Piyasaların tepkisizliği yanıltıcı olabilir!

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Kredi notumuzun düşürülmesinin ardından, finansal piyasalarda endişe edilen türden önemli bir dalgalanma yaşanmamış olmasına bakarak rehavete kapılmak yanıltıcı olabilir. Neden böyle olduğunu irdeleyerek anlamaya çalışmanın daha yararlı olabileceği bir süreçten geçiyoruz. 

Öncelikle bu haftanın ilk gününde neler yaşandığını hatırlamakla başlayalım. Türk Lirası ilk elde devreye giren olumsuz tepkilerin ardından, kayıplarını kısmen geri almış ve not düşürülmeden önceki seviyelerine geri dönmüş. Sermaye piyasaları, bir önceki hafta genelindeki kazanımlarını geri vererek başlamış ve sakinleşmiş. Sabit getirili menkul kıymet ikinci piyasasında faizler bir miktar yükselmiş, Hazine’nin açtığı iç borçlanma senedi ihalelerine rekor talep gelmiş. Bu eğilimler beklentilerde önemli bir değişiklik yaşanmadığına işaret ediyor ve yatırım yapılabilirlik liginden düşürülen bir ülke açısından doğal bir görünüm oluşturmuyor.

Ortaya çıkan sonuçlara bakarak, genelde veya Türkiye özelinde kredi derecelendirme şirketlerinin aldığı kararların yatırımcılar üzerinde artık etkili olamadığı iddia edilebilir. Değerlendirmelerin gecikmeli ve tepkisel oluşu veya siyasi nitelik taşıması bu söylemi destekleyebilir. Bu olasılığın küresel koşullar açısından daha yüksek belirsizlik ve kırılganlık anlamında olduğunu dikkate almak gerekiyor. Zira para otoritelerinin ardından kredi derecelendirme kurumlarının da etkisizleşmesi, öngörülebilirliğin kalmadığı anlamına gelebilir.

Belki de durum yukarıda ifade etmeye çalıştığımızdan farklıdır ve değişik sebepler nedeniyle böyle bir sonuç ortaya çıkmış olabilir. Hacimli risk taşıyanlar ve sistemi oluşturan kurumsal yapı, üçüncü çeyrek bilançolarını olduğundan iyi göstermek adına sakin kalmak ve pozisyonlarını korumak yönünde piyasaya müdahale etmek zorunda kalmış olabilir. Belki de, gerçek yabancılar ile yabancı görünümlü yerliler arasında az sayılamayacak boyutta bir risk takası gerçekleşmiştir! Eğer durum bu ise, beklentilerdeki olumsuzlaşmanın ve piyasalara yansımasının yılın son çeyrek dönemine ötelenmiş olduğu söylenebilir.

Kısa vadede yaşanan piyasa eğilimlerini açıklamaya çalışan tüm olasılıklar, kaynak sıkıntısının büyüyebileceğine ve beklentilerin olumsuzlaşmaya devam edeceğine işaret ediyor; başka bir deyişle, not düşüşünün arkasındaki gerekçeler pekişiyor ve belirleyici olma olasılığı güçleniyor.

Olumsuzlaşan küresel ve bölgesel koşullar ile ekonomimizdeki ağırlaşmış sorunların, içeride ciddi bir kaynak sıkıntısı yarattığını görüyoruz. Hem döviz kuruna bağlı maliyet kökenli enflasyon baskıları ile mücadele etmeyi ve hem de durgunlaşma eğiliminden sıyrılarak yeniden büyümeye başlamayı beceremiyoruz. Kredi notumuza ilişkin gelişme bu açmazı derinleştirecek gibi görünüyor.

Ekonominin toparlanması için, kaynak sıkıntısının sorunları ağırlaştırmayacak şekilde aşılması gerekiyor. Bunu mümkün kılacak ölçekte yabancı kaynak girişinin gerçekleşmemesi olasılığı ise iyice artmış durumda; kredi notumuz yükseltilmiş olsa bile olumsuzlaşan küresel koşullar nedeniyle sonuç değişmeyebilirdi. Durum böyle olunca geriye çok fazla bir seçenek kalmıyor ve orta vade açısından beklentilerin bozulması kaçınılmaz hale geliyor. Enflasyon baskılarını kontrol altında tutmak veya büyüme lehine tercih kullanmak, istikrarsızlığın artması ve kırılganlık yönündeki algıların güçlenmesi dışında bir anlam taşımıyor.

Eğer para otoritemiz büyümeyi desteklemek adına piyasaya kalıcı likidite vermeye ve kredi faizlerini düşürecek şekilde eyleme zorlanır ise, Türk Lirası değer kaybedecek ve maliyet kökenli enflasyon baskıları güçlenecek; evdeki hesaplar çarşıya uymayacak. Eğer bu yapılmaz ise ekonomi durgunlaşmaya ve boğulmaya devam edecek; paranın devir hızı düşecek, borç alacak zinciri çatırdayacak, varlık değerleri gerileyecek ve bilançoları yıpratacak, istihdam daralırken tüm beklentiler olumsuzlaşacak. Tercih ne olur ise olsun, yaşamakta olduğumuz kriz derinleşecek.

Gelişen ekonomilerin hatırı sayılır bir kısmında bizimkine benzer açmazlar yaşanıyor. Bu nedenle küresel ekonomiye ilişkin kırılganlık algıları güçleniyor. Gelişmiş ve gelişen ekonomilerin önemli bir kısmı, geleceğe ilişkin beklentiler açısından mevcut kredi notunu hak etmiyor. Türkiye özelinde neden bu duruma düşürüldüğümüz yönündeki soruların yanıtını, küresel güç mücadelelerinde ve sermaye akımlarını yönlendirmeye odaklananların koparmaya çalıştıkları siyasi tavizlerde aramak gerekiyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar