Partilerde finansçı ve iktisatçı kontenjanı zorunlu olmalı
Siyasi partiler milletvekili listelerini Yüksek Seçim Kurulu’na teslim ettikten sonra, kaç kadının, kaç gencin listede olduğuna bakılır. Buradan bir tartışma yürütülür. Kadınlara, gençlere daha fazla yer veren partiler methedilir. 2019’da yapılacak genel seçimde, partiler için iktisatçı, finansçı ve ekonomi gazetecisi kontenjanlarının zorunlu tutulmasının ülkemize büyük fayda getireceğini düşünüyorum. Seçilsinler, siyasi arenada mücadele etsinler, kurtlarını döksünler.
Ülkemizde herkesin siyasi bir ajandası var. Gazetede yorumu çıkan kadına bir yatırım bankasının ekonomisti, televizyon yayınına telefonla bağlanan adama aracı kurumun analisti demeye bin şahit ister. İnsanın bir politik görüşü olabilir. Ancak özellikle finans ve ekonomi alanlarında yapılan analizlere ideoloji karışırsa sağlıklı olmuyor. Ekonomik veriler ve finansal piyasalar değerlendirilirken apolitik olunmazsa, inandırıcılık kayboluyor. Kredibilite kaybı yaşanıyor. Bu ülkede 15 yıldır büyük bir ekonomik kriz bekleyen ekonomi köşe yazarları var. Gelişen ülke piyasalarında dalgalanmalar olur. Fakat piyasalar ve ekonomi açısından iyi zamanlar daha sıktır. Bu insanların deyim yerindeyse kalemlerinden kan damlıyor. Mutlu oldukları zamanlar, Türk Lirası cinsi varlıklarda yoğun satışların yaşandığı dönemler oluyor. Enflasyon ve işsizlik oranları artarsa onlardan mesudu yok. Sadece ekonomik verilerin inandırıcılığını sorgulamıyorlar. Aralara politik mesajlar da sıkıştırıyorlar. Tabii finansal piyasalarda mütemadiyen çöküş bekledikleri için, yaptıkları tahminler genelde tutmuyor. Ülkedeki akademisyenler de iyice politize oldular.
Geçenlerde bir öğrencim ofisime geldi. Üniversite içindeki öğrenci kulüplerinden birisinin başkanlığını yapıyor. Bir akademisyeni konuşma yapmak için bir panele davet etmişler. Çağrılan kişinin ilk şartı, ‘‘Bu kadar katılımcı olmazsa sahneye çıkmam’’ olmuş. Bu akademisyenin katıldığı konferanslarda siyasi yorumlar yaptığı da biliniyor. Zaten işin gücün bilim olsa, kaç kişinin seni dinleyeceğinin önemi olmaz. Ülkemizin rüzgarlı politik iklimi en eğitimli insanı bile şaşırtıyor, duygusallaştırıyor, ilimden uzaklaştırıyor. Fed başkanlığı için son günlerde adı öne çıkan, Stanford üniversitesinin önemli iktisatçısı John Taylor bir konferansa katılmak için geçen sene İstanbul’a geldi. John Taylor, her ekonomi kitabında yer alan Taylor kuralını bulan kişidir. Bırakın katılımcı sayısını, İstanbul’daki organizasyon öncesinde Taylor’ın hiçbir koşulu olmadı. Uzmanlık alanı olan Fed ve para politikası uygulaması hakkında konuştu. Birkaç yere mülakat verdi. Konularından sapmadı. Çekti gitti. Bugüne kadar ne Taylor’dan, ne de geçen hafta hak ettiği Nobel ödülünü kazanan Thaler’dan siyasi bir demeç okudum.
Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre; aç yoksul ve eğitimsiz insanlar piramidin en altındaki fizyolojik ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırlar. Alt sıralardaki ihtiyaçlar doyurulmadıkça daha üst sıralardaki gereksinimler kişi açısından pek önem taşımaz. Bu açıdan bakıldığında eğitimsiz insanların dünya görüşleri değişmez. Fizyolojik, güvenlik ve sevgi ihtiyaçlarını karşılamış olan bireyin, sondan bir önceki durağı saygı ihtiyacıdır. Tanınma, sosyal statü sahibi olma, takdir edilme, başarı elde etme gibi ihtiyaçlar buradadır. Piramidin zirvesinde kendini gerçekleştirme ihtiyacı vardır. Birey artık ideallerini ve yeteneklerini gerçekleştirme ihtiyacı duyar. En yüksek eğitim seviyesine sahip olan başarılı akademisyenlerin teorik olarak bu piramidin zirvesinde olacağı düşünülebilir. Bir yandan ülkemizde politize olmuş iktisatçıları ve finansçıları izliyorum. Diğer yandan bu insanların Maslow’un piramidinin gerçekte neresinde olduklarını düşünüyorum.