"Aşırı şişen bir dünyanın bulantısı bu..."
Joyce Carol Oates ABD'nin en önemli çağdaş kadın yazarlarından birisi.
Bugün 79 yaşında olan Oates tam 70 kitabın yazarı, son derece üretken bir kadın. Çoğunlukla, çağdaş Amerikan yaşamı üzerine yazan Oates'un kitaplarında, özellikle şiddet ile sevgi arasındaki bağlantı ön plana çıkıyor. Karakterler ise genellikle sıradan, fakat başlarına korkunç olaylar gelen insanlar. Oates'un kitaplarında yer alan şiddet, günlük yaşamın içinde yer alan olaylardan kaynaklanan bir şiddet.
Oates'un geçtiğimiz günlerde Wired dergisinde bir söyleşisi yer aldı. Oates, bu söyleşide Yeni Medya'nın ABD'de büyük bir kabus ortamı yarattığını söylüyor.
Joyce Carol Oates'un son kitabının adı The Doll Master and Other Tales of Terror.
Kitapta "Soldier" (Asker) adında kısa bir hikaye var. Hikaye, kendini savunmak amacıyla zenci bir genci silahla vurup, yerel kahramana dönüşen bir adamı anlatıyor. Hikaye, yine günlük yaşamdan ilham alıyor. İlhamın kaynağı ise Twitter!
Oates, "Hergün polisin şehirde yaptıklarına dair Twitter mesajları alıyorsunuz. Güçsüz insanları kurban ediyorlar" diyor.
Oates 79 yaşında olmasına rağmen Twitter'da son derece aktif ve 150 bin takipçisi var. Oates'a göre, Twitter'ın en büyük gücü, "kurban" edilen sıradan insanlara, geleneksel medyaya kıyasla çok daha fazla dikkat çekebilmesi.
"The New York Times tüm bu vakaları yazamazdı mesela; tüm gazete bu tür vakalarla dolup taşardı. Dolayısıyla online medya, özellikle de Twitter, bu olayları duyarmak açısından önemli" diyor Oates.
Ünlü edebiyatçının sosyal medya konusunda eleştirileri de yok değil. Örneğin, Oates'a göre ABD siyasetinde yaşanan kutuplaşmanın ve Bernie Sanders ile Donald Trump destekçileri arasındaki büyük çatlağın sorumlularından biri de internet.
"Bu, aynı ülkede yaşayıp, farklı boyutlarda olmak gibi" benzetmesini yapıyor Oates.
Herkes kendi farklı "medya kozası" içinde yaşıyor; sadece bazı web sayfalarına giriyor; sadece bazı gazeteleri okuyor. Bu durum da ciddi bir kutuplaşma yaratıyor kuşkusuz.
Oates'a göre, tüm bu yaşananlar ABD'de ciddi bir kabus ortamı yaratıyor. İnsanlar birlikte yaşasalar da, herkes farklı bilince sahip ve bu doğrultuda hareket ediyor. Yani herkes herşeyi farklı algılıyor. Duymak istediğini duyup, duymak istemediğini duymuyor.
Öyle bir noktaya geldik ki, yaşananlar gerçek olsa da bunun yansıması aslına benzemiyor. Belki de yanlış yansımalar gerçekmiş gibi gösteriliyor. Belki de herşey bilim kurgudan ibaret ve bize gerçekmiş gibi yutturuluyor.
Fransız Jean Baudrillard'ın 90'lı yıllarda demiş olduğu gibi: "Her geçen gün daha çok haber ve bilgiye karşın, giderek daha az anlam üretildiği bir evrende yaşıyoruz. Gerçek bir felaket olmayacak, çünkü sanal felaket koşullarında yaşıyoruz. Hızla çoğalan, aşırı şişen ama doğrulamayan bir dünyanın bulantısı bu.."