Piketty’nin düşüncelerinin anımsattıkları…
Fransız İktisatçı Thomas Piketty’nin “Yirmi Birinci Yüzyılda KAPİTAL” adlı kitabı bugünlerde sıkça konuşulur oldu. Her şeyden önce ekonomik olduğu kadar politik, toplumsal ve gelecek bilim üzerine entelektüel görüşlerin tartışılması çok güzel bir şey. En azından içi dolu ve geleceği ifade eden konular olması çok önemli.
Piketty, aslında piyasa ekonomisine inanan ve fakat vahşi kapitalizmin önünü kesecek setlerin oluşturulması gerektiğini ifade eden bir iktisatçı. Kesinlikli piyasa ekonomisini inkar etmiyor; aksine piyasa ekonomisine bağlılığını ifade ediyor. Ancak; piyasa ekonomisinin gelecek yüzyıldaki şekillenmesi üzerine analizler yapıyor ve özellikle servet dağılımındaki aşırı dengesizliğe dikkat çekiyor. Bu dengesizliği törpüleyecek öneriler getiriyor.
Piketty’nin kitabının sonuç kısmında şu tespitlere yer veriliyor;:
Ekonomide istikrarı bozan temel unsur olarak; özel sermayenin gelir oranının, gelir ve üretimdeki artış oranından daha kuvvetli ve sürekli büyük olmasını gösteriyor. Yani geçmişte biriktirilmiş servetin gelirinin (rantın), üretimden ve ücretlerden daha süratli büyümesini istikrarsızlığın temel nedeni sayıyor.
Hangi ekonomi politikaları uygulanırsa uygulansın, dünya ölçeğinde büyümenin yüzde 1.0-1.5 olması gerçeği karşısında sermayenin gelirinin yüzde 4.0-5.0’lerde seyretmesinin 21. yüzyılın temel sorunu olacağına vurgu yapıyor. Hatta bu çarpıklığın dünya savaşlarına neden olabileceği kehanetinde bulunuyor.
Bu sorunun giderilmesinde temel politika tedbiri olarak vergilemeyi öneriyor. Ancak; bu vergileme modeli, sermayenin gelirinin aşırı oranda vergilendirilmesi olarak ifade edilmiyor. Yani; sermayenin gelirinin büyük bir kısmının gelir üzerinden alınan vergiler yoluyla törpülenmesi önerilmiyor. Bizzat sermayenin kendisinin artan oranlı olarak vergilendirilmesi olarak dile getiriliyor. Burada sermaye arttıkça daha yüksek ve artan oranlı servet vergisi öneriliyor.
Bu çözüm önerisini, ileri düzeyde bir uluslararası eşgüdümü ve bölgesel seviyede politik entegrasyonu zorunlu kıldığına dayandırıyor. Şöyle ki; artan oranlı bir sermaye vergisinin ulus devlet düzeyinde kabul görmesinin zor olduğunu düşünerek daha geniş bir eşgüdüm ve bölgesel politik entegrasyonun gereğine vurgu yapıyor.
Yukarıda kısaca özetlenenler; toplumsal, politik, tarihsel, antropolojik temele oturtulan iktisadi yaklaşımla getirilen çok yeni bir söylem… Kapitalizmi vahşilikten çıkarıp evcilleştirmeye veya yumuşatmaya yönelik bir yaklaşım…
Aslında bu yaklaşımın anımsattığı veya çağrıştırdığı üç farklı konu akla takılıyor.
Birincisi; dünyada finansal piyasalarda yaşanan spekülatif hareketleri veya dalgalanması azaltmaya veya gidermeye yönelik Tobin Vergisi. Piketty, burada sermayenin gelirinin aşırı ve daha hızlı artmasına bağlı olarak ortaya çıkan servet dağılımındaki bozulmayı, söz konusu sermayenin miktarına bağlı olarak artan oranda vergilendirmeyle önlenebileceğini iddia ediyor. Yani doğrudan servet veya sermaye üzerinden artan oranlı bir servet vergisi öneriyor. Benzer şekilde Tobin de; ülkelerin ödemeler dengesi sorunlarıyla karşılaşmamaları ve spekülatif hareketlerden en az şekilde etkilenmelerini gidermek üzere uluslararası düzeyde para hareketlerinden vergi alınmasını istiyor.
İkincisi daha çok dini gerekçelere dayalı. Özellikle İslam dininde servet üzerinden zekat verilmesi bu öneriyi çağrıştırıyor. Bilindiği gibi; İslamın şartlarından birisi de “zekat”tır. Yani; varlıklı olan kimselerin malının kırkta birini yoksul ve kimsesizlere dağıtmasıdır. Ahlaka, vicdana ve toplumsal baskıya dayanan bir yükümlülüktür.
Üçüncüsü ise Türkiye’nin denemeye çalışıp da püskürtüldüğü ve uygulanmadan yürürlükten kaldırdığı kamuoyunda kabul gören adıyla “Nereden Buldun Yasası”dır. O ünlü yasanın çıkarıldığı sırada Gelirler Genel Müdürü olarak bir bakıma teknik direktörlüğünü yaptığım bu düzenlemenin özü; kaynağı ne olursa olsun elde edilen gelirlerin veya buna bağlı servet artışlarının vergilendirilmesidir. ABD gelir vergisi sisteminden yararlanılarak yapılan bu düzenleme ile normal gelirler yanında; bağış gelirlerinin, yasa dışı kazançların ve hatta rüşvet kaynaklı servet artışlarının vergilendirilmesi öngörülmüştü. Açıkçası doğmadan ölen ve yargısız infaza tabi tutulan bir düzenleme oldu. İddiamız odur ki; bazı rötuşlarla bu kanun yürürlükte kalsaydı, bugünün çarpık ve gerçekte olmayan gelir vergisi sistemi yerine, Piketty’nin önerdiği vergilemenin altyapısı oluşmuş olurdu.
Keşke; bu önermeler veya iddialar gündemde kalsa ve hükümet de ilgi duysa, böylesine önemli ve anlamlı tartışmalardan toplum olarak dersler çıkarabilsek… Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunu'nu üst üste koyarak yapılmak istenen anlamsız gelir vergisi reformu yerine, daha gerçekçi model önerileri üzerinde durabilsek…