PPK kararları üzerine

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Bilindiği gibi geçtiğimiz hafta Merkez Bankası piyasa beklentileri dahilinde gecelik faiz oranlarını 50 baz puan daha artırarak basitte yüzde 16.75'e çıkardı. Bu faizin bileşiği ise yüzde 18.23'e geliyor. Öte yandan, MB borç verme faizini yüzde 20.25'de tutarak iki faiz oranı arasındaki farkı 350 baz puana düşürdü. Bu konuda yayınlanan Para Politikası Kurulu (PPK) kararında "Kurul, likidite koşullarındaki gelişmeleri dikkate alarak borç alma ve borç verme faizleri arasındaki farkın 50 baz puan daraltılmasına karar vermiştir" şeklinde çok anlamlı olmayan bir açıklama dikkat çekiyor. Evet, son 2 ayda gayet de beklenilen bir şekilde TL piyasalarında bir sıkışıklık görülmekte. Merkez Bankası artık piyasalardan para çeken değil, piyasalara para sağlayan bir konuma girmiş bulunmakta. Bu da teorik olarak para politikasının gücünü artırması gereken bir olgu. Öte yandan, MB'nın "borç verme faizi"ni sabit tutmasının likidite koşullarını fiiliyatta değiştiren bir etkisi yok, çünkü esasen biraz da aldatıcı bir şekilde aslında "borç verme faizi" pek de kullanılan bir faiz değil. Çünkü Merkez Bankası piyasadan para topladığı günlük repo işlemlerinde ortalama faizi borç alma faizi olan yüzde 16.75'de kotasyonla sabitlerken, piyasaya para verdiği 7 günlük ters repo ihalelerinde kullandıracağı para miktarını önceden açıklayarak faiz oranını serbest bırakıyor. Genelde MB'nın piyasalara yeterli (hatta bazen yeterinden fazla) likidite vermeyi amaçlaması nedeniyle de bazı sıkışık günler haricinde bu piyasada oluşan faizler borç verme oranı olan yüzde 20.25 değil, borç alma oranı yüzde 16.75'in sadece 50 baz puan kadar yukarısında seyrediyor. Bu durum da insana "bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu" dedirtiriyor doğrusu.

Para Politikası Kurulu kararında başka çelişkili açıklamalar da var. Örneğin gecelik faizler arka arkaya 3. defa 50 baz puan ile 60 gün içinde toplamda 150 baz puan artırılmışken "uluslararası kredi piyasalarındaki sorunların yansımaları iç talebi yavaşlatmaya devam ediyor" şeklinde bir görüşe yer verilmiş. Eğer iç talep zaten uluslararası koşullar nedeniyle yavaşlamaya devam ediyorsa (ve büyük ihtimalle MB'nin 28 Temmuz'da açıklayacağı enflasyon raporunda ekonomideki çıktı açığının daha da arttığını görecek isek) neden faiz oranlarını daha da sıkılaştırıcı bir şekilde yükseltmeye devam ediyorsunuz? Üstelik, ben de dahil pek çok yorumcunun mali denge ve bütçe açığı konusunda şüpheci olmasına karşın, bugüne kadar bütçe ile ilgili gayet olumlu neticeler açıklanmış olmasına rağmen? Yoksa, bilmediğimiz bir risk mi söz konusu? Eğer, bu risk açıklamada anlaşılabilir nedenlerden net bir şekilde ifade edilemeyen AKP'nin kapatılma riski ise, bu riskin gerçekleşmesi durumunda 50 baz puanlık artışın piyasanın tepkisini yatıştırıcı bir etkisi olacağını mı düşünüyorsunuz gerçekten?

Kurul kararında dikkat çeken bir başka açıklama da "Süregelen belirsizlik algılamaları ve arz yönlü şoklar enflasyon üzerinde yukarı yönlü risk oluşturmaktadır. Merkez Bankası, söz konusu risklerin genel fiyatlama davranışlarını olumsuz etkilemesini önlemek amacıyla, gerektiğinde ölçülü bir faiz artışına gidebilecektir" şeklinde. Şimdi, buradaki iddia enflasyon arz kaynaklı fiyat artışlarından kaynaklansa bile, bu durumun genele yayılıp enflasyonist bir trende yol açmaması için iç talebin daraltılması ve bunun için de faizlerin artırılması gerektiği iddiasıdır. Tekrarlamaktan dilimde tüy bitti, ama bir kez daha tekrarlayayım: Bizim gibi uluslararası fon akımlarına açık olan ve ekonomisi ciddi oranda dolarize bir ekonomide faiz artırımları ekonomiyi soğutmak yönünde iyi netice vermez. Aksine, sıcak para girişini körükleyip, TL'yi daha değerli hale getirerek dış ticaret ve cari işlemler açıklarını artırmak suretiyle ekonomiyi daha riskli bir noktaya sürükler. Ayrıca, yüksek reel faizler altında sıkışan yerli üreticiyi zor duruma sokar, ve talep durumunun düzelmeye başladığı ilk noktada birikmiş maliyetlerini fiyatlara yansıtma eğilimini artırır. Kısacası faiz artışları enflasyonist trendleri yok etmez, sadece geciktirir. Bu durumu faiz artırımı sonrasında yapılan temmuz ayı beklenti anketinde yıl sonu, 12 ve 24 aylık enflasyon beklentilerinin hiçbirinde belirgin bir değişim olmaması da teyit ediyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019