Prof. Dr. Halil İnalcık için…

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK [email protected]

Ne kadar yazılırsa yazılsın, ne çok konuşulursa konuşulsun hep eksik kalır kimi insanlar için söylenecek olanlar. Aşağıdaki satır başları, ciltlerce kitaba konu olabilecek cümlelerden bu köşenin sınırları içinde sıralayabildiklerim:

İmparatorluk zamanında doğuyor, iki padişah görüyor, Cumhuriyet döneminin her ânına tanıklık ediyor ve bir zamanlar teb’ası olduğu devletin tarihini neredeyse yeniden yazıyor.

Sadece Türkiye’nin imkânlarıyla yetişiyor, yani Türkiye’nin yetiştirdiği bir aydın, aslında asırlık bir müessese.

Ortaokulu İstanbul’da bitiriyor, öğrenimine Balıkesir Muallim Mektebi’nde devam ediyor. Öyle şanslı ki hocaları arasında Kâmil Su, Abdülbaki Gölpınarlı gibi isimler de var.

Cumhuriyet tarihimizin ilk büyük kültürel üniversitesi olan Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin ilk öğrencilerinden (1935). Buradaki hocaları arasında Fuat Köprülü, Muzaffer Göker ve Nazi Almanya’sından kaçıp Türkiye’ye sığınan ünlü biliminsanları bulunuyor.

Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki kürsüde, Bilkent Tarih Bölümü’nde, 20 yıla aşkın bir süreyle görev yaptığı Şikago Üniversitesi Dil Tarih Bölümü’nde ve tabii ki dünyanın birçok yöresindeki pek çok kurumda onun ismini görüyoruz.

Bugün, onun öğrencilerinin dördüncü nesli üniversitelerde doktoralı olarak hocalık yapıyor.

20’li yaşlardan itibaren makale yazıyor ve 80 yıl boyunca bu makaleleri tüm dünya okuyor.

Bernard Lewis’in deyişiyle tüm zamanların büyük tarihçisi.

Osmanlı Devleti tarihinin yazılmasında kökten değişiklikler getirdiğini görüyoruz eserlerinde.

Osmanlı Devleti’ni Doğu medeniyetlerinin bir terkibi olarak düşünüyor. Yani Sasaniler, Müslüman devletler, Moğollar; tabii ki bir de Roma…

Öğrencilerine Osmanlı tarihi ile ilgili bir araştırma yapıyorlarsa mutlaka Farsça, Arapça ve üç Batı dilini, aslında en az beş-altı dili bilmek zorunda olduklarını, dil ve coğrafya birikiminin olmazsa olmaz olduğunu söylüyor. Bunların sonucu arşiv vesikalarını hakkıyla okuyabilmek, onlardan yararlanabilmek olarak da ortaya çıkıyor. Kendisi de Osmanlıca, Fransızca, İngilizce, Almanca, İtalyanca, Arapça ve Farsça biliyor.

Sayıları yüzleri geçen makale ve kitaplarıyla dünya tarihçiliğinde seçkin bir yerde: Cambridge Uluslararası Biyografi Merkezi (Cambridge International Biographical Center) onu, dünyada sosyal bilimler alanında sayılı iki bin bilim adamı arasında gösteriyor. Rockfeller Vakfı, Türk Tanıtma Vakfı, ODTÜ Mustafa Parlar Vakfı, Sedat Simavi Vakfı, Dışişleri Bakanlığı Yüksek Hizmet, Kültür Bakanlığı Sanat ve Kültür Büyük Ödülleri gibi çok sayıda ödül alıyor.

90 yaşından sonra da tüm zamanlara kalacak kitaplar yazmaya devam ediyor. Tıpkı Mimar Sinan’ın 90’ından sonra camiler yaptığı gibi.

Onu, geçtiğimiz günlerde kaybettik… Ve ben, anlatmak istediklerimin yüzde birini bile buraya sığdıramadım…

Sözlerimi bitirirken diyeceğim şu ki sıra artık bizde… Halil İnalcık’ın kitaplarını okumalı, yeni baskılarının yapılmasını, basılmamış olanlarının ciddi bir komisyon gözetiminde hazırlanarak mutlaka yayınlanmasını sağlamalıyız.

Bir daha gelmeyecek bir kuşağın son temsilcilerinden birisiydi Halil İnalcık, onu okumadan tarih bilmek, tarih yazmak mümkün değil. Eğer henüz okumamışsak Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları arasından çıkan, Emine Çaykara’nın yaptığı söyleşi ile başlayabilir. Fotoğraflarla zenginleştirilmiş 614 sayfalık kitap, geçen yıl yayınlanmıştı. İnternet sitesinde tükendiği yazıyor, ama eminim çok kısa sürede yeniden basılarak (belki siz bu satırları okurken) raflardaki yerini alacaktır. Bu arada yine Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları arasında İnalcık’ın 10’dan fazla kitabı yer alıyor. Eminim ki aralarından ilginizi çekenler mutlaka olacaktır. Timaş ve Doğu-Batı Yayınları da onun çok sayıda kitabının bulunduğu yayınevleri arasında. Lütfen bu ay kütüphanenizi Halil İnalcık ile zenginleştirin…

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar