Politik şokları nasıl fiyatlamalıyız?
Wall Street’ten dünya borsalarına yayılan satış dalgası uzun sürmedi. Başkan Trump’ın liberal ekonomi danışmanı Gary Cohn’un istifa edeceği söylentisi ile başlayan satış dalgası, korumacı politikaları savunan Steve Bannon’un istifası ile duruldu.
Bannon’un gitmesini ve Kohn’un kalmasını Başkan Trump’ın piyasa düşmanı politikalardan uzaklaşmasının işareti olarak görmek mümkün. Daha gerçekçi bir açıklama ise pragmatik kararlarıyla tanınan Trump’ın Cumhuriyetçilerden gelen baskılar nedeniyle Bannon’u feda etmesi.
Hangi açıklamanın doğru olduğunu bilmiyoruz. Çok da fazla umursamıyoruz. Politik şokların uygulanacak ekonomi politikaları etkilemediği müddetçe varlık fiyatlarını etkilememesi gerektiğine inanıyoruz. Trump döneminde uygulanacak politikalar konusunda öngörülebilirlik zaten çok sınırlı olduğu için geçen haftaki şoklar görünümde bir değişikliğe yol açmadı.
Trump’ın genişleyici maliye politikaları uygulama şansının azalması ABD büyümesinin görünümünde aşağı yönlü riskleri artırdı. Ancak Avro bölgesinde ve gelişmekte olan ülkeler bölgesinde büyümenin hızlanması bu riskleri büyük ölçüde bertaraf edecek.
Buna rağmen, ABD gibi derin bir piyasada aşağı yönlü oynaklığın politik şoklar nedeniyle artmasını tedirgin edici buluyoruz. Fed’in güvercin mesajlar verdiği, büyümenin güçlü seyrettiği bir konjonktürde Wall Street’in politik şoklar nedeniyle geçtiğimiz iki hafta gerilemesini teknik bir zayıflama işareti olarak görüyoruz.
Ağustos ayında yatırımcılar genelde tatilde olduğu için olumsuz haberler sonrasında Wall Street’in dalga boyunun artmasını gelişmekte olan piyasaları tehdit eden bir gelişme olarak görmüyoruz.
Gelişmekte olan hisse fonlarında geçen hafta yaşanan 1,6 milyar dolarlık para çıkışı sene başından beri görülen en büyük portföy hareketine işaret ediyor.
Ancak bu çıkışın temel verilerdeki bozulmadan değil daldaki kuş yerine eldeki kuşu tercih eden yatırımcıların kar satışından kaynaklandığı unutulmamalı.
Kuzey Kore’ye müdahale ve Trump ekibinde istifalar nedeniyle piyasalarda yaşanan oynaklığa rağmen ABD dolarının zayıf seyretmesi ve altında güçlü bir değer artışı görülmemesi küresel risk iştahındaki bozulmanın sınırlı olduğunu gösteriyor.
Küresel büyümenin hızlanması ve Fed’in para politikasında tedrici ve sınırlı bir sıkılaşmaya gideceği beklentisi nedeniyle küresel sermayenin tahvil yerine hisse senedini tercih etmeye devam edeceğine inanıyoruz.
Trump sonrasında satın alınan maliye politikası destekli güçlü ABD büyümesi görüşü zayıfladığı için hisse senedi yatırımları ABD’den Avrupa’ya ve kısmen gelişmekte olan piyasalara kaymaya devam edecek. Bu yüzden Wall Street’in gerilemesine rağmen Avrupa borsalarının ve gelişmekte olan borsaların yükseldiği bir dönem görebileceğiz.
Dolayısıyla geçmiş dönemin tersine, Wall Street’te oynaklığın artmasını gelişmekte olan hisse senetlerini satmak için bir gerekçe olarak görmüyoruz. ABD hisse ağırlığını azaltan yatırımcıların küçük bir kısmının bile diğer ülkelerdeki ağırlığını artırması gelişmekte olan hisse senetlerini destekleyecektir.
ABD’ye görece büyüme hızının artması, şirket karlarındaki güçlü artış ve gelişmiş piyasalara göre çok daha cazip piyasa çarpanları gelişmekte olan borsalardaki yükselişin devam edebileceğine işaret ediyor.
Aybaşından beri Wall Street’te yaşanan yüzde 2’ye yakın gerilemeye rağmen MSCI Türkiye’nin değerini koruması ve yabancı payında kayda değer bir gerileme olmaması olumlu görüşümüzü destekliyor. Yeter ki önümüzde açılan fırsat penceresini politika hatalarıyla heba etmeyelim.