Piyasa-dışı önlemlerle problemler kalıcı olarak çözülemez
Ekonomide bazen piyasa-dışı tedbirlere başvurulmak zorunda kalınalabilir. Ancak bunlar en baştan kapsamı ve süresi son derece tanımlı “geçici” müdahaleler olmak durumundadır. Eğer bu müdahaleler geçicilikten kalıcılığa doğru kaymaya başlıyorsa, bilin ki bunlar çözme amacındaki problemleri daha da derinleştirip kronikleştirecektir.
Son dönemde tanzim çadırlarından hazine ihalelerinde rekabetçi olmayan tekliflere, yurtdışı piyasalara TL borç vermeye kısıtlama getirilmesinden el altından döviz satışlarına kadar pek çok piyasa-dışı müdahale örneği verebiliriz. Bunların hepsi piyasalarda meydana gelen sıkışıklık ve durgunluklara karşı alınan ve temelde “geçici” olması gereken uygulamalardır. Ya bizzat alınan tedbirler ya da bu tedbirleri almaya mecbur kılan iç ve dış makroekonomik (ve de siyasi) sorunların ortadan kalkması sayesinde istenen amaç elde edilmiş olur. Sonrasında ise, vakit kaybetmeden yeniden piyasa merkezli bir yapıya geri dönmek esastır. Ancak, eğer takvim gerekenden fazla uzar (veya uzamak zorunda kalırsa), ekonomide kalıcı tahribatlar oluşmaya başlayabilir. Türkiye ekonomisi ise bugünlerde normalleşme takviminin aşırı uzaması nedeniyle ciddi problemler yaşamakta. Açıkçası bunların önemli bir kısmı siyasi ve çözümü de büyük ölçüde Hükümetin elinde. Ancak, Hükümet maalesef ki sanki öncelik sırasını şaşırmış ve ortaya çıkmakta olan kalıcı tahribatı çok da önemser bir görüntüde değil.
Kalıcı tahribata yol açabilecek önemli bir piyasa-dışı müdahale örneği mevduat ve kredi faizleri üzerine getirilen (zımni) tavanlar. Hükümet ağustos kur krizi sonrasında MB’nin (geç ama doğru bir şekilde) politika faizini artırımı sonrasında yükselen piyasa faizlerinin ekonomik aktiviteyi aşırı daraltacağından korkarak, bankaların faizlerini baskı altında tuttu. Öyle ki, o güne kadar (çok kısa dönemler dışında) her zaman politika faizinin 2-3 puan üzerinde kalmış olan TL mevduat faizleri, son 6 ayda 5 puan kadar gerileyerek politika faizinin 3-4 puan altında kaldı. Halbuki aynı dönemde 12 aylık ortalama TÜFE 5 puan yükseldi (13.7’den 18.6’ya). (Bu tip analizlerde aydan aya oynaklığı çok yüksek olan aylık TÜFE’ye değil, ortalama TÜFE’ye bakmak daha doğrudur.)
Bu durumda tabii ki beklenen de oldu! Ekim başında döviz mevduatları 171 milyar dolar iken, TL mevduatların dolar karşılığı 183 milyar dolardı. 12 Nisan itibariyle ise Türkiye’de döviz mevduatlarının toplamı 211 milyar dolar, TL mevduatların toplamı ise 180 milyar dolar. Diğer bir ifadeyle Türkiye’deki toplam banka mevduatlarının yüzde 54’ü döviz cinsinden. Bu durum normal şartlarda ekonomi yönetimini alarme etmesi gereken son derece çarpık bir duruma işaret etmektedir. Türkiye’de dolarizasyon had safhaya ulaşmıştır. Her şeyi bırakın, bu durum para politikalarının uygulanmasını ve döviz rezervlerinin korunmasını son derece zor bir hale getirmektedir.