Parasal bazuka işe yarayacak mı?
ERKİN ŞAHİNÖZ / DÖRDÜNCÜ BOYUT
Yüzyılın en büyük finansal krizi olan 2008- 2009 krizi öncesi gelişmiş ülke merkez bankalarının farklı kültür ve para politikası yaklaşımları vardı. Anglo-Saxon kültüründen olan ABD ve İngiltere’de merkez bankaları büyüme odaklı politikalar uygularlardı. Enflasyon her zaman ikinci plandaydı.
Politika hatası yapacaklarsa dahi hatanın düşük büyüme getiren bir hata olmasından ziyade yüksek enfl asyon doğuran bir hata olması tercih edilirdi. Büyüme korkusunun kaynağı da 1930- 1040 yılları arasında yaşanan Büyük Ekonomik Buhran olmuştur. O dönemdeki ekonomik çöküntü Anglo-Saxon ülkelerinin hafızalarına kazınmış ve bu da para politikası yaklaşımlarına yansımıştır. ABD Merkez Bankası (Fed) ve İngiltere Merkez Bankası (BOE) bugün de büyüme dostu para politikaları uygulamaya devam ediyorlar. Hızlı karar veriyorlar, güçlü reaksiyon gösteriyorlar. Bu yaklaşım sayesinde 2008-2009 krizinden “V” harfi formasyonuyla çıkabildiler. Gelişmiş ekonomiler içinde 2008-2009 krizden en hızlı çıkabilmiş olanlar ABD ve İngiltere. Bu nedenle de her iki ülke merkez bankasının bu yıl içinde ne faiz artırabileceğini tartışmaktayız.
Avrupa’da ise 2008-2009 krizi öncesinde ve sırasında para politikası enflasyona odaklıydı. Odak kelimesi hafif kalabilir, enflasyona takıntılıydı. 1921-1923 yılları arasında yaşanan hiperenfl asyonu Almanya hiçbir zaman unutamadı. Günlük (evet yıllık değil, aylık değil, günlük) enflasyonun yüzde 12 olduğu periyoda tanıklık ettiler. Bu nedenle de düşük enflasyon hedeflemesi Alman Merkez Bankası’nın ruhuna işledi.
Aynı yaklaşım parasal birlik kurulduktan sonra ECB’ye de aksetti. Almanya’nın parasal birlik içindeki siyasi ve ekonomik ağırlığı göz önüne alındığında bunu normal karşılamak gerekiyor. 2008-2009 krizi sırasında da ECB parasal hamlelerinde hantal kaldı. Fed kadar sert ve hızlı müdahale edemedi. Bedeli ağır oldu. 2008-2009 krizi sonrası ikinci kez resesyona girdiler. “W” harfi formasyonunu yaşadılar. Ekonomik aktivite iki defa dibe vurdu. Halen de durgunluk devam ediyor. Ekonomideki hareketsizlik ve düşen petrol fiyatları deflasyona (eksi enflasyon) yol açtı. Aralık ayında yıllık enflasyon yüzde eksi 0.2 oldu.
Özellikle mevcut başkan Draghi’nin göreve gelmesinden sonra ECB para politikasında Fed’e benzemeye başladı. Çok daha cesur hamleler yapmaya başladılar. Bunun en güzel örneği ECB’nin geçen hafta devreye soktuğu dev tahvil alım programıdır. 2015’in Mart ayıyla 2016’nın Eylül ayı arasında 1.1 trilyon euroluk varlık alımı yapılacak. Draghi’nin son adımı öyle güçlü ki uluslararası piyasalarda “bazuka” olarak nitelendirildi. Parasal bazuka…
Peki bu program Avrupa’nın toparlanmasını sağlar mı? Destek olacaktır ancak sanıldığı kadar büyük etki yapmasını beklemiyorum. Böylesine büyük bir varlık alım programı yapmak için iki amacınızın olması gerekir. Birincisi, tahvil alarak tahvile talep yaratmak ve tahvillerin fiyatının yükselmesi ve faizinin düşmesini sağlamaktır.
İkincisi de bankalardan tahvil alıp karşılığında bankalara para vermektir. Peki buna gerçekten ihtiyaç var mıydı? Elbette hayır. Avrupa’da tahvil faizleri “balon var” diyebilecek kadar düşük düzeyde zaten. Bu bir. Avrupa bankalarında ekonomiye kredi verecek kadar para var zaten. Bu da iki. O halde tahvil alım programının ekonomiye katkısının son derece sınırlı olması beklenmeli. ECB ekonomiye büyük dozda ilaç verdi ama verilen ilaç ekonomideki hastalığı iyileştirecek ilaç değil. Bankalarda para var ama sorunlu krediye dönüşmesinden çekindikleri için yeterli miktarda kredi vermiyorlar.
Madalyonun diğer yüzünü de unutmamak gerekiyor. Avrupa’daki tüketiciler ve yatırımcılar ekonomik görünümün zayıf olmasından dolayı kredi talep etmiyorlar. Kredi talebi çok düşük. Tahvil alım programı reel ekonomik aktiviteden ziyade “bol” ve “ucuz” para müptelası finansal piyasalara yaradı ve yarayacaktır. Borsa endekslerinin biraz daha şişmesini sağlar. Bizim gibi gelişen ekonomilerin önümüzdeki aylarda yaşayacağı Fed kabusunu biraz öteler. Özetle parasal bazuka reel ekonomiye değil varlık fiyatlarına yarar.