Prof. Dr. Zeyyat Hatipoğlu: Türkiye'de iktisat bilinmiyor

Tevfik GÜNGÖR
Tevfik GÜNGÖR OLAYLARIN İÇİNDEN [email protected]

Prof. Dr. Zeyyat Hatipoğlu'nu kaybettik. Hocamız farklı bir hoca idi. Yıllarca bu farklı görüşleri savundu. 220 Kitap çıkardı.

Prof.Dr. Zeyyat Hatipoğlu, alışılmışın dışında bir ekonomist idi. Alman ekolüyle yetişmiş, Harvard’da eğitim almıştı. Teorilere büyük önem veriyor, ancak Türkiye’nin kendi ekonomi teorisini yaratarak büyüyebileceğine inanıyordu.

Hoca’nın 2012 yılındaki söyleşisinden bazı bölümleri aktarmak istiyorum:

“Liberal bir ekonomist olan Zeyyat Hatipoğlu, Türkiye’de iktisadın bilinmediği kanısında. Dolayısıyla yapılan tüm hesaplamalar ya yanlış, ya da eksik. Örneğin milli gelir ve kişi başına düşen milli gelir hesaplamaları ‘şişirme’ rakamlardan oluşuyor. Ekonomideki tüm sorunlara rağmen iktidarlar ‘rey ve din’ kavramları dışında iyi performans gösteriyor.

Türkiye’nin en büyük ihracatı Avrupa’ya, özelinde ise Almanya’yadır. Ekonomisi iyi bir Avrupa, ihracatı iyi bir Türkiye anlamına gelir.

Avrupa, ne olursa olsun çok büyük bir refah toplumudur. Yaşadığı sıkıntıların temelinde yine bu refah toplumu olmasından kaynaklı yaptıklarıdır. Örneğin Avrupa’da sosyal devlet kavramı o kadar çok gelişti ki yapılan harcamaları karşılamak zorlaştı. Sağlık, yaşlılık, geçim yardımları buna örnektir. Dolayısıyla artan maliyetler mevcut üretimlerle karşılanamaz hale gelmiştir. Dünyanın düzelmesi Amerika’ya bağlıdır.

Türkiye’de ekonomimin yabancı sermayeden nasıl etkilendiği ise maalesef yeterince tartışılmıyor ama kadın konuşmuyor’ derdi. Türkiye’nin Türkiye’de ekonomi konuşulmuyor. Çünkü bilmiyorlar. Türkiye’de okuttuğumuz kitaplar Amerika kitaplarının tercümesi. O kitaplarda Türkiye’nin bugünkü sorunlarını aydınlatacak bir teori yok. Mühim olan teoridir. Dolayısıyla Türkiye nereye gidiyor? Bugün Türkiye olabileceği durumun en iyisi olan durumdadır. Bunda hükümetin payı büyüktür. Ama önemli olan pazar-fiyat ekonomisinin işlemesidir. Şimdi Türkiye’nin milli geliri olarak 750 milyar TL diyorlar. Tabi bu şişirme rakamlardır. Biz milli geliri 500 milyar dolar dersek, Türkiye’nin gelişimi yabancı sermayeye bağlıdır. Zira Türkiye’de tasarruf oranları tarihin en düşük rakamlarıdır. Demek ki borçlanarak büyüyoruz. Zira yerli tasarruf yüzde 12, yatırım ise yüzde 19-20 düzeyinde. Aradaki fark yabancı sermayededir. Bir gerçekliği görmekte fayda var; doğrudan yabancı sermaye ile sıcak para girişi arasında bir fark yoktur. Avantajları bir yana yarattığı problem de aynıdır: emek fiyatlarını artırır. Dolayısıyla Türkiye için emek fiyatları yüksektir. Teorik olarak bakarsak da bu emek fiyatlarıyla büyümenin sürdürülebilir olması imkansızdır. Diğer durum ise dış girişlerdir (yabancı girişlerin her türü). Türkiye’de dış girişler fevkalade yüksektir. Bu dış girişlere döviz cinsinden her türlü girişi sayarsak yine emek fiyatları yüksektir.

Şimdi konuyu biraz açalım. 1950 ile 1975 arasında Türkiye’nin büyüme hızının yüzde 6.14 olduğu söyleniyor. Hesaba göre yüzde 45-55 olan sermaye ve emek gelirinin yüzde 19-81 şeklinde hesaplanması gerekir. Bu da imkansız olduğuna göre Türkiye sözkonusu yıllar arasında yüzde 6.14 büyümedi. Yani bir ekonominin Pazar- fiyat sisteminde olması, ithalat ve ihracat yapması, ulusal ekonomiye entegre olmasını istiyorsanız bu denge ile oynayamazsınız. Gerçek büyüme demek ki yüzde 4, 4.5’tir. Ondan sonraki 30 sene de yüzde 4 oldu. Türkiye hiçbir zaman yüzde 5 büyüyemez. Kısa vadeli olur ama uzun vadeli imkansız. Türkiye’nin 2002 ve 2012 arasındaki büyüme hızı da yüzde 4’tür. Bu büyüme oranlarıyla 2023 hedefleri ise olmayacak duaya amin demektir.

Türkiye’ye bakınca kişi başına milli gelirin bu nedenle 3 bin 500 dolardan 10 bin 500 dolara çıkması da imkansız. Çünkü bu yüzde 11 büyüme anlamına gelir. Yanlış büyük. Özellikle verimlilik hesaplamaları da yanlıştır. Çünkü gelir dağılımının iyi olması ve düzelmesi için verimlilik oranının yüksek olması gerekiyor. Çünkü verimlilikte artış son 70 yılda yüzde 4.12 olan büyüme hızımızın yüzde 5’i kadardır. Büyümenin kaynağı daha fazla sermayedir. Öyle bir zemin yok. İktisatçılar yanlış söylüyor, bilmiyor ya da yalan söylüyorlar. Türkiye’de nüfus artışı yüzde 1.2, ama sermaye büyümesi o kadar değil. Çünkü Türkiye’de gelirlerin yüzde 70’i dolaylı vergilerden. Kanaatimce büyümenin olması için acil dolaylı vergilerin de artırılması gerekiyor. Gerçek milli gelir rakamımız ise 7 bin 500 ile 8 bin dolar arasındadır.

İlk aşamada doların gerçek değerine ulaştırılması gerekiyor. Çok yavaş bir düzenleme ile bu gerçekleşmeli. Gerçi Merkez Bankası’nın görüşü de bu doğrultuda. TL’nin aşırı değerlendiği ifade edilmeye başlandı. Ayrıca faizler önemli. Türkiye vatandaşı için faiz yüzde sıfır. Ama yabancı için çok yüksek. Bu faiz de ciddi sermaye akımı getiriyor. Bu çok önemli bir sıkıntı. Faizi tasarruf oranları nedeniyle düşüremezsiniz, ama doları yükseltmeniz mümkün, böylece yabancılara verilen faiz oranları da düşürülebilir. Yani faiz lobisine katılmıyorum. Yabancı girişlerin azalması da milli gelirin azalması anlamına gelir, büyümenin yavaşlaması anlamına gelir. Buna da katlanacağız. Hükümet ise bu süreçte rey kaygısı nedeniyle alması gereken önlemleri almıyor.

Sıralarsak: Doların yükselmesi gerek. Faiz oranları düşürülmeden bu yapılmalı. Tasarruf oranlarının artması gerekiyor. Dolaylı vergiler artırılmalı. Emeklilik yaşının yükseltilmesi gerekiyor. Cari açığın gayri safi milli hasılanın yüzde 5’ini geçmemesi gerekiyor. Bankaların üzerindeki baskının azaltılması gerekiyor. Siyasette ise; komşu ve gayri komşular ile sıcak ilişkiler kurulmalı. Şiiler ile Sünnilerin ayrılmaması önemli. Türkiye’de üniversite sayısı ise 60-70’de kalmalı.”

Hocamıza Allahtan rahmetler diliyorum.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
40 yılda ne değişti? 03 Ağustos 2018
Vizyon sahibi olmak 30 Temmuz 2018