Parasal gelirimiz artıyor, sportif performansımız düşüyor!
Geçen hafta Deloitte Para Ligi’ni ve bu lige giren takımları irdelemiştik. Anımsanacağı üzere, iki Türk takımı Galatasaray 157 milyon euroluk gelirle 16. sıradan, Fenerbahçe de 126 milyon euroluk geliriyle 18. sıradan Para Ligi’ne girebilme başarısı göstermişlerdi. Futbolumuzun parasal gelişimi bakımından son derece önemli bu gelişmeye bu hafta bir de farklı yönden yaklaşmak istiyoruz.
Parasal gelirlerimiz artıyor ama sportif performansımız ne durumda?
Deloitte’un çalışması bize gösteriyor ki, Türk futbolu parasal gelir yaratmakta zorlanmıyor. Yarattığı parasal gelirle Avrupa’nın beş büyük liginin hemen arkasından gelen Spor Toto Süper Lig, ancak bir türlü sportif performansını yükseltemiyor.
Futbolumuzda parasal gelir hızla arttı
İktisadi ve mali açıdan bakıldığında Türk futbolunun 2000 yılından itibaren hızla gelirlerini artırdığını gözlemliyoruz. 2000 yılında yaklaşık 150 milyon euroluk bir gelir yaratabilen Türk futbolu, geçen on üç yıllık süre içinde bu gelirini tam %356 oranında artırarak 685 milyon euro seviyesine kadar getirebilme başarısı göstermiş.
Bu gelişim düzeyi yandaki tablodan da net olarak görülebilir. Gelişim trendini doğrusal olarak çizdiğimizde sadece 2001ve 2006 yıllarında Türk futbol pastasının parasal artış tutarının 10 yıllık ortalamanın altına düştüğünü, bu yılların dışındaki sezonlarda ise 2007 senesine kadar genellikle aynı ortalama artış düzeyiyle bir gelişim yaşandığı, 2010 yılında ise ortalamanın üzerinde bir artış kaydedildiği görülüyor.
Futbolumuzdaki parasal gelirin daraldığı ya da yeterinde büyümenin kaydedilemediği yıllara kısaca bir bakalım isterseniz. 2001 yılı Türkiye’nin Cumhuriyet tarihinde yaşadığı en büyük finansal krizin etkilerini bize yansıtıyor. Gerçekten de çoğu kulübümüzün mevcut dövize endeksli borçlarının kurlardaki aşırı yükselmenin etkisiyle astronomik bir artış kaydetmesi sonucu, futbolun tüm alanlarında sıkı bir bütçe uygulamasının yaşanmasına tanık oluyoruz.
Taraftar-tüketicinin devalüasyon nedeniyle reel satın alma gücünün düşmesi, beraberinde maç günü ve logolu ürün satış gelirlerinde bir talep daralmasına neden olmuştur. Bununla birlikte, krizin etkisiyle sponsorluk, reklam ve medya gelirlerinde yaşanılan büyük düşüş ve yine bu dönemde yayıncı kuruluşun dolar olarak ödediği naklen yayın bedellerini Türkiye Futbol federasyonu ile mutabık kalarak daha düşük bir kurdan ödemesi (cari kur 1.2 TL iken, 0.793 TL’den kulüplere ödeme yapılmıştır) futbol gelirlerinin önemli ölçüde düşmesine yol açmıştır. 2006 yılı ise Türk futbolunun Almanya’da düzenlenen Dünya Kupası’na gidememesinin diyetini ödediği yıl olmuştur. Her ne kadar mutlak değer olarak gelirlerimizde bir artış görünmesine karşın, 2006 senesinde elde olunan futbol gelirlerimizin büyüme hızı, on yıllık artış trendinin altında kalmıştır. Bununla beraber Şükrü Saraçoğlu Stadyumu’nun 2006’da renove edilmesi, Türk futbolunun izleyen yılda parasal gelirlerinin artmasında çok önemli bir rol oynamıştır. 2008 Yılında ise Türkiye’nin Euro 2008’e gitme başarısı göstermesi, parasal olarak futbol gelirlerimize olumlu etki yapmış, 2008 yılında Türk futbol gelirleri, 10 yıllık ortalama artış trendinin üzerinde bir artış kaydetmiştir.
2010 yılında gerçekleşen naklen yayın ihalesi ile futbol gelirlerimizde yıllık bazda %149’a varan bir gelir artışı yaşanması Türk futbol gelirlerinin ortalama trend artışının üzerinde bir gelir artışına ulaşmasına yol açmıştır.
2011 yılında ise TT Arena’nın faaliyete girmesiyle birlikte, Türk futbolunun maç günü gelirleri, kapı giriş gelirleri, sponsorluk gelirleri önemli bir artış kaydetmiştir. Bu gelişim özellikle izleyen yıllarda futbolumuzun parasal gelişiminde motor bir görev oynamıştır.
Türk futbolu 2000 ile 2013 arasında toplam gelirlerini yaklaşık 3.5 kat artırabilme başarısı gösterirken, aynı performansı ne yazık ki, sportif performansta yakalayamamıştır.
UEFA’da ne yaptık?
UEFA sıralamasını FIFA sıralamasıyla kıyasladığımızda, 2000-2013 arasında kulüpler bazında Türk futbolu sportif olarak, milli takım performansının üzerinde bir başarıya imza atmıştır. Nitekim, bu süreçte kulüplerimizin Avrupa Kupalarında ortaya koydukları performansa bağlı olarak toplanan puanlar, Türkiye’nin UEFA Ülke sıralamasında düşüş yaşamasına izin vermemiştir. Ancak, bu performansın kaynağına da bakıldığında da ağırlıklı olarak Galatasaray’ın topladığı puanlar UEFA Ülke katsayısı sıralamasında ülkemize önemli avantajlar sağlamıştır.
Sonuç
Türk futbolu Avrupa’da yarattığı gelir bakımından beş büyük ligin arkasından gelmesine karşın, ne yazık ki son on yılda gerek milli takımlar, gerekse kulüp futbolu bazında sportif başarıda beklenen performansı sergileyememiş, aksine on yıl öncesinin gerisine düşmüştür. Sportif performans yeterli olmamasına karşın geçen on üç yıllık süreç içinde, Türk futbol pastası sürekli büyümeye devam etmiştir.
Beklenen ve olması gereken sportif performansa dayalı bir mali başarı veya mali başarını n sonunda gelmesi gereken bir sportif performanstır. Oysa Türk futbolu sportif başarıdan bağımsız, futbol otoritesi destekli naklen yayın gelirlerine göbeğinden bağımlı, kendi iç dinamikleriyle gelir yaratamayan bir lig haline gelmiştir. Kısacası, ülkemizde futbol gelirleri “dış destekle” artarken, sportif performans düşmeye başlamıştır. Bu çok doğal ve sürdürülebilir bir durum değildir aslında. Futbolumuz kendi iç dinamikleriyle gelir yaratmakta zorlandığı için Avrupa ile rekabet edebilecek bir kalite düzeyi ve rekabetçi yapıya da ulaşamamıştır.
Peki, sportif başarı neden gelmiyor sorusuna yanıt ise ayrı bir yazı konusunu gündeme getiriyor. Bunu da önümüzdeki haftalarda sizlerle paylaşacağız.