Piyasalar ekonominin gerçeklerini fiyatlamıyor

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Geçtiğimiz hafta sonuna doğru açıklanan ABD işsizlik rakamı finansal piyasaları karıştırdı. Federal Reserve yetkilileri sakinleştirici açıklamalar yapmak zorunda kaldı. İçinde bulunduğumuz küresel koşullarda ekonomi politikaları finansal istikrar, büyüme ve işsizlik konularını ön plana çıkarıp, enflasyonu geri plana itiyor, fakat büyüme ve işsizlik rakamlarında yaşanan küçük bir olumluluk bile enflasyonist endişeleri tırmandırarak sıkıntı yaratıyor. Bu durum sistemik riskin artış eğiliminde olduğu algılamasının doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Zira finansal istikrarı tesis edip koruyarak sürdürülebilir büyümeyi tesis etmek ve işsizliği azaltmanın mümkün olmadığı kanaati açıkça ifade edilmese de belirleyici oluyor. Sorun, finansal cephedeki dengesizliklerden kaynaklanıyor.

Finansal piyasalar ve merkez bankaları küresel ekonomide oluşan ve büyüyen sorunları uzunca bir süredir görmezden geliyor ve öyle yapmaya devam ediyorlar. Rekabet koşullarında olumsuzlaşma, faaliyet gelirlerinde erime ve gelir dağılımında bozulma gibi geleceği tehdit eden olumsuzlukların büyümesini önlemek veya ortadan kaldırmak için hiçbir şey yapmadılar. Yaratacağı kaosu düşünerek önlem almak yerine sorunları ağırlaştırma pahasına günü kurtarmayı tercih ettiler. Para politikaları bir daha sıkılaştırılmamak üzere gevşetildi, bankacılığın temel ilkeleri tüketildi; faaliyet gelirleri ve bunlardan yapılabilen tasarruflar erirken, faaliyet dışı gelirler yaratılarak büyüyen dengesizliklerin gizli tutulması tercih edildi. Anormal genişleyen krediler içinde teminat karşılığı olanların payı arttı, finansal istikrarın varlık değerlerinin yükselişine bağımlı hale gelmesi ve esnekliğin kaybedilmesi kaçınılmaz oldu. Şeffaflık azaldı, belirsizlik ve kırılganlık arttı. Zira toplam içinde payı anormal düzeye ulaşan faaliyet dışı gelirler tasarrufların dağılımını da iyice dengesizleştirdi. Merkez bankaları da sürdürülebilir olmayan bu süreci desteklemek zorunda kalarak hareket yeteneğini büyük ölçüde kaybetti.

Yukarıda özetlediğimiz genel yapının faaliyet dışı gelir yaratmak için alınan varlık değerlerinin belli bir düzeyden daha fazla gerilemesine tahammülü yoktu, zira bir anda önemli boyutta kredi sorunlu hale gelebiliyor ve fonksiyonelliğini kaybedebiliyordu. Küresel krizi de bu nedenle yaşadık. Bu durum finansal yapının ekonomideki gelişmelere olan hassasiyetini yok ederken, iyimser beklentilere, para ve maliye politikalarının öncelikli ve kayıtsız şartsız desteğine bağımlı hale getirdi; bu duruma uygun hayali beklentilerle gün kurtarıldı. Gelir dağılımı ve rekabet gibi koşullara sanki önemsizmiş gibi hiç bakılmadı. Enflasyon ve faizlerde yaşanacak yükselişe, para politikasının sıkılaştırılması olasılığına tahammül kalmadı.

Küresel kriz sürpriz değildi, ciddi bir durgunluk yaşandı. Gelir dağılımı ve rekabet koşulları iyice olumsuzlaştı. Fakat sorunlar çözülmedi, politikalar değişmedi, sürdürülebilir olmayan bir rotada ilerlemekten vazgeçilemedi. Hal böyle olunca finansal cephede gerginlik azalmıyor. Ekonomi biraz toparlar gibi olsa da bir kereye mahsus ciddi bir maliyet baskısı ile enflasyonun harekete geçeceğini biliyorlar. Bu durumda Merkez Bankası faizleri yükseltse, riskten kaçınma eğilimi güçlenecek, varlık değerleri erirken, bilançolar yeniden perişan olacak; eğer faizler düşük tutulsa bu kez de nakitten kaçış maliyet kökenli enflasyon baskılarını dayanılmaz boyutlara taşıyacak ve ekonomik daralmayı daha önce yaşanmamış boyutlara sürükleyecek... Eninde sonunda finansal istikrarın öncelikli olmaktan çıkacağını biliyorlar, fakat malum kesimler söz konusu güne kadar kendi çıkarlarını beklenti yönetimi adı altında pazarlamaktan vazgeçemiyorlar.

Yaklaşık bir yıl içinde enflasyon veya faizlerin yükselmesi ihtimali gündeme gelmiş ise taşınan riskleri azaltmanın, düşünülen yatırımları ötelemenin veya vazgeçmenin zamanı gelmiş demektir. Fakat herkes bu durumun bilincinde olur ise büyük risk taşıyanların hiç şansının kalmayacağı da açıktır. Mevcut koşullarda mali sektör ile üretenler başta olmak üzere geniş kesimler arasındaki çıkar çatışması büyümektedir. Bu durum normal değildir ve her şey değişip bu anormallik yok edilinceye kadar dikkatli ve tedbirli olmaktan vazgeçmemek hayati önemdedir.

Ekonomide küçük bir durgunluktan çıkma eğilimi finansal piyasaları karıştırıyor ise mali cephenin göründüğü gibi olduğu varsayılmamalıdır...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar