Petrol fiyatındaki kabus!
ARKA PLAN / Mehmet Uğur Civelek Başta petrol ve gıda maddeleri olmak üzere emtia piyasalarındaki fiyatların ulaştığı düzey, küresel sorunları ağırlaştırarak sistemik kırılganlığı artırıyor. Söz konusu fiyat hareketlerini bir türlü kontrol altına alınamaması, yüksek şiddette bir deprem gibi dünya ekonomisini sallıyor. Bu yazıda özellikle petrol fiyatında yaşanan yükselişin perde arkasını irdelemek istiyoruz. Asya ve Rusya krizleri sonrasında 8 dolar düzeyine kadar düşen petrolün varil fiyatı nasıl oldu da son aylarda 140 dolarlık düzeyi test eder hale geldi? Öncelikle arz-talep dengesi üzerine yoğunlaşmakta yarar var. 1999 yılı ilk çeyrek döneminde fiyattaki gerileme eğilimi ve deflasyonist riskleri ortadan kaldırmak üzere günlük üretim 77 milyon varilden 73.5 milyon varile geriletilmişti. Daha sonra fiyatlar on yıl boyunca düzenli olarak yükseldi ve bu eğilimi frenlemek adına günlük üretim kademeli olarak yükselerek 86.5 milyon varil düzeyine tırmandı. Yaklaşık dört yıldır yedekler dahil tam kapasite üretime denk düşen bu üretime rağmen fiyatların yükselmesi gerek fiziki, gerekse spekülatif karakterli talep artışından kaynaklandı. Asya'nın bir yandan dünyanın sinai üretim üssüne dönüşmesi pek çok değişimi beraberinde getirdi. Bir yandan gelir artışına bağlı tüketim patlaması yaşanırken, diğer yandan devasa boyutlara ulaşan yatırımların büyüme ile beraber talebi ivmelendirmesi, başta petrol ve gıda olmak üzere emtialara olan talebin uzun dönemli bir yükselişin devreye girmesine katkı yaptı. Sonuçta Asya'daki talep geometrik bir hızla artarken, diğer bölgelerin talebinde faaliyet gelirlerindeki erimeye rağmen herhangi bir daralma yaşanmadı. Petrol ve gıda gibi zorunlu ihtiyaç maddelerinde, talebin gelir ve fiyat elastikiyetlerinin sıfıra yakın oluşu talep artışının çok büyük fiyat hareketlerine dönüşmesi ve spekülatif talebi devreye sokması gündeme geldi. Bugün için spekülatif talep olmasa bile söz konusu fiyatlarda ciddi bir gerileme beklenmiyor: Zira Asya'nın talebi artarken diğer bölgelerinki daralıyor, sonuçta talep fazlası yönündeki dengesizlik terse dönemiyor. Batı'nın durgunluğa tahammülsüzlüğü, azalan faaliyet gelirlerine rağmen tüketimini kısamaması, para politikalarının bir daha sıkılaştırılmamak üzere gevşetilmiş olması gibi faktörler de etkili oluyor, bir yandan önemli paraların satın alma gücü erirken, diğer yandan maliyet kökenli enflasyon baskısı tırmanıyor. Dolar, Euro ve Japon Yeni gibi paraların birbirleri arasındaki değerlerinde yaşananlarda mevcut dengesizlikler karşısında önemsiz kalıyor. Başka bir deyişle dolar, Euro ve Yene karşı değerlense bile petrol fiyatı gerilemeyebilir, artan enflasyon baskısı Batı cephesi içindeki dayanışmayı ortadan kaldırırken herkes kendi çıkarlarına odaklanmak zorunda kalabilir. Son dört yılda döviz ve hammadde piyasalarında yaşanan eşanlı eğilimler incelenir ise ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılabilir... G-8 zirvesinin fiyasko ile sonuçlanması sürpriz değil; Suudi Arabistan'ın ise günlük üretimini artırmasının laftan öteye gitme ihtimali ise yok denecek kadar az. Kredi krizi muhtemelen büyüyecek; mali sektöre destek verme zorunluluğu ise enflasyon ateşini yükselterek ciddi bir kısır döngü yaratabilecek... Son bir ay içinde iki kez 140 dolarlık fiyat düzeyini test eden petrol fiyatı finansal yapıyı doğrudan ve dolaylı olarak sarsmaya devam edecek...