Partilerin trafik terörüne karşı neden kararlı bir politikaları yok?
Adıyaman Samsat 7.992... Ankara Çamlıdere 6.483... Ankara Güdül 8.282... Artvin Murgul 6.987... Çanakkale Eceabat 8.949... Çanakkale Gökçeada 8.776... Denizli Çardak 8.798... Erzincan Kemah 7.125... Eskişehir Mahmudiye 7.856... Isparta Gönen 7.330... Konya Çeltik 7.943... Rize İyidere 8.657... Samsun Yakakent 8.624... Karabük Eflani 8.307... Adıyaman Bayat 7.945...
Önümüze tüm Türkiye'deki ilçelerin listesini koyduk ve nüfusu birbirine yakın bu ilçeleri gelişigüzel seçtik.
Şimdi soralım: "Bu ilçelerden hangisini tümüyle yok etmek isterdiniz?"
Saçmaladığımızı düşünüyor olabilirsiniz, haklısınız; haklısınız da biz de soruda haklıyız.
Çünkü her yıl bu büyüklükteki ilçelerden birini bir anlamda tümüyle ortadan kaldırıyoruz!
Geçen yıl tam 7 bin 300 kişiyi trafik terörüne kurban verdik. Yani nüfusu 7-8 bin dolayında olan bir ilçeyi...
3 bin 493 kişiyi olay yerinde, 3 bin 807 kişiyi de olay gününü izleyen bir ay içinde kaybettik. Yaralananların sayısı mı, tam 303 bin 812 kişi...
***
Trafik sorunumuz böylesine büyük; üstelik sorun her geçen gün daha da büyüyor. Araç sayımız artıyor, nüfusumuz artıyor. Ama biz önlem alma konusunda neredeyse hiçbir şey yapmıyoruz.
Siyasi partilerimizden şimdiye kadar trafik terörüne karşı hiç kararlı bir ses duydunuz mu? Belki programlarında üç beş satır yer vermişlerdir, ona bakarsak programlarda neler yok ki zaten...
Ama şöyle seçim meydanlarına çıktıklarında... Televizyon programlarında ağız dolusu vaatler sıraladıklarında...
Hiç trafik konusuna değindiklerini; hiç "Her yıl bir ilçemizi trafiğe kurban verdirmeyeceğiz, suç işleyenin gözünün yaşına bakmayacağız" dediklerini duydunuz mu?
Hiç göz göre göre kırmızı ışıkta geçip adeta kasten insan öldürmeye teşebbüs suçu işleyenlere birkaç yüz liranın ötesinde cep yakacak ceza uygulayacağını vaat edenleri gördünüz mü?
Göremezsiniz, çünkü böyle bir vaatte bulunamazlar... Bulunamazlar, çünkü onlar da biliyor ki seçmenin büyük bir çoğunluğu zaten trafik suçu işliyor. Nasıl olacak da suç işlemeye çok meyilli karşınızdaki kitleye "İktidara gelirsem sizin canınızı yakacağım" diyeceksiniz?
Diyemezsiniz, diyemiyorlar da nitekim. İşte o yüzdendir ki hiçbir siyasi parti trafik konusuna eğilmiyor, eğilemiyor.
Memleketi başka türlü kurtarıyor hepsi de; ama her yıl bir küçük ilçe yok oluyormuş, ne gam!
Çünkü trafiğe her yıl 10 bin kişiyi kurban versek, aileleri ve sevenleriyle bu 10 bin kişi 100 bin kişiyi etkilese ne olacak ki... Seçmen sayısı 60 milyona gidiyor. 100 bin kişi için 60 milyonu kim karşısına alır?
Hem bırakınız trafik suçu işleyenlere doğru dürüst ceza vermeyi, cezalar da neredeyse periyodik olarak affedilmiyor mu zaten... Birkaç yılda bir "Affettik gitti" deniliyor. E peki cezasını ödeyen dürüst vatandaş? Yoksa onlar aslında "Enayi vatandaş" mı oluyor?
***
Sevgili dostum Hakan Özyıldız blogunda paylaştı sayıları. "Kasım sonundaki verilere baktım" diyor Özyıldız ve trafik para cezalarında tahakkukun 5.7 milyar lira olduğuna, tahsilatın ise 2.1 milyarda kaldığına dikkat çekiyor. Tahakkuk eden her 100 liranın ancak 37 lirası tahsil edilebilmiş.
Trafik cezası 15 gün içinde ödendiğinde yüzde 25 indirim uygulanıyor. Bu indirimi uygulasak, 4.3 milyar lira ödenmesi gerekir. Ödeme ne kadar, 2.1 milyar. Yani tahakkuk eden cezanın ancak yarıya yakını ödenmiş.
Ne demişti rahmetli Turgut Özal; "Benim memurum işini bilir"... Genişletelim bu sözü; bizim halkımız da siyasetçisini biliyor belli ki...
***
Vatandaşını sevmeyen vatanseverler!
Adam asmış arabasına bayrağı... Ya da arka camın içine sermiş... Herhangi bir kutlama için de olabilir, ülkesini, bayrağını çok sevdiği için de...
Hem kimse kimsenin bayrak sevgisine, vatan sevgisine itiraz edemez, karışamaz da...
Ama vatanını sözüm ona bu kadar sevenin, o vatanın oluşmasını sağlayan vatandaşını sevmemesi olur mu?
Oluyor... Adam asmış arabasına bayrağı; trafik ışığı kendisine bayrak gibi kıpkırmızı yanarken yayaların üstüne üstüne sürebiliyor arabasını...
Asmış arabasına bayrağı; olmayacak yerlere, otopark girişlerine, yaya kaldırımlarına park edebiliyor...
Ambülansa yol vermiyor; hatta cehalet öylesine dibe vurdurmuş ki, ambulansın yolunu kesip "Senin geçiş üstünlüğün mü var, ne diye tepe lambası yakıyorsun" diyebiliyor.
Ambülansa yol verecek olanları aklı sıra "enayi" yerine koyuyor ve açılan yoldan hızla ilerlemeyi maharet sanıyor; bir gün o ambulansın içinde kendisinin ya da bir yakınının olacağını hiç düşünmeden.
Ama Allah için; arabasında bayrak var adamın, vatanını seviyor!
***
"Düşmanımın düşmanı dostum" diye mi?
Topu topu 40 dönümdür Kardak kayalıkları. Üstünde yerleşim de yoktur zaten. 1996 yılının temmuz ayında Figen Akat isimli Türk bandıralı bir geminin burada karaya oturmasından sonra Türk ve Yunan kurtarma ekiplerinin anlaşmazlığıyla başlayan kriz iki ülkeyi savaşın eşiğine getirmiştir. Türkiye, bir oldu bittiye fırsat tanımamış ve kayalıkları ele geçirmiştir.
40 dönüm kayalık için mücadele veren Türkiye, şimdi 18 adasına Yunanistan tarafından el konulmasına ne yazık ki sessiz kalmaktadır. Hatta, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun iktidara geldiklerinde bu adaları alacaklarını açıklamasından sonra Yunanistan Savunma Bakanı Panos Kammenos, diplomatik nezaketle hiç bağdaşmayacak şekilde "Sıkıysa gel de al" diyebilmiştir.
Hani dış politikada birlik olmak esastı... Nerede dayanışma... Yunan Savunma Bakanı, ana muhalefet partisinin liderine böyle yakışıksız bir söz söyledi ama ne hükümetten, ne diğer muhalefet partilerinden bir destek açıklaması geldi.
Yoksa, "Düşmanımın düşmanı dostumdur" yaklaşımı mı geçerli oldu?
10 bin metrede F-16 ile koruyacağınıza...
Devlet adamları korunur, korunmalıdır da... Bizim gibi bir coğrafyada bu koruma kalkanı çok daha sıkı olmalıdır, buna da kimsenin itirazı yok. Ama "Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu" dedirtecek durumlar tuhaf kaçıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan doğaldır ki Türkiye'nin en sıkı korunan, korunması gereken ismidir. Bir süre önce gazetelerde fotoğraflar görmüştük. Ankara'dan İstanbul'a giden Erdoğan,
F-16'larla korunuyordu. Bir hava koruma ekibinden söz ediliyordu. Karayolundaki korumayı ise hepimiz biliyor; zaman zaman görüyoruz zaten.
Ama nasıl oluyorsa, bir vatandaş, havada bile korunan Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, Şırnak'ta konuşmasını yaptığı platforma kadar çıkarak sarılabiliyor. Hem de öyle böyle sarılma değil. Bu vatandaş, güreşçi gibi Erdoğan'ı ensesinden kendine çekebilecek kadar yaklaşabiliyor.
O cafcaflı arabalar, sinyal kesmeler, trafiği durdurmalar, F-16'lar falan filan... Geçiniz!