Popülist liderler dünyayı sarsıyor
Şu anda dünyanın birçok ülkesinde iktidarda bulunan popülist-otoriter liderlerin en kendini bilmezi, en görgüsüzü, en küstahı, en patavatsızı ve bu nitelikleriyle ABD Başkanı koltuğunda oturduğu için, en tehlikelisi olan Donald Trump, Türkiye’yi tehdit eden şu tweetiyle ününe ün kattı:
“Türkiye, benim yüce ve eşsiz bilgeliğimle haddini aşma sayacağım her hangi bir şey yaparsa ben de Türkiye ekonomisini tamamen yıkar, imha ederim.” (Daha önce yapmıştım bunu)
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı görüşme sonrasında, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge oluşturmak amacıyla askeri operasyona girişmesine yeşil ışık yaktığını açıklayan Trump’ın, kendi partisinin etkili kişilerinin bu açıklamaya yoğun tepki göstermesi üzerine paniğe kapıldığı ve bu tehditkâr tweeti attığı anlaşılıyor.
The Guardian gazetesi bu tweetle ilgili bir yazı yayınlayarak, “yüce ve eşsiz bilgeliğinden” söz eden Trump’ın “böbürlenme ve kendini yüceltme konusunda yeni bir dünya rekoru kırdığını” yazdı.
Trump’ın tweeti doları 5.85 TL'ye tırmandırdı, geçen yıl Ağustos’ta yaşananları hatırlayanlar, Türkiye’nin Suriye’de girişeceği askeri operasyonun ekonomiye yansıyacak risklerini yeniden hesaplamaya başladı.
Otoriter popülizmin yükselişi
Ülkelerinde ‘güçlü tek adam’ yönetimleri kuran ya da Trump gibi kurmaya çalışan liderlerin barışı ve demokrasiyi tehdit ettiği ortamda, İstanbul Teknik Üniversitesi Ekonomik ve Sosyal Araştırma Merkezi (İTÜESAM) tarafından düzenlenen “Yeni Popülizm ve Liberal Demokrasinin Geleceği” konulu çalıştaya katıldım geçen hafta. Konuyla ilgili çalışmaları olan akademisyenler, şu anda dünyayı sarsan popülizm dalgasının farklı boyutlarını irdeleyen sunumlar yaptılar, benim gibi akademisyen olmayan katılımcılar da soru ve yorumlarıyla çalıştaya katkıda bulundu. Popülizmin dünyadaki yükselişiyle ilgili olarak okuduklarımla geçen hafta katıldığım çalıştayda dinlediklerimi birleştirdiğimde kayda değer bulduğum noktaları şöyle özetleyebilirim:
*Bugün dünyayı tehdit eden sağ popülizm dalgası ve ‘güçlü tek adam’ rejimleri önce Batı’nın yakın çevresinde, Rusya ve Türkiye’de gündeme geldi ama ancak ABD ve Avrupa’da etkili olmaya ve liberal demokrasiyi tehdit etmeye başladıktan sonra daha fazla dikkat çekmeye ve gündem oluşturmaya başladı.
*Sağ popülizmin zengin Batı ülkelerinde gelişmesinin temel nedeni, küreselleşmenin yükselişe geçtiği son 30 yılda yaşanan sürecin, başta Çin olmak üzere yükselen ülkelerde muazzam bir ekonomik atılıma yol açması, buna karşılık Avrupa ve ABD’de eşitsizliğin hızla tırmanması ve geniş orta sınıfın ve emekçi kesimin gelir ve itibar kaybına uğramasıydı.
*Bu süreç yaşanırken Batı’da iktidarı paylaşan sağ ve sol merkez partilerinin, küreselleşme sürecine angaje olarak geniş seçmen kesiminin yaşadığı sorunlara çözüm bulmakta yetersiz kalması, sağ eğilimli popülist siyasetin prim yapmasına yol açtı.
*İktidarı paylaşan partilerde yükselme şansı bulamayan bazı uyanık siyasetçiler, popülizmin temel taktiğini kullanarak toplumu iki parçaya bölmeye, kaybeden ‘halk’(normal insanlar) ile kazanan ‘seçkinler’(elitler) ayrımını vurgulamaya başladı.
*Bu taktiği kullanarak seçim kazanmayı başaran sağ popülist liderler, iktidarın tek ve gerçek sahibi haline gelebilmek için başta yargı ve medya olmak üzere liberal demokrasinin temel kurumlarını kontrol altına almaya ve ‘güçlü tek adam’ yönetimleri oluşturmaya yöneldi.
*Kendilerini iktidara getiren kitlenin desteğini korumak sağ popülist liderlerin baş hedefi haline geldi. Söz konusu geniş kitlenin ekonomik durumunu düzeltmek kolay olmadığı için sağ popülist liderler parlak bir geçmişi geri getirmek, dini inançları kullanmak, ülkenin gücünü gösterecek gösterişli yatırımlar yapmak ve askeri maceralara girişmek gibi yöntemlere başvuruyor
Sol popülizm nerede?
Sağ popülizmin şampiyonu olan liderlerin, kendilerine destek veren halkın temel sorunlarına çözüm bulma şansı çok sınırlı görünürken bu kitlenin desteğini korumak için attıkları adımların dünyada önemli yeni riskler yarattığına tanık oluyoruz.
Popülizmin Batı’da yükselmesinin temel nedeni gelir ve servet dağılımındaki eşitsizliğin başta ABD olmak üzere birçok Batı ülkesinde çarpıcı biçimde artmış olması. Sağ popülizmin bu temel sorunu çözmekte yetersiz kalacağı meydanda. Solun siyasete yeniden damga vurma şansının arttığı bir noktadayız ve özellikle ABD’de Demokrat Parti ve İngiltere’de İşçi Partisi içinde bu fırsatı değerlendirme yolunda ciddi çalışmalar yapılıyor.