Piyasaların verdiği mesaj
Hafta içi gerçekleştirilen Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında, Merkez Bankası (MB) politika faiz oranlarını ve zorunlu karşılıkları mevcut seviyelerinde bıraktı. Merkez Bankası'nın yeni bir sıkılaşmaya gitmeden önce son dönemde aldığı tedbirlerin sonuçlarını gözlemeyi tercih etmesi bizim için sürpriz olmadı. Türk lirası munzam karşılıklarda artış bekleyen ve/veya swap piyasası üzerine ek yükler getirilmesini bekleyen piyasa oyuncuları için ise Merkez Bankası'nın kararı sürpriz oldu.
MB yeni politika oluşumunun büyümede "yumuşak iniş" sağlayacağı konusunda kendinden emin görünüyor. Banka özel tüketim, yatırımlar ve kredilerde ikinci çeyrekten itibaren yavaşlama işaretleri görüyor. İstihdamdaki artışa rağmen kapasite kullanım oranlarının düşük kalmasının çıktı açığının kapanmasını engellediğine inanıyor. Enflasyon üzerinde kısa vadede yukarı yönlü baskı görüleceğini kabul ediyor ancak orta vadeli görünümde bir bozulma olmadığını savunuyor.
Piyasalar Merkez Bankası'nın aldığı karara ilk başta olumlu tepki verdi. Tahvil faizleri düşerken, borsada bankalardan başlayarak genele yayılan bir alım görüldü. Ancak piyasalardaki iyimserlik kısa soluklu oldu. Kredilerin hızlı büyümeye devam ettiği bir ortamda Merkez Bankası'nın "Bekle ve Gör" politikasını tehlikeli bulan yabancı yatırımcıların satışları ile Türkiye haftanın son iki gününde dünyanın en kötü performans gösteren piyasası oldu.
Merkez Bankası'nın yeni politika oluşumu çerçevesinde kullandığı faiz dışı araçlara ilk günden beri sempatiyle yaklaştık. Küresel likiditenin bol ve risk iştahının yüksek olduğu bir konjonktürde faiz dışı araçlarla ekonominin soğutulması fikrini doğru bulduk. Ama uygulamada geldiğimiz durum ne enflasyon ne de finansal istikrar alanında bizi mutlu etmiyor.
Enflasyon cephesinde Merkez Bankası'nın orta vadeli öngörülerine katılmıyoruz. Görece yüksek seyreden emtia fiyatları, daralan çıktı açığı ve Türk lirasındaki değer kaybı enflasyon adına endişeli olmamıza neden oluyor. Dolayısıyla enflasyon cephesinde Banka'ya kıyasla daha karamsarız. 2011 ve 2012 yılı TÜFE tahminlerimiz %7,5 ve %7 seviyesinde bulunuyor. Merkez Bankası'nın çok gecikmeden yılın üçüncü çeyreğinde faiz artırımlarına başlamak zorunda kalacağına inanıyoruz.
Yeni politikaların aşırı ısınan iç talebi soğutmakta ve ithalat patlamasını kontrol altına almakta da yeterli olmadığını görüyoruz. Merkez Bankası'nın munzam karşılıklarda yaptığı şok artırıma rağmen kredilerin artış hızında bir yavaşlama görülmüyor. Merkez Bankası'nın bankalardan munzam artışı yoluyla çektiği fonları, kısa vadeli faizleri düşük tutabilmek için açık piyasa işlemleri ile geri vermesi para politikasında arzu edilen daralmayı engelliyor.
Merkez Bankasına haksızlık yapmak istemiyoruz. Yüksek cari açık ve kuvvetli kredi büyümesi Türkiye'nin iç talebe ve dış tasarruflara bağımlı büyüme modelinin doğal sonucu. Para politikası araçlarını kullanarak bu süreci değiştirmek mümkün değil. G3 ülkelerinde süregelen genişleyici para politikaları, Türkiye'nin güçlü büyüme potansiyeli ve hane halkının görece düşük borçluluğu, kredi büyümesinin ve dolayısıyla cari açıktaki genişlemenin kontrol altına alınmasını daha da zorlaştırıyor.
Ekonomik büyümede intizamlı bir düzeltme yaşanması için ekonomi yönetiminin piyasaların verdiği mesajı doğru okuyup kapsamlı bir paketle ve ivedilikle sorunun üzerine gitmesi gerekiyor. Genel seçimler dolayısıyla hükümetin gündeminde farklı öncelikler olduğunu anlıyoruz. Ama zaman ekonomi yönetiminin aleyhine işliyor.