Parasal genişleme hayalleri ve gerçekler!
Son haftalarda, AB para birimi euroya ilişkin haber akışının ve bunlara ilişkin değerlendirmelerin hızlandığı dikkat çekiyor! Özellikle küresel ekonomiye ilişkin kırılganlık algısı artmaya ve riskten kaçınma eğiliminin güçlenmeye başladığı dönemlerde bu türden eğilimler ön plana çıkıyor. Söz konusu paraya etkileyebileceği coğrafyaya ilişkin yeni beklentiler yaratılıyor, gelişmeleri kontrol altında tutabilmek adına kısa vadeli dolgu malzemesi olarak kullanılıyor! Gerçeği aramak kimsenin işine gelmiyor!
Avrupa Merkez Bankası, alık ayında yapacağı toplantıda tahvil alım miktarını arttırmayı görüşecekmiş! Aynı dönemde faiz indirimi için görüş birliği oluşuyormuş! Daha çok gelişen ekonomi riski taşıyan kesimler, bu türden haberlerde mucize arama veya bu sayede yatırımcıları sakinleştirmeye çalışma gafletine düşmekten kurtulamıyor! Bu kesimler hem son bir yıl içinde yaşananları unutmaya çalışıyor, hem de herkesin unutacağını ve kolayca yönlendirilebileceğini varsayıyor!
Aralık ayında tahvil alımını artırmanın ve faiz indiriminin görüşülecek olması, Euro Bölgesi açısından evdeki hesabın çarşıya uymadığı, alınan önlemlerin umulan rotaya girilmesini sağlayamadığı ve kalıcı çözüm kapılarını aralayamadığı anlamına geliyor. Bu aşamada sormak gerekiyor: söz konusu bölgenin mali kurumları neden bu haberlere itibar etmiyor ve aldıkları küçülme kararını uygulamaya koymaktan vazgeçmiyor? Daha fazla parasal genişleme ve faiz düşüşünün bir şekilde işe yarayacağını düşünseler, personel miktarının azaltılması ve iştirak satışında ısrarlı olurlar, riskten kaçınma yönündeki tercihi en radikal şekilde uygulamaya koyarlar mı?
Gelişmeler, Euro Bölgesi’nin daha fazla parasal genişlemeye ve faiz düşüşüne olan duyarlılığını tümü ile kaybettiğine işaret ediyor. Bir anlamda likidite tuzağına yakalanıldığı ve içine düşülen açmazdan çıkılamadığı gerçeği açığa çıkıyor. Söz konusu bölgenin mali sektörü de, özellikle başka bölgelerin riskini daha fazla almamak ve fırsat buldukça azaltmak konusunda kararlı bir görüntü sergiliyor. 1995 yılı sonrasında eğilimlerin sürdürülebilir olmadığı dönemde benimsedikleri stratejilerin, yanlış olduğunu dolaylı bir şekilde kabullenmiş oluyor. Avrupalı siyasilerin yetersizliği ve alınması gerekli kararlar konusundaki uzlaşmazlığı, içine düşülen açmazın hem sebebi hem de sonucu olarak karşımıza çıkıyor; oluşan güven kaybının derinleşmesi önlenemiyor.
Diğer taraftan küresel sermaye akımlarını yönlendiren kesimler ile içine düştüğü açmazı dondurmaya çalışan bazı gelişen ekonomiler, euro cinsinden parasal genişlemeyi ve buna ilişkin beklentileri kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalışıyor. Bir kısmı bu sayede az kayıpla risklerini azaltabileceğini umuyor, diğerleri ise yaşamak zorunda kalacağı olumsuzlukları zamana yaymanın yolunu euro cinsinden parasal bollaşmada aramak durumunda kalıyor! Avrupalı bankaların, yeterince ders aldıkları için artık bu türden tuzaklara düşmemeyi öğrendikleri gerçeğini görmezden gelmek zorunda kalıyorlar!
Geçen senenin aralık ayında, Avrupa Merkez Bankası tahvil alım programını açıkladığında malum kesimler ellerini ovuşturmaya başlamıştı. Evdeki hesaba göre para mecburen diğer bölgelere akacak, euro diğer tüm paralara karşı hatırı sayılır ölçüde değer kaybedecek ve borçlanmak için en uygun para haline gelecekti! Ne yazık ki böyle olmadı, bu hesabı yapanların hevesi kursaklarında kaldı! Avrupa’nın mali sektörü kendi bölgelerinde risk almak konusunda çok seçici ve diğerleri için isteksiz olduğundan, negatif faiz zorlamalarına rağmen euronun değerinde öngörülen kayıplar yaşanmadı.
Gelişmeler Euro Bölgesinin, para politikası konusunda ne yapar ise yapsın durgunluktan çıkamayacağını düşündürüyor. Avrupa Merkez Bankası ise başta gelişenler olmak üzere küresel düzeydeki olumsuzlaşmanın kendi çabalarını etkisiz kıldığını görüyor; bankaları risk almaya ikna edemiyor ve bu koşullarda daha fazla parasal genişlemenin işe yaramayacağını biliyor. Fakat elinden daha fazlası gelmediği için havanda su dövmeye devam ediyor! Okyanus ötesindekilerin vesayeti altındaki Avrupalı siyasilerin uzlaşmazlığı ve örgütlenmiş sorumsuzluğu ise, Birliği çözülme sürecine zorluyor!
Ülkemizdeki bazı kesimler ise Avrupa Birliğine ihracatın artabileceği hayali ile hem kendisini avutuyor, hem de olmayacak işlere eyvallah diyerek iş dünyasını yönlendirebileceğini sanma gafletine düşmekten kurtulamıyor!