Peki ya yabancılar ne düşünüyor, ne istiyor?

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

7 Haziran, Türk siyasi tarihi açısından bir dönüm noktasıdır. Türkiye, 7 Haziran seçimiyle ya yönetim biçiminde başkanlığa doğru adım atacak, yani köklü bir değişikliğe yelken açacaktı ya da mevcut parlamenter sistemle devam edecekti. Seçmen, bir anlamda 7 Haziran'da bunu oylamış, buna karar vermiş oldu. 

Sistemin değişmeden devam edeceği 7 Haziran akşamı itibariyle "şimdilik" de olsa anlaşıldı. Başkanlık arzusunun zihinlerden tümüyle silindiğini, kazınıp atılabildiğini söylemek tabii ki mümkün değil. Bu, günü gelecek bir kez daha denenmek istenecektir. Ama dediğimiz gibi şimdilik bu konu rafa kalkmıştır. 

Bizler, yani Türkiye'de yaşayanlar açısından 7 Haziran akşamı nasıl bir hükümet kurulabileceğinin tartışması başladı. Bir koalisyon ya da azınlık hükümetinden başka çare yoktu ya da bunlar gerçekleştirilemediği takdirde yeniden seçime gidilecekti. Adı istendiği kadar "tekrar seçim" ya da başka bir şey olsun, bu sonuçta bir erken seçimdi. 

Henüz o aşamaya gelmedik, şimdi koalisyon seçenekleri masada. Ne olacağı da en fazla birkaç hafta sonra netlik kazanacaktır. 

Yabancı merak içinde

7 Haziran'da ortaya çıkan tablo ve Türkiye'de neler olabileceği kuşku yok ki yabancı yatırımcıyı da yakından ilgilendiriyor. Ama yabancılar artık günü birlik gelişmelerle ilgili değiller, Türkiye'de daha uzun vadede ne gibi gelişmeler olacağına odaklanmış durumdalar.

Yabancı yatırımcı, bir başka ülkede, konumuz Türkiye olduğuna göre burada temelde iki tür yatırım yapıyor. Bunlardan biri ağırlıkla hisse senedi ve devlet iç borçlanma senedinden oluşan portföy yatırımları, bir diğeri ise doğrudan yatırımlar.

Portföy yatırımında giriş çıkış doğrudan yatırıma göre çok daha kolay elbette. Hele hele bir miktar zarar da göze alındı mı, bu yatırımlarda çok hızlı bir çıkış olabilir. Ama doğrudan yatırım öyle mi? 

Burada bir şirket satın almışsınız; özelleştirme yoluyla kamudan ya da hisse devri yoluyla özel sektörden. O fabrika artık sizin. Söküp götürecek haliniz yok. Bir üretim düzeyini tutturmak durumundasınız, yeri gelir işçi sorunu yaşarsınız, yeri gelir Maliye ile vergi konusunda uyuşmazlık çıkar ortaya. 

İşte 7 Haziran seçimi geride kaldı ve gelişmiş Batılı ülkelerin büyükelçiliklerinden bilgi talebi yağmaya başladı: 

"Bu sonuçlar Türkiye'yi nereye götürürdü, nasıl bir Türkiye bekliyorduk, ekonomi nasıl idare edilirdi artık, vs. vs..." 

Kastedilen Türkiye'de faizin, dövizin ne olacağı değildi pek. Bunlar da önemliydi ama, asıl merak edilen doğrudan yatırım için uygun bir ortam oluşup oluşmayacağı ya da bu konuda neler beklendiğiydi.

Yabancı temsilcilikler bilgi talebinde bulunurken, bir anlamda da durum saptaması yapmış oluyorlar. Nasıl mı... 

Birincisi; demek ki yabancılar, 7 Haziran öncesini, doğrudan yatırım yapmak için pek de uygun bir dönem olarak görmüyorlardı. Öyle ya, zaten rakamlar da bunu doğrular nitelikte. Yabancıların özellikle imalat sanayinde doğrudan yatırımı neredeyse kalmadı. Hele hele hisse el değiştirmesi dışındaki gerçek doğrudan yatırımlar yok denecek kadar azaldı. Son dönemde yabancıların doğrudan yatırımı, daha çok enerji alanına kaymış durumda.

İkincisi; hani bizim adeta olmazsa olmaz gördüğümüz, sona erdiği takdirde istikrardan tümüyle uzaklaşacağımızı sandığımız tek parti döneminin geride kalması yabancı için bir kaygı unsuru değil, tam tersine ekonomik istikrarın yapı taşları açısından daha önem taşıyormuş, bunu gördük. Bizde genel olarak sanılıyor ki, tek partiye dayalı görünürde de olsa bir istikrar varsa, her şey tamam. Ama yabancı bu istikrarı, bütünün bir parçası olarak görüyor, doğrusu da o zaten. 

Düşünsenize, tek parti istikrar var; ama hukukta istikrarı ara ki bulasın. Tek parti istikrar var; ama bürokraside istikrarı ara ki bulasın. 

İşte bu yüzdendir ki yabancı yatırımcılar aslında sanılanın aksine 7 Haziran sonuçlarından kaygı duymamış, rahatlamışlar. Bizim izlenimimiz bu. 

Biz mutlak çoğunluğun, mutlak istikrar anlamına geldiği gibi bir algıyla hareket ederken, yabancıdaki algı tam tersi. Onlar için istikrar, uzlaşma ve karşı tezlerin bir anlamda birbirini etkilemesi ve bu sayede bir denge bulunması demek. 

Türkiye, 7 Haziran'da bu istikrarı yakaladı. Bakmayın piyasalarda zaman zaman yaşanacak dalgalanmalara... Bakmayın koalisyon kurulduğunda kimi zaman bakanlar arasında çıkabilecek görüş ayrılıklarına. Bunlar, dengeye gelme işaretleridir ve olumlu çatışmalardır. 
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar