Popülist politikaların bedeli olacak
Büyüme ve enflasyon rakamları hâliyle tartışılıyor. Büyüme konusunda umut talep artışıdır. Talep toparlanacak ve arzı yanına çekecek. Faiz indirimleri ve belli başlı sektörlere verileceğini düşündüğüm teşvikler, toplam talebi harekete geçirebilir. Yine de, büyümeyle ilgili kesin yorumlar yapmak için erkendir. Beni endişelendiren konu, arka arkaya açıklanan zamların hane halkının alım gücünü azaltmasıdır. Beklentinin altında gelen enflasyonla, tahminler aşağı yönlü revize ediliyor. Ekim enflasyonunda tek hane olasılığı arttı. Yıl sonu enflasyonu yüzde 12 civarında olabilir. Bu da faiz indirimleri konusunda, Merkez’in elini güçlendirir. Görünen o ki maliye politikasından ziyade para politikasına yükleneceğiz.
Dış piyasalarda önemli gelişmeler yaşanıyor. Dolar endeksinde en büyük ağırlığa sahip olan euro/dolar paritesi iki yıl sonra 1.10 seviyesinin altını gördü. Son bir yıldaki piyasa ortamında dolar- alım (euro-satış) pozisyonlarının düşük olması tuhaf bir durumdur. Bu haftaki yükselişten bağımsız olarak, dolar euro karşısında yılbaşından beri yüzde 3.5 yükseldi. Dolar endeksi aynı zaman diliminde yüzde 3 arttı. Yanı sıra, doların euro karşısında bariz bir faiz avantajı var. Bunlara rağmen spekülatörlerin dolar-alım pozisyonları ilk sekiz ayda düşük kaldı. Bu oyuncuların muhtemel pozisyon değişiklikleri euro/dolar kurunda sert hareketlere yol açabilir. Trump’ın Fed üzerindeki baskısı devam eder. Çünkü bir yandan Çin yuanın değerini düşürüyor, öte yandan Avrupa Merkez Bankası (AMB) sözlü yönlendirmeyi iyi yapıyor. New York Fed eski başkanı Dudley’nin Bloomberg’de yayımlanan yazısında, ‘‘Fed, Trump’ın ekonomi politikasından bağımsız karar vermelidir’’ mesajını vermesi çarpıcıdır. Fed’in tüm parasal operasyonlarını yöneten New York Fed’den kısa süre önce ayrılan Dudley’nin ifadeleri, önümüzdeki dönemde Trump ile Fed arasındaki tansiyonun yükseleceğinin sinyalidir. 2020 seçiminin yaklaşması, terse dönen getiri eğrisi, Fed’i politik tartışmaların içine iyice sokabilir.
Avrupa’da da benzer bir süreç yaşanabilir. İngiltere ve İtalya’daki siyasi gelişmeler, AMB’nin alacağı kararları etkiler. Dünyada kalıpların yıkıldığı bir dönem yaşanıyor. Gelişmiş ülkelerdeki fırsatçı, aşırı milliyetçi politikacılar, tabanlarını memnun etmek için normların dışına çıkıyorlar. Bu davranış hâlinin ekonomik, jeopolitik, siyasi yansımalarını göreceğiz. Politik açıdan her şey mübah görülüyor. Popülist siyasilerin aksiyonlarının dünya ekonomisine bir bedeli olacak. ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşı, ABD ile Avrupa arasındaki olası ticaret savaşı, İngiltere’nin AB’den anlaşmasız çıkışı gibi majör gelişmeler, daha fazla politika hatası getirebilir. Geçen hafta yapılan G-7 toplantısından tam bir koordinasyonsuzluk çıktı. Her ülke kendi ajandasını uyguluyor. Bu köşeyi takip edenler, tahvil yatırımlarına ne kadar önem verdiğimi bilirler. Şu konjonktürde, güvenli liman olarak nitelendirilen yatırım araçlarının portföydeki ağırlığı artırılabilir.