Petrol fiyatlarındaki büyük tuzak!
Sene başından bu yana yaşanan gelişmeler riskten kaçınma eğiliminin güçlendiğine, fakat arkasında yatan itici gücün farklılaştığına işaret ediyor. Belli ki, dolar faizlerine ilişkin yükseliş beklentisinin pabucu dama atılmış ve petrolün varil fiyatındaki gerileme ile yatıp kalkılmaya başlanmış! Söz konusu ürünün fiyatı gerilediğinde veya buna sebep olacak gelimeler gündeme geldiğinde herkes panikliyor, kısmen toparladığında ise genel bir rahatlama algısı her tarafı sarıyor! Olumlu veya olumsuz diğer gelişmeler büyük ölçüde görmezden geliniyor!
Bundan on beş yıl kadar önce çok yüksek olarak nitelenen 30 doların üzerindeki petrol fiyatları, bugün çok düşük olarak tanımlanıyor ve korkuların fitilini ateşliyor. Bakış açılarındaki bu büyük değişimin sebepleri ise pek tartışılmıyor. Koşullardaki büyük değişimi ve yarattığı tahribatı tartışmak, etkili ve yetkili kesimlerin pek işine gelmiyor. 2020 yılında fiyatın 80 dolar olacağı tahminini yapan Uluslararası Enerji Ajansı yetkilileri ise, akılları sıra piyasalara moral vermeye çalışıyor. Kısa vadeli beklentilerin esiri olanlar ise ne olup bittiğini anlayamıyor ve koyun sürüsü gibi güdülmekten kurtulamıyor.
1997 yılındaki Asya Krizi sonrasında 15 doların altındaki petrol fiyatı, küresel ekonomi açısından çok güçlü ve bulaşıcı deflasyonist baskı anlamına geliyordu. Bugün için 40 doların altındaki varil fiyatı da aynı anlama geliyor ve sistemik riskin çok tehlikeli seviyelerde gezindiğini düşündürüyor.
1999 yılı Şubat ayında 8 dolara kadar düşen petrol fiyatları, arzın keskin bir şekilde düşürülmesi sonrasında küresel kredi krizine kadar devam edecek bir yükseliş dönemine girmişti. 2000 yılında petrol fiyatının 30 doların üzerine tırmanması, ABD Ekonomisini de durgunluğa sokarken başta Rusya olmak üzere üreticileri rahatlatan en önemli faktörlerden biri olmuştu.
2003 yılında Irak Lideri Saddam’ın devrilmesi sonrasında petrol fiyatları geçici bir süre için 30 dolar düzeyinin altına gerilemişti ve arzın artması için yatırım sözü veren çok uluslu enerji şirketleri oluşan belirsizlik nedeniyle uzunca bir süre yeni riskler almaktan kaçınmıştı. 2006 senesi ve sonrasında bu durum değişti; fiyatların seri bir şekilde yükselmeye devam etmesi itici güç oldu ve enerji yatırımları konusunda tam bir patlama yaşandı. Hesapsızca tüm projeler desteklendi, finansal kaynakların önemli bir kısmı bu alana tahsis edildi. Tarifi olanaksız bir tür derinlik sarhoşluğu yaşandı; ipini koparan enerji yatırımcısı olmak için yarıştı.
Arap baharı sonrasında, kısmen de olsa söz konusu kesimlerin aklı başına gelmeye başladı! Enerji arzında çok ciddi bir artış olacaktı ve talep artık artmıyordu; dengesizlik çok büyütülmüştü. Proje aşamasındaki yatırımlar için finansman bulunması kademeli olarak zorlaştı; yayılma eğilimi sergileyen jeopolitik riskler ve beklenti yönetimi, 2015 yılı ikinci yarısına kadar fiyatların çözülmesini önleyen faktörler olarak karşımıza çıktı. Sonrasında ise gelişmeler kontrolden çıkmaya başladı.
1999 yılı ilk yarısında arzı daraltarak fiyatların toparlanması için seferber olanlar, benzer koşullara rağmen bu kez ayak sürüyorlar!
Dar alanda kısa paslarla durumu idare etmeye çalışmak ve göz boyamak zorunda kalıyorlar! Belli ki on yedi yıl önce enflasyon baskısı yaratmaktan korkmayanlar, bugün nefes alırken bile çok dikkat etmek zorunda kalıyorlar! Durdurun Dünya’yı inecek var diye bağırmak istiyorlar, fakat olmayacağını bildikleri için sakin kalmaya ve herkesi sakinleştirmeye odaklanmak dışında seçenek bulamıyorlar!
Artık bütün yollar Roma’ya çıkıyor! Petrol fiyatlarının seri bir şekilde düşmesi veya tam aksine yükselmesi, riskten kaçınma eğilimini güçlendirecek gibi görünüyor. Enflasyonu yüzde 2’lik düzeye yükseltememekten ve negatif faizlerden şikayet edenlerin, neden petrol arzının daralması yönündeki girişimlerden kaçınmak ve hatta engellemek durumunda kaldıklarını sorgulamak gerekiyor!