Piyasalar “ses” arıyor
Önceki dönemlere kıyasla nispeten sakin geçen bir haftayı geride bıraktık. Tartışılan, tartıştığımız üzere Mayıs ayı işlemlerinde de korkulan olmadı; küresel varlık fiyatlamalarında trendin bozulması konusu gündeme gelmedi, kar realizasyonları çoğunlukla seans içi işlemlere sıkıştı, dışına taşmadı. Konuyu 27 Mayıs tarihli Kasım 2016'dan Mayıs 2017'ye hisse piyasaları başlıklı yazımızda tartışmıştık. Yeni haftada Haziran ayını karşılayacağız. Veri akışı da klasik olduğu üzere hızlanacak.
Öncelikle geçmiş dönem Haziran ayı tecrübelerimizle konuya başlayalım. Türk lirası bazında BİST 100 geride bıraktığımız son 5 yılın ortalamasında -yüzde 0.18’lik performans sergiledi. En yüksek kayıp -yüzde 11.28 ile 2013 yılında gerçekleşirken, son 5 yılın tek pozitif fiyatlamasını yüzde 13.51 ile 2012’de takip ettik. Anlaşılabileceği üzere Mayıs ayının sarsıntıları geçmiş işlemler nezdinde Haziran dönemine de taşınma göstermiş. USD bazında baktığımızda ise resim kısmen değişiyor. Ortalama performans yüzde 0.12. En yüksek kayıp -yüzde 14.08’lik fiyatlama ile 2013, kazanç ise yüzde 17.01 ile 2012’de. MSCI gelişmekte olan ülkeler endeksi ortalamada -yüzde 0.20’lik duruş sergilemiş.
Gelelim yeni hafta işlemlerindeki takvime. Haftanın en önemli verisi kabul edileceği üzere ABD işgücü piyasası setinden oluşuyor. Bloomberg beklentisi Mayıs ayı için 174 bin kişi artışa işaret ediyor. Ücretler cephesinde ise aylık yüzde 0.2, yıllık kalemde yüzde 2.6 artış beklentisi söz konusu. Çarşamba günü açıklanacak olan Çin PMI rakamları ve Euro bölgesi enflasyon verisi, Perşembe günü izleyeceğimiz Türkiye, Almanya ve ABD imalat verileri de kritik önemde.
Güçlü ilk çeyrek küresel PMI performansının ardından ikinci dönemin nasıl seyredeceği önemli. Zira Haziran ayında takip edeceğimiz ECB ve Fed toplantıları da bu gibi nedenlerle yatırımcılar açısından kritik önemde. Fed cephesinde beklentilerin yüksek olasılıkla fiyatlamalara dahil olduğunu söylersek yanlış bir ifade kullanmamış oluruz. Bu noktadan sonra Fed’e dair tepkiyi ne değiştirebilir sorusunun yanıtı ise, bilanço konusundaki banka duruşuna ve üyelerin yıl içerisindeki federal fonlama oranı beklentilerine göre değişecektir. Bir her zaman için sıfırdan büyük olduğu için şu anda Fed belirsizliğinin ECB’ye kıyasla daha az olduğunu bilmek de olumlu görülebilir.
ECB cephesinde ise piyasa beklentileri ağırlıklı olarak banka duruşunun değişebileceği ya da yönlendirme yapacağı fikrinde toplanmakta. Bu noktada son dönem parite yükselişinin, daha doğrusu euro değerlenmesinin nedenlerinden birisinin de söz konusu beklenti olduğunu söylemek mümkün. Enflasyon görünümünde henüz arzulanan duruma gelinmiş değil. Enerji fiyatlarının katkısıyla toparlanma göstermiş manşet enflasyon –Nisan, yüzde 1.9- hali hazırda yüzde 2’lik banka hedefinin gerisinde. Üstelik Nisan ayı itibarıyla çekirdek enflasyon seviyesi de yüzde 1.2’de bulunuyor. Banka üyelerinden nasıl bir duruş değişikliği gelirse piyasa tatmin olur? Açıkçası net konuşmak güç. Bu ortamda faiz artırımına gidilmesi ve/veya varlık alım programının sonlandırılması da oldukça zor. Yılın son çeyreğinde varlık alımlarının azaltılmasını beklemek mümkün. Ancak majör bir değişiklik şu an için seçenekler arasında değil.
Piyasaların sessizlik içerisinde bir işaret araması/beklemesi doğal. Aynı durum yerli yatırımcılar için de geçerli. Dolar/lira kuru özelinde konuşacak olursak, 3.57 bölgesinde kararsızlık dikkat çekici. Keza 10 yıl vadeli tahvil faizinde de aynı durum geçerli. Burada ilk etap için oyun değiştirici etken 5 Haziran tarihinde açıklanacak olan Mayıs ayı enflasyon verisi olacak. Sonrasında ise TCMC duruşuna bakılacak.
Dilerim Haziran ayı herkes için her anlamda beklentilerinin karşılandığı günlerden oluşur.