Piyasalar neyi fiyatlıyor?
Sene başından beri piyasaları vuran satış dalgası Avrupa Merkez Bankası (ECB) başkanı Draghi’nin ne gerekirse yaparız açıklaması ile tersine döndü.
Draghi’nin açıklamasını Japonya ve ABD merkez bankalarından -BOJ ve Fed- gelebilecek güvercin taklalarının başlangıcı olarak gören piyasalar haftanın son iki gününde toparlandı.Piyasalardaki toparlanma ne kadar kalıcı olacak? Milyar dolarlık bu sorunun cevabını aramak için öncelikle sene başından beri yaşanan satış dalgasında piyasaların hangi riskleri ne kadar fiyatladığını anlamamız lazım.
Piyasalardaki satışı iki şekilde okumak mümkün: (i) yapısal durgunluk senaryosunun güçlenmesi; (ii) küresel kriz sonrasında yaşanan düzeltmenin gelişmekte olan ülkelerde yarattığı sancılar. Kötümser bir bakış açısıyla, piyasalardaki satış dalgasını yapısal durgunluk senaryosunun güçlenmesi olarak okumak mümkün. Bu senaryoya göre, dünya ekonomisi büyümenin yavaşlayacağı, enflasyonun gerilemeye devam edeceği, getirilerin düşeceği bir yapısal durgunluk fazına giriyor. Küresel risk iştahının zayıfladığı, doların güçlendiği bu senaryoda hisse senedi, emtia, kredi, gelişmekte olan ülke varlıkları gibi riskli varlıklarda şiddetli değer kayıpları yaşanacak. ABD devlet tahvilleri ve kaliteli şirket tahvilleri düşük getirilerine rağmen tercih edilecek.
İkinci senaryo biraz daha az kötümser. Küresel krizin ilk fazında ABD eşik altı kredi krizini, ikinci fazında Avro bölgesinin parçalanması ihtimalini satan piyasalar, üçüncü fazda gelişmekte olan ülkelerin intizamsız yeniden dengelenme riskini satıyor. Bu senaryoya göre, Fed’in para politikasının normalleşmesi ve Çin ekonomisinin yavaşlaması gelişmekte olan ülkelerde intizamsız bir sert inişe yol açabilir. Bu senaryoda gelişmekte olan ülke varlıklarında ilk başta genele yaygın, daha sonra Çin ekonomisine daha az duyarlı ve küresel faiz artışına karşı daha az kırılgan ülkeleri olumlu ayrıştıracak bir satış dalgası görülecek.
Bu senaryoların hangisinin doğru olduğunu henüz bilmiyoruz. Ancak yapısal yavaşlama senaryosunda para politikasının genişleyici olmasına rağmen büyümenin düşük ve küresel risk iştahının kırılgan olacağını biliyoruz. Düşük faizlere rağmen büyümenin zayıf olduğu bir senaryoda emtia fiyatları düşük kalarak enerji sektöründe sistemik risk yaratacak iflaslara yol açabilecek. Küresel risk iştahının bozulacağı bu senaryoda gelişmekte olan ülke varlıkları değer kaybedecek.
İkinci senaryoda ise gelişmiş ülkelerle gelişen piyasalar arasında 2013 yılında başlayan ayrışma devam edecek. Bu senaryoda ABD ve Avrupa borsaları yükselişini sürdürürken gelişmekte olan piyasalarda kan kaybı devam edecek.İster ‘yapısal yavaşlama’ isterse ‘gelişmekte olan ülkelerin yeniden dengelenmesi’ senaryosu olsun küresel sermayenin eskisine göre daha seçici olduğu ve gelişmekte olan ülkelere yönelik risk iştahının daha kırılgan olacağı bir döneme giriyoruz. Türkiye gibi dış kaynağa ihtiyaç duyan piyasalar önümüzdeki günlerde küresel risk iştahına duyarlı kırılgan bir seyir izleyecekler. Faizlerin yüksek, liranın zayıf, değerlemelerin düşük olması Türkiye varlıklarını kısmen destekliyor.
Ancak yetkisi olmayan kişilerin Türkiye’nin en büyük bankalarından birinin mülkiyet yapısını tartışmaya açabildiği bir ortamda dünyadan olumlu ayrışacağımıza olan güvenim azalıyor.