Plansız ve düzensiz şehirleşmenin ülkemiz ekonomisine etki ve sonuçları (II)
Beşir ACAR - Emekli Banka Yöneticisi
Bu yazımızda, 130 bin 395 kilometrekare bir yüzölçümü ile Türkiye’nin yaklaşık altıda bir oranında alana sahip, Avrupa’nın ve İngiltere’nin özetini teşkil edecek, Londra’daki şehirleşme yapısından örnekler vererek, önceki makalemize ilave açıklamalar yapmak istiyorum. İngiltere’nin nüfusu 67 milyon ve ülke nüfusunun yüzde 80’i köy evleri tarzında inşa edilmiş şehirlerde yaşamaktadır. 1570 kilometre karelik alanı kaplayan ve 8.6 milyon insanın yaşadığı Londra’da, kilometre kare başına 5 binden fazla insan yaşamaktadır. Böyle yoğun bir yerleşime rağmen, şehir merkezinin bulunduğu bazı bölgeler dışında, dikey yapılaşma yoktur. Şehirlerdeki düzenli, planlı inşa edilmiş yerleşim alanları, topluma köy hayatı yaşatacak ve katma değer üretecek yapıdadır. Londra’nın yakın bölgelerinde dahi büyük küçük çiftçiler, iklim koşullarına göre tarım ürünleri yetiştirebilecek ve yüz binlerce büyük veya küçükbaş hayvan üretimi yapabilmektedirler. Şehirlerin kurulma aşamasında henüz otomobil taşımacılığı olmadığı halde, bu gün yolların yüzde sekseni, en az dört aracın park ve geçişini sağlayacak genişlikte inşa edilmiştir. Planlı ve düzenli bir yapılaşma olduğu için, yüzyıl önce dahi inşa edilmiş yapılar hala sağlam bir şekilde ayakta durmakta ve belki bir yüzyıl daha ayakta kalmaya devam edecektir. 150 yıl önce inşa edilmiş 400 kilometre uzunluğundaki Londra Metrosu, hatları ve raylı sistemle birbirine bağlanmış ulaşım sistemiyle, ülke genelinde, dünyanın en düzenli ülkeleri arasında sayılabilecek bir şehirleşme yapısı meydana getirilmiştir.
Plansız yapılaşma kangrene yol açıyor
Avrupa ülkelerinin özeti olarak örnek aldığımız, Londra hakkındaki bu bilgilerden sonra, Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 19’unun yaşadığı ve Tüm Türkiye’deki yapılaşmanın özeti olabilecek, İstanbul ile bir karşılaştırma yapmak istiyoruz. Toplam 5 bin 462 kilometre kare alana sahip İstanbul’da, her kilometre karede 2 bin 850 kişi yaşamaktadır. İstanbul’daki yerleşimin, kilometrekare ve kilometrekare başına yaşayan insan sayısı Londra’nın yarısı kadardır. İstanbul’un genelinde onlarca kat apartmanlı yerleşim yerlerinde, adeta rüzgara yol vermeyen çok sıkışık bir yapılanma sonucu, Londra gibi ne tarım üretimi, nede hayvancılık yapılabilecek bir alan bırakılmamıştır. İstanbul’da şehirleşmenin temeli, büyük bir gecekondulaşma hareketi ve anlayışıyla başlamış, yol ve çevre düzeni dikkate alınmayarak plansız, çarpık ve Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında düzensiz denebilecek yerleşim oluşturulmuştur. Ülke kaynakları, yaklaşık son 20 yıldan beri de bu plansız yapılaşmanın ıslahı ve dönüştürme çalışmalarına harcanmaktadır. Fakat bununla birlikte, adeta şehirleşmeyi teşvik eder bir şekilde, devasa dikey yapılaşma, İstanbul ile birlikte ülke genelinde artarak devam etmektedir. Ülke nüfusunun önemli bir kısmını köy yaşamından çıkarıp, refah sağlamak düşüncesiyle, şehirlere taşıyarak tüketici bir toplum meydana getirilmiştir. Ülkemiz üç Türkiye büyüklüğünde nüfusu rahatlıkla besleyebilecek bir tarım potansiyeline sahiptir. Fakat bu potansiyel yıllardan beri kırsal alanlar adeta boşaltılarak köylerdeki küçük çapta da olsa kendi gıda ve et ihtiyacının bir kısmını karşılayabilen ve katma değer üretmeye katkısı olan insanlar, şehirlerde tamamen tüketiciye dönüşmüştür. Ülke nüfusu için gıda ve hayvan üretimi yeterince yapılamadığından, hem üretim maliyetleri artmış, hemde ithal eder bir duruma gelinmiştir.
‘Kırsal Dönüşüm’ gündeme gelmeli
Her devrin, her zamanın kendine göre sunduğu çare ve fırsatları vardır. Yaklaşık altmış yıl önce başlatılmış yanlışlığın, bugünkü teknolojiyle kısa zamanda iyileştirilebilme imkânı vardır. Özellikle, İstanbul, Ankara ve İzmir gibi metropollerden başlanmak üzere, ülkede altmış yıldan beri sürdürüle gelmiş çürük yapılaşmanın tamamını düzeltmek, dikey yapılaşma ve nüfus yoğunluğunu da beraberinde getiren, ‘Kentsel Dönüşüm’ adıyla ıslah etmeye çalışmak yerine, en azından bu dönüşüme harcanacak kaynakların bir kısmını, TOKİ önderliğinde şehirlerdeki nüfus yoğunluğunu tersine çevirecek, kırsal kesimlerde yerleşim yerlerinin oluşturulmasını sağlayacak, ‘Kırsal Dönüşüm’e harcanmalıdır. Bugün şehirlerde yaşayan ihtiyaç sahiplerine yapılan sosyal yardım hizmetleri, kırsal alanlarda yaşamalarını teşvik amacıyla dağıtılarak işe başlansa göç tersine dönecektir.
Yaklaşık 30 yıl önce oluşturulmuş ve bugün şehir merkezleri olmuş, yerleşim yerlerinin çoğunda iki aracın ancak geçebileceği yollar yapılmıştır. Bunun sonucunda toplu ulaşım sistemlerine yıllar sürecek, maliyeti yüksek alt ve üstyapı yatırımlarının yapılması gerekmekte ve ülke kaynakları bu defa yapılan yanlışları düzeltmek için harcanmaktadır. 50 yıl önce yapılmış E-5’ten geçen araç sayısı bugün on binlerce kat artmıştır. Buna rağmen E-5 50 yıl önceki aynı ölçülerde yerinde durmakta ve etrafında on binlerce devasa dikey yerleşim yerleri oluşturulmuştur.
Şehir içi trafik çözümsüzlük
İnsanları kırsal alanlardan şehirlere göç ettirmenin, ekonomik bir maliyeti olması yanında, şehirde yaşayan tüm nüfusu memnun edebilecek eğitim, sağlık ve yeterli iyi gıda sağlama hizmetleri de gereği gibi verilemeyecektir. Kilometre kare başına yaklaşık üç bin kişinin toplu halde, adeta birbirinin üzerine yığılmış bir yapılaşma içinde yaşaması bir biriyle diyaloğu olmayan çekirdek aile şeklinde yaşayan bir toplum meydana getirmiştir. Şehirlerdeki bu yerleşimi tersine çevirmedikçe, 50 yıl önceki araç sayısına göre planlanmış yollar ne kadar ıslah edilmeye çalışılırsa çalışılsın, şehir içi trafiği istenilen hedeflerde düzeltilemeyecektir. Her gün sabahın alaca karanlığında öğrenciyi okula servis taşımacılığıyla götüren sistem, apartman katları şeklinde inşa edilmiş okullarda verimli, rekabetçi, mutlu bir gelecek tesis edebilecek bir eğitim verilemez. Kayda değer bir servis taşımacılığının olmadığı İngiltere’de, ilkokuldan üniversitesine kadar öğrenciler otobüslerle okula gidip gelmektedirler.
Sosyo-kültürel karmaşa
Ülkemizdeki hızlı dikey şehirleşme yapısı, toplumun yaşam ve davranışlarını olumsuz etkilemektedir. Her gün medyada adeta cinnet geçirmiş bir toplummuş gibi olumsuz olaylar gösterilmekte, insanlar birbirlerine tahammül göstermeyip, adeta birbirini boğazlamak için fırsat ve bahaneler aramaktadır. Tüm bu olaylar, şehirleşmenin olumsuz yapısı ile birlikte, köy kültüründen şehre göç etmiş insanların uyum süresi olan 40 yıl geçmesine rağmen, şehir yaşamına tam uyum sağlayamama, şehrin sosyo-kültürel yaşamına ayak uyduramamaktan da kaynaklanmaktadır. Mevcut eğitim sistemiyle, şehir kültürüne entegre olacak bu sosyal yapı ve kültüre ayak uyduracak bir toplum oluşması ümidi de bulunmamaktadır. Çünkü şehir kültüründe yetişmiş, eğitim görmüş diye düşünülen, ikinci hatta üçüncü kuşaklarda da maalesef aynı davranışlar görülmektedir. Siyasi olarak, insanlara hizmet götüreceğiz düşüncesiyle şehirleşmeyi teşvik eden uygulamalar yapmak günlük siyaseti kurtaracak, fakat zamanla şehirleri yaşanmaz bir hale getirecektir.
İnşaatın temeli yanlış atılmışsa, yanından yöresinden ne kadar destek verilirse verilsin, sağlam bir yapı ortaya çıkmaz.