Parklar ve yeşil alanlar mutluluk göstergesidir
Refah endeksi
Bir toplumun gelişmesini, refah seviyesini nasıl ölçersiniz? Bilim insanları bunun için çeşitli göstergeler kullanmıştır. Örneğin, gayri safi milli hasıla, sağlık, istihdam, okur-yazar oranı, yoksulluk oranı gibi. Ancak son zamanlarda daha kapsamlı göstergeler kullanılmaya başlandı. Bunların en gelişmişi olarak da, “Gallup-Healthways Refah Endeksi”ni (Gallup-Heathways Well-being Index) görmekteyiz. Bu endeks, refah için beş bileşeni göz önüne almaktadır.
• Amaç (Purpose Well-Being): Her gün yaptığınız şeyleri sevmek ve amaçlarınıza ulaşmak için motive olmak • Sosyal (Social Well-Being): Hayatınızda güçlü ve destekleyici ilişkiler ve aşk olması
• Finansal (Financial Well-Being): Stresinizi azaltmak, güvenliğinizi artırmak için ekonomik hayatınızı etkin biçimde yönetmek
• Cemiyet (Social Well-Being): Yaşadığınız çevreyle bağlantınız, yaşadığınız yeri sevmeniz, cemiyetinizle gurur duymanız
• Fiziksel (Physical Well-Being): Sağlığınızın iyi olması ve günlük işlerinizi yapmak için yeterli enerjiye sahip olmanız.
Bir araştırma
Acaba toplumların refahını hangi faktörler etkiliyor? Şehir planlamacıları, yetkililer toplum refahı için nelere dikkat etmeli? Bu konuda yapılmış ilginç bir araştırma, geçtiğimiz nisan ayında yayınlandı (Public Parks and Wellbeing in Urban Areas of the United States/ Journals.plos.org).
Söz konusu araştırmada ABD’deki 44 şehir ile bu şehirlerdeki parkları ve yeşil alanları ele almışlar. Parkları ve yeşil alanları değerlendirirken büyüklüğe, kaliteye ve ulaşılabilirliğe bakmışlar. Büyüklüğü, park ve yeşil alanların şehir yüzölçümündeki yüzdesi ile ölçmüşler. Kalite için, şehir nüfusu başına parklara harcanan parayı almışlar. Ulaşılabilirlik için de, “parkların 800 metre çevresinde şehir nüfusunun yüzde kaçı yaşıyor” rakamına bakmışlar. Sonra bu verileri, şehirlerin yukarıda sözünü ettiğimiz refah endeksleri ile karşılaştırmışlar. Varılan sonuç çarpıcı: şehirlerin refah endeksi ile parkları arasında güçlü bir ilişki bulunmuş. Başka bir deyişle, eğer bir şehir park ve yeşil alan açısından başka bir şehre göre zenginse, bu şehir sakinleri diğer şehir sakinlerine göre daha mutlu imiş. Yani, “Bana parklarını söyle, ben de sana ne kadar mutlu olduğunu” durumu geçerli.
Parklar
Bütün dünyada şehirler büyüyor, mega kentler ortaya çıkıyor. Bu büyümeye karşılık, kentlerdeki yaşam kalitesi düşüyor. Neden mi?
Önce iş koşullarının getirdiği bir stres var. Kıran kırana bir rekabetin olduğu ve arttığı bir ortamda, ister işçi, ister işveren olsun, herkes çok sıkı çalışmak zorunda. Çalışma mekanları da sıkıntılı. Örneğin, insanları, “akıllı bina” diye pencereleri açılmaz fanuslara sokuyorlar. Merkezi havalandırma adı altında uçakta gider gibi aynı havayı solumaya mahkum ediyorlar. Binanın penceresi açılsa bile, dışardan gelen gürültü ve oto yolun zehirli havası canlarına okuyor.
“İşyerim böyle, ama evimde rahat ediyorum” diyenlerin oranı da çok küçük. Az katlı, bahçeli evler yok oluyor tek tek. Onun yerine çok katlı, beton evler var. (Ben bu yüksek binalara, “Şehrin mezar taşları” diyorum).
Bu bunalan insanı biraz olsun rahatlatacak olan, parklardır. İşyerine ve evine yakın parklar; iş arasında, öğle tatilinde çıkıp dolaşabileceği, sandviçini yiyebileceği parklar; evine döndüğünde çoluğunu çocuğunu, sevgilisini alıp götürebileceği, yemek yiyebileceği, spor yapabileceği, kuş sesi dinleyebileceği, kolayca ulaşabileceği parklar.
Sonuç
Şimdi düşünün bakalım işyerinizin ve evinizin yakınında kaç park var? Belediyeleriniz şehre kaç park kazandırdı? Yoksa kentsel dönüşüm mahlası altında, yeşil alanları gasp edip, rantsal dönüşüm mü yaptılar? Önünüze koca koca binalar dikip “Bir avuç gökyüzünüzü de elinizden mi aldılar?
Mesele, “üç-beş ağaç” meselesi değildir. Gelişme, sadece yol, köprü, baraj, metro da değildir. Gelişme ve mutluluk için parklar ve yeşil alanlar da gereklidir. Kesilen her ağaç, yok edilen her yeşil alan, sağlığımızdan, refahımızdan ve mutluluğumuzdan çalınmaktadır.