Piyasalarda yaşanan satış dalgası ve görünüm
Geçtiğimiz hafta ABD hisse senedi piyasalarında son 2 yılın en sert haftalık düşüşünü gördük; S&P 500, Ocak ortası tepe seviyesinin %10 altına geriledi. Satışlarla, VIX oynaklık endeksi Ağustos 2015 Çin devalüasyonundan sonraki en yüksek seviyeye kadar yükseldi.
Bu sert hareketlerin sebeplerine baktığımızda, ABD’de, sağlam büyüme, vergi indirimi/ harcama artışı nedeniyle bütçede artan borçlanma ihtiyacı, ivmelenen ücret artışları ile yükselen enflasyon beklentilerini görüyoruz. ABD işgücü piyasasında oldukça güçlü gelen ücret artışları verisi, piyasalarda Fed’in bu yıl daha agresif bir şekilde para politikasını sıkılaştıracağı beklentilerini destekledi. Bu durum ABD tahvil faizlerinde hızlı yükselişi (%2,85+) getirdi. Faizlerdeki yükseliş, değerlemeleri (F/K) çok yüksek seviyeye gelmiş olan ABD hisse senedi piyasalarına satış getirdi, volatilite yükseldi. Hisse senedi piyasalarında düşük volatilite beklentisi ile pozisyon alan borsa yatırım fonlarının verdiği kayıplar da bu olumsuz görünüme katkıda bulundu.
ABD 10 yıllık tahvil getirilerinin %2,85 seviyeleri tarihsel olarak bakıldığında hala çok düşük; ancak son zamanlarda hızlı yükselmesi yatırımcıların hisse senedi değerlemelerini yeniden gözden geçirmelerini getirdi. Kriz sonrası dönemde, merkez bankalarının politikaları ile çok düşük seviyelerde olan faiz oranları boğa piyasalarını desteklemişti. Ancak hızla artan tahvil getirileri bu pozisyonlanmanın sorgulanmasını getirdi. ABD 10 yıllık tahvil faizlerinin yükselmesi ile (%2,8), S&P 500’ün 2018 sonuna yönelik temettü verimi(%2,0) arasındaki farkın açılması bu gelişmede önemli oldu. En son 2013 “taper tantrum” döneminde (Fed’in varlık alım programını kademeli azaltacağını açıkladığı ve bono faizlerinin yükseldiği dönem) bu fark açılmış idi. Fark, tahvil lehine geldiği dönemlerde S&P’de düzeltme hareketi görülüyor.
Yaşanan hareketlenmenin piyasaların odak noktasında olması aslında uzun zamandan beri sorulan sorunun bir yansıması: Global ölçekte ekonomiler normale dönerken ne beklemeliyiz? Zira finansal krizden sonra başlıca merkez bankalarının deflasyon riskini bertaraf etmek için uyguladıkları ultra düşük faiz oranı ile yüksek miktarlı tahvil alım programının, global büyümedeki olumlu seyir ve enflasyondaki kıpırdanma ile, artık sonuna geliniyor. Örneğin, Fed’in bu yıl 3 veya 4 kez faiz artırması ve 420 milyar dolara kadar bilanço küçültmesi bekleniyor. ECB de Eylül sonuna kadar varlık alım programına devam edecek. Dolayısıyla, verilen likiditenin geri çekilmeye başlanacak olması, kriz sonrası oluşan boğa piyasasının da sorgulanmasını getiriyor.
Özetle, 2018 yılında gelişmiş ülkelerdeki güçlü ekonomik büyüme ve buna bağlı olarak güçlü kazanç beklentileri genel olarak hisse senedi piyasaları için olumlu bir görünüme işaret ediyor. Ancak, artık merkez bankalarının politikalarının değişeceği yeni bir makro ekonomik ortam söz konusu olacak. Dolayısıyla piyasalarda ilerleyen dönemde daha fazla volatilite görebiliriz.
Yaşanan gelişmeler gelişmekte olan ülkeleri nasıl etkiler? Dolardaki yükselişin sınırlı olması (DXY), dolar borcunu artırmış olan gelişmekte olan ülkeler (GOÜ) için olumsuz etkiyi sınırlıyor. Ayrıca GOÜ büyüme beklentilerinin olumlu oluşu da fon girişlerinin devamını sağlıyor. Bu da risk iştahını canlı tutabilecek bir faktör. GOÜ’lerin daha olumsuz etkilendiği 2013 dönemine göre temel fark da burada.