Paris anlaşmasının zorlu sınavı: İklim adaleti

Burak Tayiz
Burak Tayiz Yeşil Odak

İklim değişikliği, güçlü ekonomilerin direncini, savunmasız ülkelerinse Paris İklim Anlaşması’na olan inancını sınıyor.

Paris Anlaşması'nın amacı, eşit ve adil bir şekilde iklim eylemi üzerinde mutabık olmak ve tüm ülkelerin bu mücadeleye eşit katılımını teşvik etmekti. Ancak küresel ısınma etkilerini en yoğun hisseden savunmasız ülkeler, önceden düzenlenmiş iklim afet finansmanından yeteri kadar faydalanamıyorlar, dolayısıyla da kayıp ve hasarlardan gelişmiş ülkelere kıyasla daha fazla etkileniyorlar.

Düşük gelirli ülkelerin hem önceden düzenlenmiş iklim afet finansmanına erişimi, hem de iklim finansmanına erişimi, biriken borcu geri ödemedeki zorluklar nedeniyle de oldukça karmaşık. Zira Dünya Bankası tarafından açıklanan Borç Sürdürülebilirliği Çerçevesi’ne göre bu ülkelerin neredeyse yüzde 60’ından fazlası, gelecek yıllarda da yüksek borç riski altında.

Düşük gelirli ülkelerin iklim faturası

 Londra Afet Koruma Merkezi’ne göre 2021 yılında, küresel kalkınma finansmanının sadece yüzde 3,7'si, düşük gelirli ülkelere ulaşmış. Yaklaşık 200 milyon dolara tekabül eden bu rakam, 2022 yılına gelindiğinde ise hiç artış göstermemiş. Rapora göre geliri ağırlıklı olarak turizme bağlı olan bu ülkeler, 2009 ve 2023 yılları arasında küresel ısınma kaynaklı hastalıklar için 1,8 milyar dolar, tropikal fırtınalar için 1,3 milyar dolar, sel ve toprak kaymaları içinse 834 milyon dolar maliyetle karşılaşılmışlar.

Diğer yandan yeşil dönüşümü gerçekleştirmenin önemli bir fazı olan fosil yakıtların azaltımıyla ilgili olarak da ekonomisi güçlü ülkelerden yatırım desteği almadan bu durumla başa çıkamayacaklarını beyan etmiş durumdalar. Her fırsatta, bu destek olmaksızın iklim değişikliğiyle mücadelenin zor olduğunu vurguluyorlar. OECD Kalkınma Yardım Komitesi'nin açıkladığı gibi, resmi kalkınma yardımının geçmiş yıllara oranla azalması da bu durumu tasdik ediyor.

İklim adaleti ve politik güvensizlik

Dünyanın küresel iklim finansmana duyduğu ihtiyaç hızla artarken, gelişmiş ülkeler, iklim değişikliğine karşı savunmasız konumda bulunan ülkelere karşı, 2020 yılından bu yana, verdikleri 100 milyar dolarlık yardım sözünü tutamıyorlar. Bu ülkelerin, vadettikleri yardım miktarını tutturamamış olmaları, Paris İklim Anlaşması etrafında toplanan ülkeler için politik açıdan da güvensizliğe yol açıyor.

Tüm bunların üzerine bir de 2026 yılında devreye alınacak olan Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’nın doğuracağı ekonomik yük, “iklim adaleti” kavramını güçlü bir şekilde gündeme taşıyor. Gelişmekte olan ülkeler, dünya ekonomik liderlerinin kendilerini yalnız bıraktıklarını iddia ederken, iklim değişikliğine karşı verilen küresel sınav da giderek zorlaşıyor. Dayanışma ve adil paylaşım, herkesin etkili bir şekilde güçlenmesi için gerekli olan temel unsurlar. Fakat eşitlik odaklı iklim adaletinin sağlanması için dünyanın, bugünkünden daha sıkı bir iş birliğine ve daha kapsayıcı çözüm mekanizmalarına ihtiyacı var.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar