Paris İklim Konferansı dünyayı kurtaracak mı?
Bilimsel veriler, karbona dayalı enerji sistemi böyle giderse küresel ısınmanın yeryüzünü ve insanlığı bir felakete sürükleyeceğini söylüyor. Son yıllarda kendi çevremizde gördüğümüz iklim değişiklikleri bile bunun doğru olduğunu gözümüze sokuyor.
Küresel ısınma kuraklıklar, seller, deniz suyunun yükselmesiyle kara parçalarının deniz altında kalması, yeni çöller oluşması, bitki örtüsünün ve hayvan varlığının yok olması gibi sonuçlar yaratacak. Gıda kıtlığı. açlık, sağlık sorunları katlanacak. Kuraklık, seller, deniz suyunun yükselmesi nedeniyle büyük göçler ortaya çıkacak. Tüm bunlar insanlığın karşısına yeni bir yoksulluk, eşitsizlik, terör ve savaş üreticisi olarak çıkacak.
Paris’te 195 ülkenin temsilcileri küresel ısınmayı durduracak bir anlaşma için 30 Kasım’dan beri müzakereler yapıyorlar. Hafta sonunda müzakere ekiplerinin bir taslak üzerinde anlaşma sağladıkları haberi geldi. Teknik ekiplerin hazırladığı taslak metin bakanların önüne kondu. 195 ülkenin bakanları bu metin üzerinde son müzakere ve pazarlıkları yapacaklar.
Sürdürülen müzakerelerden 20 yıldır hiçbir anlaşma çıkmadığını hatırlarsak, sevindirici bir adım olarak gözüküyor. Ancak sonuçtan o kadar umutlu olmamak gerek.
Çünkü ortaya bir taslak metin çıktı ama bu metnin içi parantezlerle dolu. Bu parantezler Paris konferansının en temel anlaşmazlık noktalarından oluşuyor. Yani teknik adamlar topu bakanlara atmış bulunuyor.
Bakanlar şimdi zaten bilinen karşı tezler arasında bir uzlaşma sağlamaya çalışacaklar. Yıllardır üzerinde uzlaşılamayan bu noktalarda hafta sonuna kadar bir uzlaşma sağlanma ihtimali çok yüksek değil. Her şeye rağmen Paris Konferansı, geçmişe göre daha iyi bir iklimde toplanıyor. Bir kere herkes bir şeyler yapmak gerektiğini, ortak adım atmak gerektiğini kabul ediyor. 180’den fazla ülke önümüzdeki dönemde karbon salınımını nasıl azaltacağı konusunda kendi eylem planını hazırlamış durumda. Kısa bir süre önce Paris’te yaşanan büyük terör olaylarının gölgesinde yapılıyor olması da bu konferansa işin ciddiyetini ve ortak hareket etmenin önemini daha fazla hissettiriyor…
Ancak bunlar büyük umutlar beslememize yetmiyor. Örneğin 180 ülkenin göğsünü gererek ortaya koyduğu eylem planları bile küresel ısınmayı ancak 2.7 derecede tutmaya yetebilecek. O da bütün ülkeler bu plan ve taahhütlerini yerine getirirse… Oysa bu konferansta petrol üreticileri ile gelişmiş ülkeler küresel ısınmanın 2 derecede tutulması hedefinin yeterli olacağını savunurken, küresel ısınmadan en fazla zarar görecek ülkeler bu hedefin 1.5 dereceye düşürülmesinde ısrar ediyor. Taslakta bu konu çözülmüş değil.
Bir uzlaşma çıkması zor gözüküyor, çünkü en başta tarafl ar birbirine güvenmiyor. Küresel ısınmanın önlenmesi için tüm ülkelerin ortak plan çerçevesinde hareket etmesi ve her ülkenin ve tüm şirketlerin kimseyi kandırmadan üzerine düşeni yerine getirmesi gerekiyor. Bir taraf taahhütlerini yerine getirirken diğerinin ihlal etmesi veya aldatma yoluna gitmesi, küresel rekabette kendine avantaj sağlayacak. Bu durumda taahhüdünü yerine getiren ülkenin şirketleri anlaşmayı ihlal etmek isteyecek.
Bu noktada tarafl arın taahhütlere uyumunun nasıl sağlanacağı büyük bir soru. ABD ve bazı gelişmiş ülkeler sadece niyet beyanıyla yetinen bir anlaşma isterken, yoksullar bağlayıcı kurallar istiyorlar.
Bu durumda denetimin kim tarafından, nasıl yapılacağı ve ölçüleceği bir diğer sorun. Denetim yapacak uluslar-üstü yapılar oluşturulmasına egemenlik ihlali diye karşı çıkan ülkeler var.
Bir diğer önemli soru, bu önlemler için gereken paranın kimin cebinden çıkacağı. Planın yürümesi için yoksul ülkelerin de ekonomilerinde büyük dönüşümler gerçekleştirmeleri zorunlu. Ancak bunun için ne kaynakları ne de teknolojileri var. Bu da bu ülkelere kaynak aktarılmasını gerektiriyor.
Dünyanın en zengin sanayileşmiş 8 ülkesinin yoksul ülkelere iklim değişikliği için yaptıkları yardımın 40 katını petrol şirketlerine üretimi artırmaları içine teşvik olarak dağıttıkları düşünülürse, dünyanın halinin ne kadar zor olduğu ortada.