Petrol
Gerek kanun teklifi aşamasında gerek ise komisyon görüşmeleri sırasında çokça konuşulan Petrol Kanunu, geçtiğimiz haftanın yoğun gündemi arasında çok da dikkat çekmeden yasalaştı.
Petrol sadece bir ürün ya da meta değil... Günümüz uluslararası ilişkilerinin en stratejik ürünlerinden biri. Çoğu zaman dostlukların ve düşmanlıkların belirleyicisi; savaşların ve barışların nedeni... Birinci Dünya Savaşı’nda motorteknolojisindeki gelişmeyle birlikte savaşın seyrini değiştiren petrol, İkinci Dünya Savaşı’nda tam anlamıyla stratejik bir ürün haline gelmiştir. İkinci Dünya Savaşı, enerji kaynağı olarak bilinen petrol bölgelerini ele geçirme ve / veya düşmanın enerji kaynaklarını ele geçirmesinin önlenmesi için açılan ve savaşın kaderini belirleyen cephelerle doludur.
İş Bankası Kültür Yayınları tarafından 1990’lı yıllarda Türkçeye kazandırılan ve konu hakkında en kapsamlı çalışmalardan biri olan "Petrol" adlı kitabında Daniel Yergin, petrolü para ve güç çatışmasının odağına yerleştirmekte ve petrolün ticari olarak kullanılmaya başlanması ile birlikte bu uğurda verilen mücadeleleri ve savaşları anlatmakta. Para ve gücü ele geçirmek için yapılan savaşların petrolü ele geçirme savaşları olduğunu anlatan Yergin, 21. yüzyılı, petrolün tam anlamıyla etkilediği ve değiştirdiği dönem olarak tanımlıyor.
Bu kadar stratejik bir ürün olan petrol ile ilgili ilk kanunu 1954 yılında çıkaran Türkiye, günün koşullarına ve izlediği politikalara göre petrol yasasında bir takım değişiklikler yapsa da, bu değişikliklerden istenen sonucu alamamış ve etrafı petrol denizi olan Türkiye’de tüketimi karşılayacak üretim bir türlü yapılamamış.
Türkiye'nin yeterli petrol üretimini yapamamasını kimileri yeterli kaynakların olmamasına bağlarken azımsanamayacak bir kesim de Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin her yanından petrol bulunduğunu ancak bu petrolün o günlerde çıkartılmasını istemeyen Batılılar’ın bu kuyulara beton dökerek kapattıklarına inanıyor. Ayrıca her seçim döneminde Türkiye’nin dört bir yanında dünyanın en kaliteli petrol ve doğalgazı bulunmakta! Ancak bu keşifler ne yazık ki üretime dönüşmemekte...
Her geçen gün petrol ihtiyacı artan ülkemizde günlük petrol tüketimi 50 bin varile dayanmasına rağmen bu güne kadar yapılan çalışmalar sonucunda elde edilen petrol, ihtiyacın ancak %8’ine yetmekte. Bu durumu tersine çevirmek isteyen Hükümet, 2007 yılında Cumhurbaşkanı’ndan dönen kanun teklifini, geçtiğimiz hafta yasalaştırdı. Bu yasayla hükümet, imtiyazların ortadan kaldırılmasıyla tüm şirketlerin eşit olarak yarışacağına, uluslararası şirketlerin petrol arama konusunda Türkiye'ye daha fazla ilgi göstereceklerine ve petrol arama çalışmalarının hızlanacağına, bulunan petrol ile de Türkiye'nin ihtiyacının karşılanacağına inanıyor. Hükümet, Türkiye'nin devlet olarak üretmek yerine, ürettiren ve nihai karar verici bir konumda olması gerektiğini söylüyor.
Muhalefete göre ise durum tam tersi. Petrolün stratejik bir ürün olmasından hareketle ülke kaderinin yabancı şirketlerin eline bırakılamayacağı, TPAO’nın ayrıcalıklarının ve yetkilerinin kaldırılmaması gerektiği vurgulanıyor. Dünyadaki örneklerinde sektörün dikey entegrasyonla milyar dolarlık karlar elde eden şirketlerin tekelinde olduğu, yetkileri ve etki alanı daraltılmış bir TPAO’nun bu şirketlerle eşit şartlarda rekabet etmesinin beklenemeyeceği dile getirilerek, bu kanunun milli menfaatlere aykırı olduğu söyleniyor.
Hükümet, muhalefetin, kanunun özüne yönelik milli menfaatleri gözetmeyen bir kanun olduğu yönündeki eleştiri ve karşı çıkışları siyasi olarak görüyor olabilir. Ancak personel, ekipman ve malzemelerin yurt içinden temininin özendirilmesi, ülkemizde bu alanlarda yetişmiş personel sayısının arttırılması ve teknik ekipman üretiminin geliştirilmesi yönünde herkesin üzerinde uzlaşabileceği tekliflerin dahi neden kanunda yer bulamadığını anlamak zor.
Kimin haklı olduğunu zaman gösterecek. Bulunacak petrol ve doğalgaz Türkiye sınırları içinde bulunacak. Sonuçta Türkiye de kazanacak ama en fazla kazanan petrol arama işini yapan şirketler olacak...