Peugeot başarılı mı?
Hazır bayram gelmişken, uzun zamadır yazmayı düşündüğüm bir konuda kalem sallamak istedim. Motorsporlarınakarşı amatör bir ilgim var. Formula1’i pek sevmesem de ralliden keyif alıyorum. Ancak maalesef bu spora olan ilgi giderek azalıyor. Gerek izlemesinin zorluğu, gerek rekabetin azlığı, gerekse bu sporu, spordan çok gelir kapısı olarak görenler nedeniyle inanılmaz bir kan kaybı yaşanıyor. Firmalar ise bu işe yatırılan parayı geri dönüş sağlanamayan boş yatırım olarak görüyor. Hal böyle olunca da motorsporları biz de bir türlü tutmuyor.
Hoç, izlemesi çok kolay olan Formula 1’i bile kaç kiçi seyrediyor ki?
F1’in patronu Bernie Ecclestone bile seyircisizlikten dolayı Türkiye’nin yarış takviminin dışında kalabileceğini belirtiyor. Yaklaşık 200 milyon dolar hatta daha fazlasının harcandığı pist, yakın zamanda hayalet bir yapıya dönüşecek gibi duruyor. Rusya, Teksas gibi yeni yerler sıradayken, inler ve cinlerin çift kale maç yaptığı bir alana yeni yarış verilmesi zor gözüküyor. Sir Ecclestone’de “Türkiye’de F1’in en iyi pistine sahip ama nedense seyirci yok”sözleriyle, kapanacak dükkana zemin hazırlar nitelikte.
Dükkan kapandığında ise 220 milyon dolarlık bir yapıyı biz ne yapacağız orası da ayrı bir soru işareti ki bir başka yazıda tartışırız.
Buradan tekrar ralliye dönersek, Peugeot uzun yıllardır yapılmayan bir sponsorluğa imza atarak Burcu Çetinkaya ve Çiçek Güney’e destek verdi. Bu ikili de Intercontinental Rally Challenge-Kıtalararası Ralli Şampiyonası’na katıldı. IRC’nin tek kadın takımı olarak oldukça büyük ilgi gördükleri söyleniyor. İkili önemli bir başarı elde edemese de kendilerine yapılan pozitif ayrımcılık (parkurda değil medyada) nedeniyle önemli bir görünürlük yakalandığı ifade ediliyor.
Peugeot Türkiye de her yarış sonrasında verdiği tam sayfa ilanlarla bu sponsorluğunun aktivasyonunu kamuoyu nezdinde artırmaya çalışıyor.
Kendilerini yakından tanıdığım Peugeot yetkilileri, aldıkları geri dönüşten memnun olduklarını ifade etseler de çok daha az masraf yaparak daha etkili geri dönüş hatta doğrudan
satışa dönüşen projeler yaptıkları da bir gerçek.
Ayrıca gerek özel ilgi gerekse profesyonel gözle baktığımda Peugeot’nun bu sponsorluğunun diğer markalardan çok daha fazla bir ses getirmediği ortada. Basında ayrılan yer hep aynı kalıyor. Tabii burada tam sayfa ilanları saymıyoruz. Türkiye’de izlenemeyen röportajların ise Türkiye’ye bir artısı olması mümkün değil. Bu röportajlar bence Peugeot Türkiye’den ziyade, alt sponsorların işine yaramıştır.
Çünkü, örneğin Yunanistan’da Peugeot’nun imajının düzelmesinin, Peugeot Türkiye’ye hiçbir somut faydası bulunmuyor. Bununla birlikte haber geri dönüşlerinin çarşaf çarşaf yer aldığı söylenen dergilere markanın bir tek ilan vermemesi de işin ayrı bir ilginç noktası. Okurlarını hedef kitleniz içinde görmediğiniz bir yerde, iletişimi yürütmek biraz manidar geliyor bana.
Geri dönüş herşey ise alın size bir örnek, girin google’a, “En hızlı kör” yazın yaklaşık 500 bin hit alıyor. Peugeot’nun sponsorluğunu ise siz gözlerinizle görün.
O vakit, Peugeot Türkiye’yi başarılı mı buluyoruz yoksa başarısız mı?
Bence her ikisi de değil. Zira, bu tip imaj yatırımlarında başarı kriterini herkes kendi terazisinden ölçer. Eğer, haber sayısı bu işin ölçeği olsaydı, Metin Şentürk’e yapılan sponsorluk,
Peugeot ölçeğiyle milyar dolar ederdi.
Ben, başarı gelmesinin tesadüflere bağlı olduğu, büyük yarışlarına para yatırılmasından ziyade, motorsporları kültürünün yerleşeceği altyapı yani kartinge destek verilse çok daha efektif sonuçlar alınacağını düşünüyorum. Rekabetin içine girmeden, rekabeti destekleyici üst yapıların, kamuoyundaki etkisinin daha yüksek olduğuna inanıyorum. Belki birgün, birisi hakikaten altyapıya yönelirse ralli ve F1’de yaşanan seyirci sıkıntısının sonu gelebilir. İşte onu başaran firmaya da şapka çıkartılır.