Piyasaların barometresi: Döviz kuru

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

ARKA PLAN / Mehmet Uğur Civelek Gerek küresel gerekse ulusal düzeyde, döviz piyasalarında yaşanan eğilim ve temelindeki beklentilere yönelik hassasiyet önem kazanıyor. Zira risk alma isteği veya belirsizlik algılamasındaki değişiklikleri algılamak açısından, bir anlamda barometre işlevi görüyor. Diğer taraftan gelişmelerin kontrolden çıkmaması açısından döviz piyasalarını yönlendirme çabaları da yukarıdaki algılamaya paralel olarak yoğunlaşıyor; bu durum kafa karışıklığını da beraberinde getiriyor, güvensizlik büyüyor. Yukarıda özetlemeye çalıştığımız söylemi biraz açmakta yarar var; örneğin uluslararası döviz piyasalarında dolar ve Japon Yeni değer kazanmaya başladığında beklentilerin olumsuzlaştığı, riskten kaçınma eğiliminin büyüdüğü düşünülüyor. Çok düşük faiz verimine rağmen bu paraların değerlenmesinin kullanılan kredilerin kapatılması ve riskten kaçışın hızlanmasından kaynaklanabileceği düşünülüyor. Dolar ve Japon Yeni'nin değer kaybetmesi ise anormal bir şey olmadığı, belirsizliğin artmadığı, risk alma iştahının yüksek düzeyini koruduğu şeklinde yorumlanıyor. Tabii bu değerlendirmelerin çok kısa vadeli olduğunu hesaba katmak gerekiyor. Yoksa orta vadede her iki eğilimden birinin durgunluk, diğerinin ise enflasyon riskini artırdığı, sürdürülebilir olmadıkları için risk alma isteğini zaman içinde azaltacağı biliniyor. Beklentileri kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmek, bilançolarındaki olumsuzlaşmayı geciktirerek günü kurtarma derdinde olanlar da duruma göre farklı konuşabiliyor, enflasyon korkusu büyüdüğünde başka durgunluk endişesi ön plana çıktığında daha başka yorumlar yapıyor, çelişki bataklığında yürümeye çalışıyorlar. Benzer durum ülkemizdeki döviz piyasaları ve kur için de geçerli; finansal piyasalara göre Türk Lirası değerleniyor ise işler iyi gidiyor, değer kaybediyorsa kriz sirenleri devreye giriyor, dış piyasalardaki olumsuzluklara rağmen mevcut düzeyini koruyor ise başka masallar devreye giriyor. Bu arada bu yorumları üreten kesimlerin çıkarları ile çatıştığını hesaba katmak, onlar için yaratılan kaosu da görmek gerekiyor: Türk Lirası değer kazansa da kaybetse de onlar tükenenler safında olacaklar; ya ekonomi krize girdiği ya da rekabet gücünü tükettikleri için!.. Yine belirtmekte yarar var finansçılar günü kurtarmak için çok kısa vadeye bakarken, üreten kesimler orta vadede varlıklarını nasıl koruyacaklarını bilememenin şaşkınlığından kurtulamıyor, sonucu değiştirecek tepki veremiyorlar. Diğerlerinin anlattığı masallara pek inanmıyorlar ama doğrunun ne olduğunu da bilemiyorlar... Gelelim döviz piyasasında bundan sonra yaşanacaklara, ancak öncelikle ya çok kısa vadeli söylemler veya nakaratlaşmış hurafeleri deşifre etmek lazım, zira bunlar beklenti yönetimini desteklemek ve de sanki tarafsızmış gibi görünebilmek için kullanılıyor. Daha önceki bir yazımızda döviz kurunun ekonomik bir değişken olmaktan çıkıp siyasi bir değişkene dönüştüğünü ifade etmiştik; mevcut söylemleri de bu çerçevede görmek gerekiyor. Döviz kurunun, teknik analiz açısından taban formasyonu yaptığını yakında eğilimin değişebileceğini söyleyenler, kur biraz hareketlenince ağız değiştiriyor; eğilim değişikliği düzeltmeye dönüşüyor ve bu seviyeleri satış fırsatı olarak pazarlamaya çalışıyor veya formasyonun bozulduğunu iddia ediyorlar. Bu bakış açısı çok kısa vadelidir fazlaca ciddiye almayın. Bazı veriler kullanılarak döviz kurunun yukarı gidemeyeceği yönünde psikoloji oluşturarak bu piyasa yönlendirilir ve son yıllarda işe yaramamıştır. Fakat baskı oluşturmak amaçlı söylemler ya eksiktir ya da gerçek değildir. Örneğin 100 milyar doları aşan döviz hesapları genelde döviz kurunu yönlendirmek için kullanılır; ve nedense kimse sormaz, tasarruf eğilimi negatife dönüştüğü halde nasıl oluyor da tasarruflar artıyor? Veya hangi enayi hem döviz alıp hem de bunu söz konusu ekonominin bankacılık sisteminde tutar? Bu rakamın çok büyük kısmı kaydidir ve kullanılabilir değildir, bilanço makyajında ve beklenti yönetiminde kullanılan bir görüntüden ibarettir. Veya artık pek kullanılmayan Merkez Bankası rezervlerinin büyüklüğü tekrar öne sürülebilir; ancak görüldü ki Merkez Bankası müdahale yönünde tepki verinceye kadar iş işten geçiyor... Ülkemizde, döviz piyasalarının yukarı hareket potansiyeli aksi yöndeki baskı büyüdükçe artmakta, kriz korkusu büyümektedir. Hem stok hem de akım olarak sıkıntının büyümesi önlenememekte, fakat günü kurtarmak için her türlü yalandan veya yönlendirme amaçlı eksik bilgiden medet umulmaktadır. Piyasada satıcı geliyor ise alıcı, alıcı geliyor ise satıcı birkaç adım geri çekilir ve bu durumu fırsat olarak görüp yararlanmaya çalışır. Ülkemizde potansiyel alıcıların beklemesi ve satıcıların artması ve telaşlandırılması için her türlü oyun devrededir. Eğer bu çabalar işe yaramaz ise potansiyel alıcıların panikleyeceği ve 2006 Mayısı'nda olduğu gibi her şeyin kontrolden çıkacağı bilinmektedir. Bugün gerek dış piyasalardaki olumsuzluğun katkısı, gerekse içerideki iyice büyümüş stok ve akım sorunu nedeniyle bu son aşamaya iyice yaklaşılmıştır. Son ana kadar mevcut söylemlerin tekrarlanıyor olması normaldir, çünkü günü kurtarmak için başka şansları kalmamıştır. Şu an dolar kuru 1.25'i aşmasın diye çaba harcanıyor fakat bu seviye ve ardından 1.30 aşılır ise potansiyel alıcıların devreye girmesi ve gelişmelerin kontrolden çıkması kaçınılmaz olur. Bizden söylemesi, tamah ve tedbiri ihmal etmeyin yoksa maliyeti çok ağır olabilir!.. Unutmayın barometre bozuk, gerçeği söyleyemiyor...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar