Post-Sovyet döneminin ilk teorik illüzyonunun sonu

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

 

 

Reel sosyalizm çözülürken Batı'da bu tip ekonomilere en hayırhah yaklaşım aşağı yukarı şöyleydi: (1) Planlı ekonomiler serbest girişin (free entry) olduğu endüstrilerde "mukayeseli dezavantaja" sahipler. (2) Bu tip ekonomilerin zayıf oldukları yüksek teknoloji gerektiren sektörlerde fazla ithalat yapmaları beklenebilirdi.  Ancak söz konusu sektörlerde çok uluslu şirketler önemli iseler ithalatın düşük olduğu görülüyordu. Bu sonuç teknolojinin kolayca elde edilemeyeceği ve varolan firmaların genişlemesi ile yayılacağı şeklindeki Schumpeter'ci görüşe uygun düşüyordu. (3) Sosyalist ekonomiler Batı'da rekabetin eksik ve konsantrasyonun yüksek olduğu sektörlerde Batı'yla rekabet edebilmişler. Sosyalist ekonomilerin statik etkinlik konusunda Batı ile -en azından bazı sektörlerde- rekabet edebildikleri sonucu çıkarılabilir. "Temel problemleri bu değilmiş" diye düşünülebilir. (4) Macaristan ve Yugoslavya desantralize oldukları halde dış ticaret performansları diğerlerinden farklı değildi. Demek ki verili bir kurumlar seti içinde desantralizasyon başlı başına bir erdem olmayabiliyor. "Aşırı merkeziyetçilik olmasa her şey daha iyi olur" demekle iş bitmiyor.

Bu, aşağı yukarı, Schumpeterci perspektifin 1990'ların başındaki hali. Buradaki Schumpeterci perspektif tam bir neo-avusturyacı çerçeve çizmez. Müteşebbisliğin -Olson manasında- bir yıkıcılık tarafı da olabilir. Schumpeter'in tezi sadece enformasyonun üstü örtülü olması ve piyasa dışında bir mekanizma ile prensip olarak optimal yayılamayacağı şeklindeki tezden ibaret değildir. Schumpeterci perspektifin sosyalist bir ekonomi için haber verdiği teorik problem neoklasik iktisatın altını çizdiği sorunlardan daha derindi. Gerçekten de sosyalist ekonomilerin kapitalizmin tarihi ve kurumsal esnekliğine ve sivil sektörlerdeki teknolojik yenilik yaratma kapasitesine uzak olmaları teşvik/enformasyon sorunlarının planlama sürecinde yarattığı tıkanıklıktan daha önemli olabilirdi. Vurguyu endüstri yapısı ve kurumsal çerçeveye koymak reformculara giden "topyekün fiyat reformu ve kamu iktisadi teşekküllerinin tasviye edilerek piyasaya yol açılması" tezlerinin temellerini açıkça sarsmaktaydı "Sosyalist hesap tartışmasının" belirsizlik ve enformasyon iktisatı -ve "eksik sermaye piyasaları varsayımı altında genel denge"- açısından bakılarak gözden geçirilmesi "piyasa sosyalizmi" ve ona içkin neoklasik bakışa dayalı reform paketlerinin uygun olmayabileceğini gösteriyordu. Ama zaten amaç eski Sovyet dünyasını "kalkındırmak" değildi.

Fiyat reformu da aynı açıdan ele alınabilir. Reformun kapsamı ve hızı literatürde tartışılmış olmakla beraber hakim görüş ortodoks görüş oldu. Aslında tamamen neoklasik bir bakışla bile hızlı ve topyekün bir fiyat liberalizasyonunun istenen neticeyi vermeyebileceği görülebilirdi. Böyle bir odak değişikliğinin mukayeseli siyasal iktisat literatürünü biraz daha ampirik yapacağını ve uzun vadede teknolojik gelişmenin belirleyicilerini "mukayesenin" mihenk taşı haline getireceğini düşünebiliriz. Ancak sosyalist ekonomiler açısından sorun bu açıdan bakınca daha da büyüyor gibiydi. Kamu mülkiyetinin herhangi bir biçimi ile yeni ürün geliştirme/müteşebbislik bağdaşabilirler miydi? Kamu mülkiyeti ile teknolojik gelişme arasında bir çelişki varsa -bu durum sosyalizmin ileri üretim tarzı olma iddiası ile bağdaşmayacağı için-sosyalizmin ya gözden çıkarılması ya da tanımının değiştirilmesi ve sosyalizme bir tür tarihi/kurumsal esneklik kazandırılması gerekiyordu. Bu sonuncusu sosyalizm/mülkiyet ilişkisinin yeniden düşünülmesini gerektirmekteydi. Reel sosyalizm şu üç ögenin bileşkesi olarak karakterize edilebilir; tek parti (rekabetsiz politika), merkezi plan (piyasasız ekonomi), kamu (devlet) mülkiyeti. Bu bileşke tarihe gömülmüştü. Bu ortamda her türden sosyalist, solcu ve "solcu" tayfa işi gücü bırakıp hesap tartışması, piyasanın rolü, planlama, fiyat mekanizması vb konulara gömüldü. Nasıl başkaları Weberian sosyoloji kırıntılarında takılıp kaldıysa, bazıları da burada takılıp kaldı.

Güzel. Akademik açıdan neden olmasın? Lakin bir de artık American Economic Review sayfalarına taşınan bir başka "akademik" gerçek var. Piyasa denilen şeyin doğrudan soygun ürettiğini kabul ederek, hangi mekanizmayla bunu önleriz -özellikle mali piyasalarda- diye model kuranlar ABD'nin en saygın üniversitelerinde çalışıyor. Düzenlenmemiş piyasaların etkinliğiyle ilgili "üretilmiş illüzyon" bitmiştir. Nokta. İktisat bilimiyle ilgili konuşacaksak buradan başlayarak konuşmalıyız, neo-liberal hurafelerin kaynağında tükendiğini bilmeliyiz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019