Pokémon Go pazarlamacılara ne anlattı?

Serbest Kürsü
Serbest Kürsü

MAHİR ÇİPİL - Pazarlama Direktörü

Çok değil, geçtiğimiz yaza kadar hayatımızda Pokémon Go diye bir çılgınlık yoktu. Eski dostlarımız Pokémon canavarları, bir anda mobil oyun olarak karşımıza çıkıverdi; milyonları müptela etti ve arkasındaki şirket Nintendo’nun hisselerini adeta uçurdu. Pokémon Go aslında çok sade bir oyun mantığına sahip. Yollarda dolaşarak Pokémon canavarlarını yakalayıp, eğittikten sonra rakiplerinizle kapışıyorsunuz.

Oyunu henüz oynamamışlar için belirteyim “yollarda dolaşarak” tan kastım gerçekten yollarda dolaşmanız. GPS üzerinden konum bilginizin alındığı oyunda pokémonları bulabilmeniz için gerçekten de etrafta dolaşmanızı gerektiriyor.

Bir haftada 9 milyar dolar kazandıran oyun?

Oyun, dağıtıcısı Nintendo’nun hisse değerini sadece bir haftada yaklaşık 9 milyar dolar artarak 30 milyar dolar civarına getirdi. Pokémon Go, oyun-içi satın almalar sunan ücretsiz bir oyun. Nintendo’nun piyasa değerinin bu denli hızlı artmasının temel nedeni şirketin elinde Mario Brothers, Zelda gibi Pokémon Go veya benzeri konseptlere uyarlanabilecek çok zengin bir içerik olması. Bu arada aslında oyunun geliştiricisi Nintendo değil, San Francisco merkezli bir Amerikan şirketi olan Niantic. Ancak Nintendo, Google ve Pokémon Company ile birlikte bu şirkete 30 milyon dolar yatırım yapmış. Pokémon Company’nin de üçte birinin Nintendo’ya ait olduğunu düşünürsek, Nintendo’nun Pokémon Go başarısından niye bu kadar çok nasiplendiği ortada.

Pokémon Go’yu farklı kılan ne?

Pokémon Go’yu bir anda bu kadar popüler yapan aslında oyun modelindeki farklılık. Cep telefonları ve diğer mobil cihazlar için yüzbinlerce oyun var. Her geçen gün de yenileri yapılıyor. Mobil cihazlar üzerinde çalışan bu yazılımlara “mobil oyun” diyoruz. Ama Pokémon Go, mobil bir cihaz üzerinde çalışmanın ötesine geçip “gerçekten mobil” bir oyun oldu. Pokémon canavarlarını avlamak için mobil cihazınız elinizde fiziken yollarda yürümeniz gerekiyor. Sizi cihazınızın “sanal” ortamına sıkıştırmak yerine “gerçek hayatın” içine çekiyor. Bu tür oyunlara artırılmış gerçeklik (augmented reality ya da kısaca AR) tabanlı denmesinin nedeni de tamamen bu. Gerçek dünyayı simüle edilmiş sanal bir dünya ile değiştiren sanal gerçekliğin (virtual reality) aksine, gerçek dünyanın çevresel faktörleri ile anlamsal içerik (semantic context) kurmanıza yardımcı oluyor.

POKÉMON GO’DAN ALINACAK PAZARLAMA DERSLERİ

1- Eski “markaların” gücü…

Pokémon, aslında video oyun camiasının emektarlarından. Pokémon efsanesi 1996 yılında Nintendo’nun taşınabilir oyun konsolu Game Boy için geliştirilmiş bir video oyunu ile başlamıştı. Dolayısıyla bugüne kadar sayısız oyun, film, çizgi dizi için kullanılmış, “eskimiş” bir marka. Ama yeni bir mecrada tekrar yıldızlaştı. Arada eski defterleri karıştırıp, bazı eski materyallerin tozunu alıp tekrar kullanmakta kesinlikle fayda var. Eldeki eski malzemeyi doğru zaman ve kanalda, doğru modelle harmanlayabilmekse işin sanat olan kısmı.

2- Dev sumo güreşçilerine karşı nasıl dövüşürsünüz?

Karşınızda dev rakipleriniz varsa ne yaparsınız? Mesela 70 kiloluk bir insan olarak 150 kiloluk bir sumocunun karşısında sizce şansınız olabilir mi? Onlarla onların kulvarında ve tarzında mücadeleye girişirseniz, büyük bir ihtimalle “uzun soluklu bir intihar” vakası yaşarsınız. Japon konsol üreticisi Sega, altıncı nesil oyun konsolu savaşında dev rakipleri Microsoft ve Sony’ye karşı aynen bunu yaparak sonunda ifl as bayrağını çekmişti. Dev rakiplerine kıyasla tıpkı Sega gibi görece “küçük” bir oyun konsolu şirketi olan Nintendo ise teknolojik olarak rakiplerinden oldukça geri ama sunduğu yeni oyun deneyimi ile çok farklı olan Wii konsolu ile müthiş avantaj elde etmişti. Aslında Nintendo yine aynı stratejiyi ustalıkla uyguluyor. Fiziksel temasla, dijital oyun zeminini harmanlayarak üstün teknoloji değil yüksek kullanıcı deneyimi sunuyor. Nintendo’nun Wii tecrübesinden Pokémon Go’ya taşıdığı bir diğer akıllıca bileşense sadelik. 5 yaşındaki kızım da 70 yaşındaki amcam da Pokémon Go’yu aynı zevkle oynayabiliyor. Bence bu hiç de yabana atılacak bir özellik değil; kelimenin tam anlamıyla sadeliğin başarısıdır. “Kullanıcı deneyiminin” ve “sadeliğin” çok önemli müşteri trendleri olduğu bir dönemdeyiz. Hangi sektörde olursanız olun, eğer müşterilerinize keyifli ve farklı deneyimleri sade ürün ve sistemlerle sunuyorsanız rakiplerinizden en az bir kaç adım önde olma olasılığınız çok yüksek.

3-THY, Nintendo’nun bir haftalık değer artışı kadar etmiyor mu?

Türkiye’de pek çok medya kuruluşu Nintendo’nun hisse değerindeki artışının piyasa değerine getirdiği etkiyi “Pokemon Go, üç günde 9 milyar dolar kazandırdı” başlıklarıyla sanki şirket 9 milyar dolarlık satış hasılatı yapmış gibi aktardı. Evet, belki satış hasılatı değil; ama piyasa değeri açısından değerlendirecek olursak bu artış THY’nin piyasa değerinin yaklaşık 3 katı. THY’nin ülkemizin en büyük 3. özel şirketi olduğunu düşünürsek, yüksek katma değerli ürünler çağının faziletlerini bir kez daha çok net görüyoruz.

4, Ya reklamlar?

Son olarak işin reklam tarafına da değinmiş olayım. Pokémon Go ve türevlerinin pek çok mobil pazarlama imkânı sunabileceğini unutmamak lazım. AR tabanlı yazılımlar, anlamsal içerik ilişkisiyle çok ilginç reklam imkânları olarak değerlendirilebilir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar