller kimsenin umrunda değil
"Küresel ısınmaya neden olan karbon emisyonunu düşürmenin maliyeti aslında çok düşük. Norveç örneğini verecek olursa; Norveç 2050 yılına kadar karbon emisyonunu yüzde 60 oranında düşürmeyi planlıyor. Bunun maliyeti, her bir Norveç vatandaşının yılda 250 euro ödemesi. Yani yüzde 33 olan vergi düzeyinin, yüzde 34'e yükseltilmesi. Ülkede yapılan referandumda, Norveç vatandaşlarının sadece yüzde 2'si bu değişimi onayladı. Gelecek nesiller kimsenin umrunda değil. Bu değişimin sağlanması için güçlü hükümetlere ihtiyaç var. İnsanları fosil yakıtla çalışan otomobil üretmek yerine, rüzgar türbini üretmeye yönlendirecek güçlü hükümetler gerekiyor. Ama kimse bunu yapmadığı için, hiçbir şey değişmiyor."