Plan mı, pilav mı?
1960’lı yılları yaşayanlara yukarıdaki soru bir sloganı hatırlatacaktır: “Bize plan değil pilav lazım!” Bu sloganla 27 Mayıs 1960 askeri darbesinden hemen 4 ay sonra, 30 Eylül 1960 tarihinde kurulan Devlet Planlama Teşkilatı’na (DPT) yönelik bir antipropaganda yürütülüyordu.
Bu slogan bana hep bir fıkrayı hatırlatır. Fıkranın planlama konusunda dikkate alınması gereken bazı önemli mesajlar içerdiğini düşünürüm. 1980’li yıllarda ABD ile SSCB arasındaki yıldız savaşları döneminde çok revaçta olduğu ve o dönem ABD Başkanı olan Ronald Reagan tarafından da çok sevildiği rivayet edilen fıkra şöyle:
Bir Rus otomobil satın almak için Moskova’da bir otomobil galerisine gider ve satış memuruna talebini iletir. Memur otomobil fiyatının on bin Ruble olduğunu söyler. Rus vatandaş da yıllarca çalışıp dişinden tırnağından artırıp biriktirdiği on bin Rubleyi çantasına doldurup, diyelim 5 Ağustos 1970 günü, otomobil galerisinin yolunu tutar.
Galeride yine aynı satış memuru oturmaktadır. Vatandaş çantasından çıkardığı on bin Rubleyi masanın üzerine boşaltır ve bir otomobil almak istediğini söyler. Memur, ülkede her şeyin merkezi sistemle planlandığını ve kendisinin de bu plana uymak zorunda olduğunu söyler. Teslim tarihi için plana bakması gerektiğini ifade ederek rafl ardan kalınca bir dosya çıkarır. Dosyayı karıştırmaya başlar. Nihayet dosyanın bir sayfasında duralar ve işaret parmağını satırlardan birinin üzerine koyarak “buldum, plana göre sizin arabayı on yıl sonra bugün teslim edebiliyoruz. 5 Ağustos 1980 günü gelip arabanızı alabilirsiniz” der.
Vatandaş gayet sakin bir şekilde satış memuruna sorar: “Tamam, on yıl sonra bugün gelip otomobilimi teslim alacağım. Ama hangi saatte gelmem gerektiğini de söyleyebilir misiniz?” Bu defa şaşırma sırası memura gelir ve hayretle sorar: “Yoldaş, on yıl sonra geleceksiniz. Saati önemli mi?” Vatandaş yine sakin bir şekilde yanıtlar memurun sorusunu: “Benim plana göre 5 Ağustos 1980 günü öğleden sonra eve musluk tamircisi gelecek de! Bu nedenle ancak öğleden önce gelebilirim!”
Yukarıdaki fıkranın sadece ülke bazında yapılan merkezi planlama sistemi açısından değil, işletme ve bireysel bazlarda yapılacak planlar için de önemli dersler içerdiğini düşünüyoruz.
Planlarken sadece nelerin nasıl planlanacağını bilmek yeterli olmuyor. Neleri ne ölçülerde planlayabileceğimizi, neleri planlayamayacağımızı da bilmemiz gerekiyor.
Bu açıdan kumanda ekonomilerinde uygulanmış olan merkezi planlama alınması gereken derslerle doludur. Hem olumlu ve hem de olumsuz anlamda.
Bilindiği gibi kumanda ekonomisi ve onun gereği olarak geliştirilen merkezi planlama sistemi SSCB’nin kurulmasıyla uygulamaya geçmiştir. 1929 dünya ekonomik krizinden sonra kamu mülkiyetinin yaygınlaşmaya başlamasıyla devlet düzeyinde planlama uygulamaları ön plana çıkmaya başlamıştır. Keynesyen ekonominin de katkısıyla bu uygulama yaygınlaşmıştır. Bu gelişmeler serbest piyasa ekonomisi ve kumanda ekonomisi sistemleri arasında “karma ekonomi sistemi” adı verilen bir ekonomik yaklaşımı doğurmuştur. Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin 1935 yılından itibaren iki kez uyguladığı sanayileşme planı ve 1960 yılında anayasal bir kuruluş olarak hayata geçirdiği DPT de bu gelişmelerin ürünleri olarak kabul edilebilir.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra SSCB yanında yeni sosyalist ülkelerin kurulmasıyla kumanda ekonomisinin uygulama alanı genişlemiştir. Kapitalist ülkelerde ise uygulama genellikle karma ekonomi şeklinde olmuştur. Ekonomideki bazı değişkenlerin belirlenmesi piyasalara bırakılırken, bazıları devlet tarafından belirlenmiştir.
Tarihi süreç içinde ortaya çıkan gelişmelerle ağırlık bazen piyasalara bırakılmış, bazen de devlet kuruluşlarına doğru kaymıştır. Bu süreç halen devam etmektedir. 1970 ve özellikle de 1980’li yıllardan itibaren piyasa ekonomisi yeniden önem kazanmaya başlamıştır. 1990’lı yılların başında SSCB’nin dağılması bu süreci daha da hızlandırmıştır. 2008-2009 dünya ekonomik krizinin bu süreci nasıl etkileyeceğini hep birlikte görüp yaşayacağız.
Sonuçta gerek global veya ülke düzeyinde olsun, gerekse işletme veya bireysel düzeyde olsun nelerin nasıl planlanacağının iyi belirlenmesi gerekiyor. Planlama muhakkak kontrol edilebilen faktörler üzerinden yapılmalıdır. Kontrol edilebilen faktörlerin de hem sayısı ve hem de kontrol marjı bireyden işletmeye ve oradan ülkelere ve global düzeye doğru çıktıkça hem artacak ve hem de genişleyecektir. Bireyin, işletmenin ve ülkenin etki alanı genişledikçe de aynı durum söz konusu olacaktır.
Ayrıca hangi konunun hangi seviyede planlanması gerektiği de başarılı bir planlama faaliyeti için büyük önem taşımaktadır. Herhalde kumanda ekonomisinin en büyük hatası tüm konuları en üst seviyedeki merkezi planlamaya taşıması olmuştur.
“Plan mı, pilav mı?” sorusuna gelince! Kanımızca doğru cevap “planlı pilav” olacak! Ama sorun kimin neyi planlaması gerektiğinde düğümleniyor. Herhalde başarılı bir sonuç için hangi bölgelerin pirinç üretimine tahsis edileceği devlet tarafından planlanmalı.
Buna karşılık hangi pirinç türlerinden ve kalitelerinden ne kadar üretileceğinin planlanması işletmelere bırakılmalı. Pilavın nasıl yapılacağının planlaması ise evin hanımına kalmalı. Zira aile bireylerinin ağız tatlarını, aile bireylerinin sağlığı için hangi tür yağdan ne kadar kullanılacağını, pilava ne kadar tuz, biber başkaca katkı maddeleri konması gerektiğini en iyi onlar bilir.