Piyasalar bardağın dolu tarafına bakmayı yeğledi

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Salı günü Para Piyasası Kurulu kararlarının ve yeni hükümetin açıklandığı piyasa tabiriyle “haber akışı yoğun” bir günü geride bıraktık. Özellikle, Bakanlar Kurulu’nda önemli bir değişiklik olmaması ve Mehmet Şimşek’in (en azından görünüşte) yerini koruyor olması piyasalar tarafından “fazlasıyla” olumlu karşılandı. Ancak, önümüzdeki dönemde bu iyimserlik havası ve artan risk iştahının yerini tekrar temkinli bir sürecin alması kaçınılmaz. 

Sonuçta salt hükümetin kurulması ile ne içeride hüküm süren, ne de dışarıdan gelen riskler azalmış durumda. Aksine, artık Cumhurbaşkanı ile çok daha yakından çalışacağını beyan etmiş bir Başbakan ve bakanlar kurulu ile karşı karşıyayız. 

Bu durum şüphesiz ki alınacak olan kararlarda istişare, danışma ve uzlaşma mekanizmalarının daha da azalacağı anlamına geliyor. Bu ise yanlış kararlar alma ihtimalini artıran bir durum. (Bu son gelişmelerle birlikte AKP’nin artık bir kadro hareketinden, tamamen bir lider partisine dönüştüğü saptaması yapılabilir. Bu durumun ise Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde bir terakki olduğunu herhalde kimse iddia edemez.) 

Ayrıca piyasa kabineye iktisat konusunda ortodoks-dışı görüşlere sahip bazı bakanların da dahil olduğunu şimdilik çok da önemsememiş gözüküyor. Ancak, Sn. Şimşek’in bu kabinede biraz daha “yalnız” kaldığını ve yıl içerisinde kötüleşmesi kaçınılmaz gibi gözüken mali denge karşısında alınacak tedbirler konusunda diğer ekonomi kurmaylarıyla arasında bazı görüş ayrılıkları çıkma riski olduğunu da not etmekte fayda var. 

MB kararları ve ilerleyen dönemde ekonomiyi bekleyen risklere odaklanırsak: MB beklendiği gibi faiz koridorunun üst bantı olan borç verme faizini 50 baz puan daha düşürdü. Bu belki de MB’nın faiz düşürmek için elinde kalan son fırsat penceresiydi, onu da kullanmış oldu. Önümüzdeki ay Fed’in faiz artırması durumunda MB’nin uzunca bir süre faizlerde indirime gitme imkanı olmayabilir. Ayrıca baz etkisi (ve mayısta yaşanan mini-devalüasyon) dolayısıyla önümüzdeki 3 ayda enfl asyonda yeniden bir miktar yukarı doğru hareketlenme olacağını da unutmayalım. 

Diğer taraftan, MB’nin Türkiye ekonomisinin genel gidişatı konusunda karar metninde yer alan ifadeleri ile aldığı kararın kendisi de çelişmekte. Eğer toplantı kararı metninde uzun zamandan beri yer almakta olan “sıkı para politikası duruşunun ve alınan makroihtiyati önlemlerin etkisiyle yıllık kredi büyüme hızları makul düzeylerde seyretmektedir” cümlesi doğru ise faizleri 3 ayda bu kadar acele bir şekilde indirmeye gerek yoktu. Tabii, problem bu cümlenin bugünlerde çok da olumlu bir anlam ifade etmiyor olması. Sene başından 13 Mayısa kadar TL banka kredilerindeki artış oranı sadece yüzde 3.2. Bu enflasyon oranın da altında bir artış, yani reel bazda azalış demek. Keza, (çapraz kur değişimlerini dikkate alarak baktığımızda) döviz kredilerindeki artış da sadece yüzde 3 civarında. MB’nın faizleri en hızlı şekilde olabildiğince düşürme telaşının altında bu gelişmelerin yattığı ortada. (Kredilerde özel-kamu bankaları ayrımı yaparsak ilginç bir başka durum daha göze çarpıyor. Sene başından beri kamu bankaları kredilerini yüzde 5.7 kadar artırırken, özel bankalarda bu oran yüzde 0.6 ile neredeyse “sıfır” olmuş.) 

Geçen hafta da belirttiğim gibi, yaz aylarında turizm gelirlerindeki azalmayı ve bunun ekonominin diğer sektörleri üzerindeki etkisini daha yoğun hissetmeye başlayacağız. Petrol fiyatlarındaki düşüş sayesinde elde ettiğimiz cari açıktaki daralmanın da hızla sonuna geliyoruz. Fed faiz kararları ve başkanlık sistemi tartışmaları ile birlikte oldukça “sıcak” bir yaz geçireceğe benziyoruz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019