Popülist plütokrasi ve Amerika’nın geleceği
Donald Trump ABD başkanlığını işçi sınıfının ve ekonomik ulusalcılık üzerine popülist bir platformda sosyal anlamda muhafazakâr olan beyaz seçmenlerin desteğiyle kazandı. Trump Cumhuriyetçi Parti’nin geleneksel iş dünyası yanlısı, ticareti destekleyen geleneksel gündemini reddetti ve sol kanattaki aday Bernie Sanders gibi yıkıcı teknolojiler ve serbest ticaret ve göçmenliği destekleyen “küreselci” politikalardan zarar gören Amerikalılara seslendi.
Fakat Trump başkanlık yarışını popülist politikalarla kazansa da yönettiği hükümet hayli varsılerki yani zenginlere fayda sağlıyor ve Cumhuriyetçilerin tutturduğu arz yanlı vergilendirme teorisini destekliyor. Aynı zamanda Trump başkanlık yarışında Washington, DC ve Wall Street’teki “pisliği” temizlemeyi vadetmişti. Ama hükümetini milyarderler (sadece milyonerler değil) ve Goldman Sachs çalışanlarıyla doldurdu ve iş dünyası lobicilerinin pisliğinin hiç olmadığı kadar artmasına izin verdi.
Trump ve Cumhuriyetçilerin 2010 Uygun Bakım Yasası’nı (Obamacare) iptal etme planları çoğu fakir ve orta sınıf olan ve Trump’a oy vermiş olan 24 milyon Amerikalıyı sağlık hizmetlerinden mahrum edecek. Denetimi kaldıran ve azaltan tüm politikaları işçiler ve sendikalar için olumsuz etkilere sahip. Ve geçirmek istediği Cumhuriyetçi vergi reform yasası çok büyük ölçüde çok uluslu şirketleri ve çoğu emlak vergisinin iptal edilmesinden fayda sağlayacak olan en zengin yüzde 1’lik kesimi ihya edecek.
Trump ticaret konusundaki en önemli söyleminden de vazgeçti – yani eyleme geçmediği ama retorik bir şekilde önerdiği söylemlerinden. Evet, Trans Pasifik Ortaklık (TPP) anlaşmasını iptal etti ama Hillary Clinton da kazansaydı iptal ederdi. Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’ndan (NAFTA) çıkmayı bir düşündü fakat bu bir pazarlık taktiği de olabilir. Çin’den, Meksika’dan ve ABD’nin diğer ticaret ortaklarından gelecek ithal ürünlere yüzde 50 vergi koymakla tehdit etti fakat böyle bir şey de yapmadı. Ayrıca ihraç mallarına uygulanacak dolaylı vergi önerileri de çoktan unutuldu.
Trump’ın üretimi ABD dışına taşıyan ya da vergiden kaçınan şirketlere karşı yaptığı zorba bir dille yazılmış Twitter paylaşımları ancak lafta olan bir şeydi ve iş dünyası bunun farkında. Trump’ı üretimlerini ABD’de tutmaya devam edecekleri konusunda kandıran üreticiler sessiz bir şekilde imalatı Meksika’ya, Çin’e ve dünya üzerinde başka noktalara taşımaya devam etti. Ayrıca yakında geçecek vergi düzenlemesindeki uluslararası hükümler ABD’li çok uluslu şirketlere yatırım yapmak, işe alım gerçekleştirmek ve yurtdışında üretim gerçekleştirmek için daha da fazla teşvikler sağlıyor. Ayrıca transfer fiyatlama ve diğer yöntemlerle gelirlerini düşük gelir vergisi olan ülkelerde tutmaya da devam edebiliyorlar.
Benzer şekilde Trump’ın göçmenlik konusundaki agresif söylemleri olsa da politikaları söylemlerine nispeten daha ılımlıydı çünkü muhtemelen kampanyasını destekleyen iş adamlarının büyük bir çoğunluğu daha ılımlı bir yaklaşım sergilemesini istiyordu. “Müslümanlara giriş yasağı” ABD’deki iş gücü arzını etkilemiyor. Sınırdışı edilme vakaları Trump yönetiminde hızlanmış olsa da Barack Obama yönetiminde de milyonlarca belgesiz/kayıtsız göçmenin sınır dışı edildiğini hatırlamak lazım. Trump’ın Meksika’yı da ödemeye zorlayacağı sınır duvarı da şimdilik finanse edilemeyen bir hayal olarak kaldı. Ve hükümet yetkinlikleri olan veya olmayan işçileri tercih etse de bu ülkedeki yasal sığınmacıların sayısını azaltmayacak.
Yani Trump popülist kıyafetler içinde bir plütokrat gibi yönetti hükümeti – plüto-popülist gibi. Peki Trump’a oy veren fakat politikalarının en fazla zarar verdiği kesim neden bu duruma izin veriyor? Bir görüşe göre Trump sosyal muhafazakarların ve kırsaldaki beyaz mavi-yaka destekçilerin kendi finansal çıkarlarından ziyade ulusalcılık ve dindarlık temelinde seküler elitlerine bir antipatiyle yaklaşacağını düşünüyor.
Ama insan “ekmek ve yağ”dan olmak pahasına ne kadar süre “Tanrı ve silahları” destekleyebilir? Roma İmparatorluğu’na hükmeden pluto-popülistler yönetimi elde tutmak için hem maddeye hem de şaşırtmaya ihtiyaç olduğunu biliyordu: panem et circences – yani “göstermelik eğlence”. Öfkeli tweet’ler güç bela onurlu bir hayat yaşayabilen insanlar için anlamsız – kaldı ki modern Collesium da insanların futbol maçı izlediği stadyumladır.
“Orta ve düşük gelirli hane halkı daha fazla vergi ödeyecek”
Cumhuriyetçilerin Kongre’den geçirdiği vergi düzenlemesi, orta sınıf veya düşük gelirli hane halklarına hem çok az fayda sağlıyor, hem de gelir vergisi kesintileri yavaşça azaltıldığında daha da fazla vergi ödeyecekler. Dahası Cumhuriyetçi’lerin planı Obamacare’i de iptal etmeyi öngörüyor. Bağımsız Kongre Bütçe Ofisi’ne göre 13 milyon insan sağlık sigortasını kaybedecek ve sigorta pirimleri önümüzdeki on yılda yüzde 10 artacak. Tabii hiç şaşırtmayacak bir şekilde yapılan son Quinnipiac anketlerinden biri ABD vatandaşlarının yüzde 29’unun Cumhuriyetçilerin planlarını desteklediğini gösterdi.
Yine de Trump ve Cumhuriyetçiler bu planı riske atacak gibi görünüyor. Sonuçta orta sınıfa uygulanacak vergi artırımlarını daha ileri bir tarihe iterek 2018 ara seçimlerinde ve 2020 genel seçimlerinde de gerekli oyları almak üzere tasarladılar planlarını. Bugünden ara seçimlere kadar çoğu hane halkı için vergi indirimi getireceklerini söyleyip durabilirler. Ve 2019’da vergi kesintilerinin zirve yapmasıyla ekonomik anlamda destekleyici etkilerini görmeyi bekleyebilirler – tam bir önceki başkanlık seçiminden önce – ve faturanın ödenmesinden çok çok önce…
Dahası nihai düzenleme muhtemelen mortgage faizlerinin vergi matrahından düşürülen kısmı düşürülecek, eyalet vergileri ve yerel vergilerin de matrahtan düşülmesine son verilecek. Bu Cumhuriyetçi eyaletlerdeki hane halklarından ziyade, özellikle New York, New Jersey ve Kaliforniya gibi Demokrat seçmen ağırlıklı hane halklarını vuracak.
Cumhuriyetçilerin stratejisinin bir diğer kısmı da (“canavarı açlıktan öldür” diye de bilinen kısım) vergi indirimlerinden doğacak daha yüksek cari açığı Medicare, Medicaid, gıda pulu, sosyal güvenlik gibi yardım harcamalarında kesintiye gitmek için kullanacak. Bu da yine yaşlı orta sınıf ve düşük gelirli ABD vatandaşları bu gibi yardım programlarına güvendiği için riskli bir hamle olur. Evet çalışan ve çalışmayan ve devletten bu yardım ödemelerini ya da gıda pullarını alanların arasında Demokrat Parti’ye oy verme eğiliminde olan bir azınlık da var. Fakat Trump’a oy veren milyonlarca mavi yaka muhafazakar beyaz da bu programlara güveniyor.
Küresel ekonominin genişlemesiyle Trump muhtemelen vergi kesintileri ve denetimleri azaltmanın yeterli büyümeyi sağlayacağını ve övünebilmesine yetecek kadar istihdam yaratmasını umuyor. Yüzde 2’lik bir potansiyel büyümenin mavi yaka seçmenine çok bir yardımı olmaz fkat en azından hisse piyasalarını tarihte görmediği bir zirveye zorlayabilir. Ve tabii ki Trump ABD ekonomisinin yüzde 4 büyüyebileceğini iddia etmeye devam edecek; Cumhuriyetçiler de dahil tüm ana akım ekonomistler potansiyel büyümenin Trump ne politika izlerse izlesin yaklaşık yüzde 2 civarında kalacağı konusunda hemfikir olsa da…
“Trump saltanatına çok az kalmış olabilir”
Ne olursa olsun Trump deli gibi tweet atmaya, sahte haber hikayeleri anlatmaya ve tarihte gelmiş geçmiş “en büyük ve en iyi” ekonomi hakkında övünmeye devam edecek. Bunu yaparak Roma İmparatoru’nun yakın çevresi gibi değerli bir çember bile yaratabilir. Fakat Trump’ın bu gazlı belagatları yeterli olmazasa daha ofensif bir tavır takınabilir – özellikle de uluslararası arenada. Bu NAFTA’dan gerçekten çekilmek, Çin ve diğer ticaret ortaklarına karşı ticari tedbirler uygulamak ya da göçmen politikalarını katılaştırmak anlamına gelebilir.
Ve bu tedbirler de Trump’ın seçmen tabanını tatmin etmezse Trum’ın elinde Roma İmparatoru ve diğer muhtelif diktatörlerin yurtiçinde zorluk yaşadıkları durumlarda bugün halen kullanmakta olduğu son bir seçenek daha olacak.
Yani, bir dış tehdit oluşturarak veya yabancı askeri maceralara atılarak "ayakları baş yapmaya" çalışabilir, bunu yaparak da destekçilerinin dikkatini Kongre’deki Cumhuriyetçilerle birlikte yapmakta olduğu şeyden uzaklaştırabilir.
Örneğin, dış politikaya "deli" yaklaşımının ardından, Trump Kuzey Kore ya da İran ile bir savaş başlatabilir. Ya da İslam'ın kötülükleri hakkında daha ilginç tweetler yayınlayarak rahatsız olan ve aşırıcı bireyleri IŞİD ya da aşırılık yanlısı grupların kollarına itebilir. Bu, ABD toprakları üzerinde IŞİD’den ilham alan saldırı olasılığını – örneğin kendilerini havaya uçuran veya kalabalık yaya bölgelerinde kamyonları insanların üzerine süren "yalnız kurt" saldırı olasılıklarını artırır. Yüzlerce değilse bile onlarca insan hayatını kaybederse Trump kendisini bayrağa sarabilir ve "Ben size demiştim" diyebilir. Ve işler yeterince kötüye giderse, Trump ve generalleri olağan üstü hal ilan edebilir, sivil özgürlüklerini askıya alabilir ve Amerika'yı gerçek bir plüto-popülist otoriter bir devlet haline getirebilir.
Senato Dış İlişkiler Komitesi’nin muhafazakâr Cumhuriyetçi Başkanı Bob Corker açık bir şekilde Trump’ın 3. Dünya Savaşı’nı başlatabileceğini söylüyorsa endişelenme vakti gelmiş demektir. Eğer ikna olmadıysanız Rusya veya Türkiye’nin yakın tarihini bir düşünün; ya da Caligula veya Nero hükümdarlığındaki Roma İmparatorluğu’nu düşünün. Plüto-popülistler binlerce yıldır aynı yöntemlerle demokrasileri otokrasilere dönüştürüyor. Şimdi duracaklarını düşünmek için herhangi bir sebep yok. Trump İmparatoru’nun saltanatına çok az kalmış olabilir.
Nouriel Roubini; New York Üniversitesi Stern İşletme Fakültesi Ekonomi Profesörü ve Roubini Macro Associates CEO’sudur.