"Arkadaş olan ekip" mektupları

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]
Remzi Kitabevi yeni bir kitabını okuyucu hizmetine sundu; Robert Hogan'ın "Kişilik ve Kurumların Kaderi."
Benim Şişecam Dergisi'nde ve DÜNYA Gazetesi'nde uzun süredir üzerinde durduğum "…kurumların sessiz ölümü" tezimi doğrulayan bir dizi kanıtı orada bulmuş olmanın sevincini yaşadım. O nedenle kitabın ayrıntılı analizini başka zamana bırakarak, şimdi "iyi yönetim aracı" olduğuna inandığım bir uygulamayı paylaşmak istiyorum.
Şişecam'da sendikal ilişkilerin yönetimi bir genel müdürlük aracılığı ile yürütülüyordu. Bu görevi uzun süre Selçuk Tuzlalı üstlenmişti. Daha sonra Haluk Arığ sendikal ilişkilerden sorumlu genel müdür yardımcısı idi. Seyit Şahin görevi Haluk Arığ'dan devralmıştı. Seyit Şahin'den sonra görev bana verildi.
Sendikal ilişkiler şirket yönetiminin "zor işlerinden" biri idi. Kristal-İş, Petrol-İş, Selüloz-İş, Çimse-İş, Maden-İş gibi sendikalarla ilişkilerde hayatı yakından tanıma fırsatı bulduğumu söylersem abartılı bir değerlendirme olmaz.
Anlatmak istediğim sendikal ilişkileri yürütürken hangi güçlüklerle karşılaştığımız değil. Kendi içimizde örgütlenme, paylaşma, öngörme, önlem alma ve kurumu bir bütün olarak temsil etme konusundaki uygulamayı insanların bilgisine sunarak, dileyenlerin ders çıkarmalarına yardımcı olma.
Arkadaş olan ekip
Sendikal ilişkiler görevi verildiğinde, daha önce yazılarda sözünü ettiğim ayrıntılı araştırmadan sonra kendime bir anayasa hazırladım. Anayasanın bir maddesinde , "… bu bir kurum işidir. Burada öne çıkma eğilimi tehlikelidir; herkesin elinin taşın altına sokacağı bir sistem kurup sistemli biçimde işleteceksin" ilkesi vardı.
Sendikal ilişkileri yürütmekle görevli Başkan, İnsansan ve Finans Kaynakları Başkan Yardımcıları, Endüstri İlişkileri Müdürlüğü görevlilerinden oluşan bir ekip oluşturduk. Bu ekip üç temel görevi yerine getirdi: Birincisi, olaylar gelişmeden çok önce, kendi üzerimize düşen görevlerin neler olduğunu saptadı, kendi yol haritamızı belirledi. İkincisi, görüşmeler kolektif olarak yürütüldü. Üçüncüsü de, kolektif hesap verebilir olmanın fikri ve belge bazında içeriği oluşturuldu. Bu üçüncü aşama, bireysel anlamda güveni sağlayan bir yapının da zeminini yarattı.
Aramızda çok sert tartışmalar oluyordu. Çok farklı bakış açıları vardı; çok değişik satranç oyunu olan sendikal ilişkilerde herkesin "ortak düşüncede" olması beklenemezdi. Aykırılıklar, düşüncelerin özgürce tartışılması, ekibin hiyerarşik ilişkiye değil, bilgi, belge ve analize önem vermesi, son tahlilde herkesin birlikte sorunlarla baş etme zorunluluğu kendiliğinden "iç dayanışma" oluşturdu.
Çalışmaların verimi
Aramızda en çok tartışılan konu, onca ön-hazırlık, toplantı, tartışma, bilgi paylaşımına karşın alınan sonuçların yeterince "verimli" olmadığı noktasında toplanıyordu. Gerçek anlamda "arkadaş olan ekip" olduğumuz ve kararları birlikte oluşturduğumuz halde, alınan sonucun verimi konusunda farklı değerlendirmeler yapılıyordu.
Ekibe Brecht'ın şu sözünü çık sık anımsatırdım: "… sosyal olaylarda iki noktayı birleştiren en kısa yol doğru değildir." İşimiz, içimizde demokratik sabır gerektirdiği gibi, dışa karşı da uzun soluklu direnmeyi gerektiriyordu.
Şişecam'dan ayrılışım neredeyse dört yılı aşkın bir zaman geçti. "Arkadaş olan ekipten" emekli olanlar olduğu gibi, halen profesyonel yaşamını sürdürenler de var. Ne zaman biriyle karşılaşsam, benim toplu iş sözleşmeleri sonrasında her birine kurum çıkarlarını yücelten, kendi katkılarını anlatan özel mektuplarımı anımsatıyorlar: "Arkadaş olan ekip mektuplarını bir yerde yayınlayacak mı?"
Mektuplardan bir kitap
Başkalarından aldığım ve kendi yazdığım mektuplardan anlamlı bir kitap çıkabileceğini düşünmüyor değilim. Örneğin, "Arkadaş olan ekibe mektuplar" belli bir dönemde şirket yönetiminin inceliklerini yansıtması bakımından okuyucuya ilginç gelebilir. Ama hepsinden önemlisi, insanlara yaptığı işin önemini anlatan, katkılarına değer veren, bir sonraki çalışma için güç katan o mektupların, birçok güçlüğe rağmen, "…işleyen kurum yaratma" konusunda bireysel olarak da bir şeyler yapabileceğimizi kanıtlaması bakımından ilgi çekeceği kanısındayım.
Gerçek kurum sevgisi üzerinde hep düşünmüşümdür. Her kurumun kendi tarihi olduğunu, tarih bilincinin de geçmişte yaşananları bütün muhataplarının sözünü söyleyebileceği ortamlarda tartışılarak yaratılabileceğine iman edercesine inanırım. O nedenle, şirketlerde çalışan insanların anılarını yazmasının, çok önemli bir toplumsal katkı olacağı kanısını otuz yılı aşkın zamandır söyler, yazar ve her ortamda savunurum.
Gerçek kurum sevgisinin, sevaplarımızı ve günahlarımızı -hatasız insan olamayacağı için- açık ortamlarda tartışabilme özgüveninde saklı olduğunu bilirim. O nedenle, "arkadaş olan ekiplerin" kurumların önemli zenginliği olduğunu anımsatmak istedim. Bir kurumda ne kadar yaygın "arkadaş olan ekip" varsa, kaynakların o denli rasyonel kullanabileceğini Robert Hogan'ın kitabında da kanıtlanıyor.
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar