Piyasalar sonbaharı beklerken
2017 yılı yatırımcılar açısından yüzleri güldüren işlemlere neden oluyor. Mayıs 2013’ten bu yana yatırımcı algısındaki dalgalanma, Fed’in ve ECB’nin para politikalarına nasıl bir yön verme isteğinde olacaklarını tahmin etme, artan jeopolitik risklere karşı verilecek olası cevaplar gibi başlıkları tamamen göz ardı etmesek de etkilerindeki süre zarflarını kısa tutmayı tercih ediyoruz.
Getiriler de fena gitmiyor. Gerek yurt içi, gerekse de yurt dışı varlıklara yıl başlangıcından bugüne dek nasıl bir performans ortaya koydular diye baktığımızda resim daha da netleşiyor. MSCI dünya endeksinin %13, MSCI GOÜ endeksinin ise %25 prim yaptığı ortamda TL bazında BİST 100 endeksi ise %41 düzeyinde yükseliş gösterdi. Bahse konu gösterge endeksler arasındaki prim farklılıkları geçmişin taşıdıkları ve bugünün hikayelerinden kaynaklansa da genel yön açısından bilgi sahibi olmamız için yetiyor da artıyor.
Böylesi fiyatlama davranışlarının olduğu ortamlarda genel yatırımcı kesiminin durumu çoğunlukla “miyop” olmayı tercih etme şeklinde gerçekleşir. Kısa vadede olup bitenler daha net görülmek istenirken, uzun vadeli bekleyişler, olasılıklar, olmuşların muhtemel yansımaları gibi başlıkları ön plana çıkarmak istemeyiz. Ancak yine de bu konular hiçbir yerde konuşulmuyor değil.
Kısa vade için en önemli konu başlığımız 24-26 Ağustos tarihlerinde gerçekleştirilecek olan Jackson Hole (JH) toplantıları olacak. Çok fazla detaya girmeden belirtmek gerekirse, JH’da dünya para politikalarına yön veren önemli merkez bankalarının katılımcıları tarafından verilecek mesajlar yakından izlenir. Kaldı ki, 2017’nin şu ana dek geçen sıkıntısız kısmında etkili olan da yine merkez bankalarının duruşları ve piyasa işlemcilerini yönlendirmesiydi. Bu nedenle, ECB’ye dair beklentilerle “son dönem içerisinde anlamlandırmakta zorlandığımız euro yükselişi” de, gelişmekte olan ülkelere artarak devam eden fon akışı da, “neden yükselmekte güçlük çekiyor, hem de Fed’e rağmen” dediğimiz ABD tahvil faizleri de bu toplantıdan çıkabilecek yönlendirmeler ile farklı bir patikaya evrilebilir. Hiçbir şey olmaz, herhangi bir yönlendirme de gerçekleşmez, yatırımcılar mevcut duruşlarını da korumak isteyebilirler. Elbette bu da olasılıklar dahilinde. Ancak riskleri, risk olmasalar dahi önümüzdeki başlıkları gözetmek elzem niteliğinde.
Diğer yandan Fed’e dair süreç de işlemeye devam ediyor. 2016’nın ilk 7 aylık dönemine yakın bir performans sergileyen istihdam piyasası gelişmeleri Fed için manevra alanı açmaya devam ederken, makro alanda istenilen ölçekte gelmeyi başaramayan veriler ise zayıf USD temasının öne çıkmasına imkan tanıyor. Gerçek olan şu ki, ABD istihdam piyasası “sıkı” olarak ifade edilen koşullara uygun şekilde hareket ediyor. Öyle ki, istihdam edilen kesimin nüfusa oranı Temmuz ayında %60.2 ile Şubat 2009’dan bu yana en yüksek seviyeyi alırken, 82. ayda da işgücü piyasasının geliştiği görüldü. Ücretler kesimindeki gelişimin istenilen ölçekte olmaması, hatta ilk yarıda momentum kaybı göstermesi ise bilanço operasyonu ve faiz artırım beklentileri konusunda algının zayıflamasına neden oluyor.
Bizlerin konuştuğu, üzerine kafa yorduğu bunca konudan Fed’in yöneticileri bihaber mi? Elbette değil. Sıraladığımız başlıkların farkında olmakla birlikte, Obama’nın son döneminde daha önce klasik olduğu üzere kendisine ithaf edilen “topal ördek” benzetmesinin de ötesine taşınan Başkan Trump’lı siyasi dönemin gelişmelerine karşı pozisyon almaya çalışıyorlar. Büyümede 2016 içerisinde son 3 yılın trendi olan (reel) %2.2’nin gerisinde kalan (%1.6) ekonomi için olası ek siyasi risklerle birlikte sonraki yılların resesyon riski de gözetiliyor, bu nedenle de faiz aracının etkinliğini artırmak için federal fonlama oranında yukarı yönde alan açma çabası içerisine giriliyor. Ayrıca, enflasyon gelişmeleri konusunda kafalar hala daha karışık ve gelişmeleri açıklamakta zorlanma durumu devam ediyor. Mevcut varlık fiyatlarının seviyeleri ise yavaş yavaş “endişe” şeklinde dile getirilir oldu.