Paylaşarak "irade" yaratmıyorsak gerisi boştur…

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Evrim süreci üreme, mutasyon, ayıklama, yalıtım ve işbirliği olgularından oluşur. Bazı kuramlar "doğal ayıklamayı"  öne çıkarırken, diğerleri de "işbirliği, dayanışma ve paylaşımcılığın"  sürdürülebilir yaşamın gerek şartları olduğunu ileri sürer .

Ünlü sosyolog  Edgar Morin  , insanın birlik/ çeşitlilik ilkesi çerçevesinde belirlendiğini belirterek " Birlik ve çeşitlilik birbirini dışlayan değil, çağıran terimlerdir" diyor; insanın  işbirlikleri ile  sorunlarını daha kolay çözebildiklerini vurguluyor.
California'daki Stanford Üniversitesinden Prof. Mark Z. Jacobson, "Doğalgaz, kömür ve petrole ihtiyaç duyduğumuz kesinlikle doğru değil. İster teknik, ister ekonomik olarak Amerika'ya yenilenebilir kaynaklarla enerji yetiştirmek mümkün. Asıl engel, sosyal ve siyasi, yani ihtiyacımız olan şey irade"   diyor.
Gönderme yaptığımız üç saptama, sosyo-ekonomik yaşamda sorunları çözmemizde işbirlikleri ve ortaklıkların önemine tanıklık ediyor.
Çağımızın gittikçe çeşitliliği artırıyor; kentlerde toplanıyoruz; alabildiğine yakınlaşıyor ve yarışıyoruz. Bu yakınlaşma ve yarışma süreci iş çevresinin bütün paradigmalarını köklü biçimde değiştiriyor. Değişiklikleri anlama, doğru tepkiler verme ve değişmelere uyum  göstermenin araçlarından biri de "kapsayıcı kurumlar". Denememizde, kapsayıcı kurumların temel bileşenlerden ve güçlerinden biri olan "paylaşımcı ortak akıl" olgusunun değişik yönlerine değinmek istiyoruz.
1. Paylaşacak  bir  değere sahip olmalıyız: Kapsayıcı  kurum üretim sürecinde kaynak kullanımının verimini belirler. Gerçek paylaşımdan söz edebilmemiz için,  paylaşabilecek bir değere sahip olmalıyız. Bulunduğumuz ortama bir değer taşıyabiliyor ve o değeri başkalarıyla paylaşarak büyütmek istiyorsak, içinde bulunduğumuz kuruma reel bir katkı yapabiliriz.
Aşık Veysel ' in toprak şiirinde anlattığı gibi, toprak bile bağrını kazdıkça bol veriyor; karşılıklı alışverişe yatırım yapmak gerekiyor. Vermeden almak mümkün olmuyor. Bu açıdan bakıldığında, kurumların içine hayat katarak onların kapsayıcı niteliklerini geliştirmek istiyorsak, bir değer üreterek onu başkaları ile paylaşmaya açık tutmalıyız.
2. Saygı uyandıran kişiliklere sahip olmalıyız: Dar ya da geniş anlamda topluluk ve toplumlara katkı yapabilmenin alt bileşenlerinden biri de "saygı uyandıran iç tutarlıklara" sahip olmadır. İçinde yer aldığımız sosyal ortamda özümüz, sözümüz ve davranışlarımız arasında bir bütünlük varsa, çevremizin bize olan saygısı artar; insanlar gönüllerini ve ürettikleri değerleri daha çok ortamın yararlanmasına sunar. İnsanlar karşılıklı-bağımlılıkları devam ettiği zaman, sürekli birbirlerini deneme-sınamadan geçirir; iç tutarlılıkları gözler, son tahlilde kendini korumaya dönük savunmacı anlayış ile paylaşımcı anlayış arasında gelir giderler. Bir örgütün içinde çalışan insanların çoğunluğunu paylaşma bilincini yükseltmişse o örgütün kapsayıcılığı da o derece genişliyor.
3. İlham veren hüner ve yaratıcılığa özen göstermeliyiz: Kurumlardaki paylaşımcılığın ileriye doğru etkilerini artıran diğer bir özellik bireylerin "ilham veren hüner ve yaratıcılık" sahibi olmalarıdır. Hüner, yaptığınız işi dünyada en iyi yapanların düzeyinde yapabilmedir. Yaratıcılık ise, bir adım daha atabilme, hünere akıl katabilme yeteneğidir. Çalıştığımız kurumda birlikte olduğumuz insanlar, bilgi ve becerimizdeki duruma göre bizleri konumlandırır. Hüner ve yaratıcı yetenekteki farklılığımızı izledikçe bizimle birlikte olmaya, birikimlerini paylaşmaya motive olur. Hüner ve yaratıcılığın beslediği paylaşımcılık, kurumların kapsama alanını genişletir.
4. İşimizi  'ustalık' düzeyine çıkarma gayreti göstermeliyiz: Çok sık yinelediğimiz tanımlamasıyla  "usta"  sabahtan akşama bütün bildiklerimizi çırak ve kalfalara öğreten, ertesi gün öğretebilecek yeni şeyler bulabilen insandır. İç tutarlığın yarattığı saygı, hüner ve yaratıcılığın yarattığı ilham, usta kişilerin bilgi ve öğrenme katkısı paylaşımcılığın doruklarına yükselir. Bir örgütün yapılarını oluşturmak işin en kolay yanıdır; zor olan onun içine hayat katmadır. Usta insan örgütün içine hayat katar, örgütün kapsam alanını genişletir; örgütün yaratmak istediği sonuca erişmeyi kolaylaştırır.
5. Gizli bilgilerimizi açık ortama taşımalıyız: İnsanoğlunun en büyük gücü merakları peşinde koşma enerjisine sahip olmasıdır. Merak, insanın sınırlı olan fizik gücü kadar sınırsız olan düş gücünü de sevdalandığı işe odaklanmasını sağlar. İnsan merakı bütün araştırmaların, keşiflerinin özüdür. Kapsayıcı kurum yaratılmasına katkı yapan insan, meraklarının peşinde koşarken ulaştığı bilgileri, sadece kendi zihninde tutan yalıtımcı anlayışını kırar, bilgileri paylaşarak; onların hızla artmasını sağlar.
Bilgi Toplumu aşamasında, yazılım protokollerinin ilk maliyetinden sonra, neredeyse bedel ödenmeksizin paylaşılması, bilginin paylaşıldıkça büyümesi köklü değişmelerin itici gücünü oluşturur. İnsanı merkez alan felsefe, maddi ve kültürel zenginlik üreterek insan yaşamını kolaylaştırma sevdasının peşine düşmedir. Bu açıdan bakıldığında, saklı bilgilerin açık bilgiye dönüşmesinde nitelik ve niceliğin gelişmesi, büyük bilgi dönemi diye adlandıran gelişmeyi de yaratıyor. Bireylerin beyinlerindeki saklı bilgilerin paylaşılarak açık ortamlara taşınması kurumların kapsayıcılığını geliştiren bir diğer önemli etkendir.
6. Sosyal ağların genişletmeliyiz: Birbirinden uzak, bir araya gelmeyen, tartışmayan ve sorgulamayan insanların "ortak değerlere" ulaşması çok zor. Bu nedenle insanlar, kapsayıcı kurumların temel bileşenlerinden biri olan "paylaşımcı ortak akıl yaratma" ilkesine sıkı sıkıya sarılmalıdır ki,  kaynakları üretim sürecinde verimli kullanarak, insan yaşamını kolaylaştıracak zenginlikler üretebilsin.
7. Ortak iradenin önemini kavramalıyız: İnsanoğlunun sınırlı fizik gücünün görece önemi azalırken, sınırsız "düş gücünün" önemi artıyor. Tasavvurları olan, tasavvurlarını tasarımlarla somutlaştıran, harekete geçerek- tasarrufta bulunarak- bir değer ortaya çıkaran insan çağımızın en değerli varlığını oluşturuyor.  Eğer insanlar açık tartışma ortamlarında, bütün bilgilerini ortaya koyabiliyorsa, orada bir "ortak irade" oluşturmaları mümkün. Bu ortak irade, tartışmaların yapıldığı topluluk ya da toplumda yapılacak işin  "zihinlerde meşrulaştırılmasıdır"  ve "kitle desteğini" sağlamlaştırır. Azınlıklar ne denli yetenekli olursa olsun, kitle desteği almadan başarılı olma şansları düşüktür. Bu nedenle, kapsayıcı kurumun alt bileşenlerinden biri de kitle desteğini canlı ve diri tutma becerisidir.
8. Ortak dil, ortak yarar ve ortak projelere sahip olmalıyız: Ortak irade  "ortak dil ve anlatım gücü ile kitlelere ulaştırılır". Bu açıdan bakıldığında da kapsayıcı kurum, ortak değerlerini netleştiren; ortak irade yaratan, ortak dil ve anlatımla değerlerini önce kendi grubu içinde, sonra da ilgili kitlelerle paylaşabilen kurumdur.
Paylaşıcı kurumun temel bileşeni ve güçlendireni olan " paylaşımcı ortak aklın" harcını da  "ortak yararlar" oluşturur. Sadece duygulara abanan, hamaset sosuyla tatlandırılmış, kişiye geri dönmeyen söylemler üzerine inşa edilmiş kurumsal yapılar uzun soluklu olamıyor.  Tersine, ortak yararlar üzerinde uzlaşılmış, son çözümlemede ortak yararların herkese adil biçimde geri dönebildiğini kanıtlayabilmiş ortaklıklar daha uzun soluklu olabiliyor.
Gerçek anlamda paylaşımcı ortak aklın bileşenleri olan ortak değerler ve ortak irade ortak yararlarla somutlaşır. Ortak yararların paylaşılması aşamasında sorun çıkmaması için  "ortak projelerin" işin başında birlikte oluşturulması gerekir. Projeler, ortak yararımızın fayda ve maliyetini nesnel olarak ortaya koyar; çeşitli senaryolara göre yaratılmak istenen sonucu tanımlar. Projeler, kaliteli fikirlerin hayata nasıl taşınacağını öngören planlardır; planlama, ortak akıl projeleri üzerine inşa edildiği zaman daha sağlıklı, sağlam ve etkin olacaktır.
9. Kendimizi aşma olgunluğu göstermeliyiz: Kurumlar, insanların belirledikleri ilke ve kuralların uygulandığı yerlerdir; insanoğlunun temel ilkelerinden biri olan "kendine fren koyma ilkesini"  hayata taşıdığımız paylaşım alanıdır. İnsanın "kendisini aşarak", kendi kurduğu yapıların, kendine muhtaç olmadan yaşayabilmesini sağlaması kurumsallaşmanın özüdür. İnsanın bireysel sınırlarını kurumların ortak aklıyla aşarak; giderek çeşitlenen ve derinleşen iş yaşamını kavrayabiliriz. Kurumların en büyük gücü, paylaşımcı ortak aklın yarattığı sinerjidir. Kurumların ortak aklı, kurum içindeki insanların tek tek akıllarının toplamından daha fazlasıdır. Kurumlardaki paylaşımcı ortak akıl, iki artı ikiyi dörtten büyük kılan sinerji yaratırsa yerli yerine oturabilir; sürdürülebilirliği sağlayarak uzun dönemli geleceği güven altına alabilir.
Kapsayıcı kurum, kuruma katılan insanların önce kendilerine yatırım yaparak, başkaları ile paylaşacak bir değer üretmesidir. Bu değeri kendi zihninde  "saklı bilgi" şeklinde tutma yerine, birlikte olduğu insanlarla paylaşarak "komşuluk çarpanı" yaratmasıdır.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar